Nedir, kimdir, nasıldır: Kapitalizm

Kapitalizm
Kapitalizm

Modern küresel iktisat, kusursuz bir sahtekârlıktır. Bunu unutmayın. Bir sürü acayip kavramların gölgesinde şekillenir çünkü.

Nedir?

Kısa ve öz anlatacağım, iyi dinleyin. Olay şu; mesela ağacın az olduğu bir bölgede yaşıyoruz ve insanlara ahşap sandalye satmak istiyoruz. Etrafa baktık, insanlar ahşap sandalyeye ilgililer. Ne gerekiyor bunun satışın gerçekleşmesi için?

İki şey. Birincisi hammadde, yani ağaç; ikincisi de o ağacı sandalyeye dönüştürecek iş gücü. Güzel. Bölgede ağaç yok demiştik dolayısıyla ağacı satın alacağız. Şimdi ne gerekiyor? Para. Yani toplamda yine iki şeye ihtiyacımız var. Biri para, diğeri iş gücü. Diyelim ki sizde para var ama sandalye yapmayı bilmiyorsunuz. Ne yapacaksınız? Ondan kolay ne var. Sandalye yapabilen bir ustayı işe alacaksınız. Artık üretimi yapıp satabilirsiniz. Gelsin paralar. Ustaya ne kadar vereceksiniz peki? Kazandığınızın yarısını mı? Hayır. Asgari ücret. Çanlar tam olarak bu noktada çalıyor işte. Neden? Bilmiyoruz. Sandalye satma fikri için ‘para’ ve ‘işgücü’, yüzde elli yüzde elli ortak gereklilik iken, üretim aşamasında her şey karışıyor. Organizasyon giderleri mi diyeceksiniz? Hoş geldiniz. Bu hikâye burada dursun ama o soruyu düşünün siz. Sahiden ‘neden?’

Kapitalizm, verimliliği esas kabul ettiği için sürekli gelişme ortamı sunuyor bize. Iphone 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve nihayet 7s. Yeni modelimizde kulaklık girişi yok diyorlar, hemen edinmek için harekete geçiyoruz.

Modern küresel iktisat, kusursuz bir sahtekârlıktır. Bunu unutmayın. Bir sürü acayip kavramların gölgesinde şekillenir çünkü. Yukarıdaki örnekte paraya sahip olan kişinin, hem işçinin ücretini, hem sandalye fiyatını, hem de sandalyenin ahlakına karar verebildiği sisteme kısaca kapitalizm diyoruz işte. Parası olan düdüğü çalıyor anlayacağınız.

Berbat, kötü, lanet, rezil, leş bir şey mi peki bu? Bu tartışılır. Maalesef ben değil, “biz” tartışılır kılıyoruz bunu. Hepimiz. Kapitalizm, verimliliği esas kabul ettiği için sürekli gelişme ortamı sunuyor bize. Iphone 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve nihayet 7s. Yeni modelimizde kulaklık girişi yok diyorlar, hemen edinmek için harekete geçiyoruz. Bize mutluluk veren şeylerin hemen tamamını sağlayan şey kapitalizm. Ne yazık ki. Niye eleştiriliyor peki? Çeşitlilik anlamında zenginlik doğuruyor evet ama adaleti ortadan kaldırdığı için eleştiriliyor. Kim eleştiriyor peki? Fakirler. Öyleyse devam. Ne istiyordunuz? Demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve bolca bilimsellik. Onları isteyince yanında bunu da veriyorlar. Batı’da her şey net. Tanrı olmadığı için böyle sorunlar da yok. Ama insan olmayı sırtlan olmaktan ayıran gerçekleri hatırlayınca rahatsızlık uyanıyor. En rezil ve ayırıcı vasfı: ana ilkesinin karlılık olmasıdır. Ne olursa olsun, neye rağmen olursa olsun kar edebiliyorsan her şey yolundadır. (Ama beyaz adam balıklar tükendiğinde bir gün doların yenmeyeceğini anlayacak.)

16. yüzyıl ilk kravatını taktığı tarih. Fakat bu öyle herhangi bir izm değil. Çok canlı, çok hareketli, çok kıvrak, çok yapışkan bir şey. Sürekli kendini yenileyebiliyor. Özel mülkiyete ve ücretli emeğin sömürülmesi fikrine dayanıyor. Neden ücretli emeği sömürüyorlar peki? Açık. Çünkü parası yok. Tanrı öldü, diyordu ya Nietzsche abimiz. Hah, onun yerine bunu koydular işte.

