Önce menekşeyi koklar sonra gülü severiz

Zeytinler nasıl ezildikçe tat verirlerse, insan en ezildiği yerden umudunu yeşertir.
Zeytinler nasıl ezildikçe tat verirlerse, insan en ezildiği yerden umudunu yeşertir.

İnsana ait olan, insanın kendi mizacında yer edinen, topyekûn insani bir his olan o zerre kadar umudu hiçbir mekanizma insanın elinden alamaz.

İnsanı insan yapan şey biraz da umudunun olmasıdır. En zor şartlarda, en zor günlerde, en ölümcül hastalıklarda, anlarda bile olsa, insan içindeki umudun akkor haline gelmiş sobasına elini, bedenini, ruhunu tutmaktan vazgeçmez.

Hz. Adem'in yasak meyveyi yiyip cennet bahçelerinden kovulduktan sonra Allah'a karşı bir utancı içinde taşıdığından uzun süre göğe bakamamanın ezikliğiyle yitirilmiş topraklara yeniden gidebilme umudu bizlerde her zaman vardır. Yeryüzüne indikten sonra başlayan dünya derdi, dünya derdine dair küçücük umutlardan, baskı altına alınmış insanların baskıdan kurtulma umuduna kadar bu umutlar içimizde her daim yeşerir.

  • Dachau, Berezin, Auschwitz'de Jurek Becker'in "Yalancı Jakop"unun belki de gerçekte hiç olmamış radyosundan dinlediği ve ölüm kamplarındaki insanlara dağıttığı insanın en zor zamanlarında içini yeşerten umutlardan; Rus ölüm kampları Gulaglara düşen insanların içinde yeşeren umudun her zaman olması gibi.
Ernst Bloch "Umut İlkesi"nde insanın nasıl umutsuz yaşayamayacağını dillendirse de bunun asıl yansımasını Dostoyevski'de görürüz.
Ernst Bloch "Umut İlkesi"nde insanın nasıl umutsuz yaşayamayacağını dillendirse de bunun asıl yansımasını Dostoyevski'de görürüz.

Ernst Bloch "Umut İlkesi"nde insanın nasıl umutsuz yaşayamayacağını dillendirse de bunun asıl yansımasını Dostoyevski'de görürüz. Dostoyevski insanın en zor şartlarda umut edebilmesiyle var olduğunu, en ölümcül hastalıklara karşı bile içte umudunu yitirmediğini dile getirdikten sonra idamlara karşı çıkarak bunun insani bir eylem olmadığını, çünkü idamın mutlak ölümle kesin bir yargı vermesiyle insanın içinde umudun kırıntısını bile insandan alıp götürdüğünü dillendirir. İnsana ait olan, insanın kendi mizacında yer edinen, topyekûn insani bir his olan o zerre kadar umudu hiçbir mekanizma insanın elinden alamaz. Futbolda fair play nasıl her zaman talep edilirse; savaşlarda atlara, ilk