  • Nasıl kendini yeniliyor peki? Yine aynı örneğe gidelim. Sandalye yapıyorsunuz, işleri büyüttünüz. Sandalye yapabilen 100 adet usta aldınız dükkâna. Sonra Sanayi Devrimi… Makinalar geldi. Artık seri üretim yapıyorsunuz.

Ama artık makineler sayesinde aynı işi 50 işçiyle yapabilirsiniz. Tam burada bir karar vermeniz gerekiyor. Ya 50 işçiyi işten çıkaracaksınız ya da 100 işçinin toplam çalışma sürelerini yarı yarıya azaltacaksınız. Burada ne yapmak gerekiyor? 50 işçiyi işten atmak mı? Yo dostum yo. Hemen her zaman olduğu gibi toplam karlılığa bakılır. Hangi şık daha çok kazandırırsa o tercih edilir. Mikro ölçekte tabiki elli işçiyi işten çıkarmak mantıklı olandır. Ama makro ölçekte şunları da düşünür kapitalist sistem: Eğer bir işleri olmazsa satın da alamazlar. Diğer 50 işçi için de harcama yapabilecekleri zaman dilimini onlara vermezseniz satın alamazlar. Şeytanın aklına gelmez bir kâfirlik.

Sonra Sanayi Devrimi… Makinalar geldi.
Sonra Sanayi Devrimi… Makinalar geldi.

Neyse geçen aylarda burada John Locke namussuzu vardı ya. Onunla bile rabıtası var bunun. Karlılık fikri haliyle ‘ahlak’ fikrini de ortadan kaldırıyor. Tam bu noktada karlı olduğu için bütün bir Afrika’nın sömürgeleştirilmesi fikri doğuyor. Ama bir dakika, hepsi açlıktan ölürse hem iş gücü hem de pazar ortadan kalkar. O zaman ‘Afrika ölmesin’ başlıklı BM kampanyaları da devreye girmeli. Son fotoğraf şu: Tüm dünyada üretilen gelirlerin yarısını 8 büyük ülke paylaşırken, en fakir 50 ülke toplam gelirin yüzde sekizini dahi alamıyor. İşte bu numaraların ikinci ve üçüncü dünya ülkeleri tarafından görülmesi üzerine ortaya ne çıkıyor:

Yeni kavramlar. Bir sürü. Kapitalizme makyaj fikri yani. “Vicdanlı Kapitalizm” oradan doğuyor. Sanki işletme belgesi alınca, kadın satmanın adı değişecekmiş gibi.

Tabi sadece iktisadi bir kavram değil bu. Artık sosyal, kültürel falan filan bir kavram da… Yerimiz bitti yoksa devam ederdim.

Ezcümle kapitalizm, insanlığa soylu bir ahlak ve fıkıh sistemi sunan İslam’dan yüz çevrilmesinden sonra insanoğlunun elinde kalan parlak ambalaja sarılmış cazibeli bir hayvan leşidir. Hepimiz ona heves edip, onun çeperinde yaşıyoruz. (Bu bölüm için şarkı: Kendim ettim, kendim buldum).

Kimdir?

Adam Smith. “Piyasa, en adil hakemdir” diyen çeribaşı bu alçak. Altta kalanın canı çıksın diyebilme ahlakına sahip ortalama bir İngiliz işte. Aslında bu günah, tek kişinin sırtına yüklenemez. Kapitalizm dediğimiz çamurun, doğrudan bir mucidi yok. İstisnasız hepsi Batılı bir takım alçakların el birliğiyle açıldı bu devasa çukur. Batı’nın insanlığa katkısı. İnsanoğlunun kiri bu.

Sistemlendiren alçakların başında geliyor Adam Smith. Yoksa pekala Keynes de olabilirdi. Servetin kaynağı olarak insan emeğini görmüş olması bir şeyi değiştirmiyor. Çok bilmişler ‘İngiliz değil ki o‘ diyecekler. Duyuyorum. Gerçekten İngiliz. Başkası böyle olamazdı.

Nasıldır?

Sırtlan hayvanını bildin mi? Irkçılık gibi olmasın ama onun aslen İngiliz olduğunu düşün. Ama Amerika’da yaşıyor. Öyle bir şey.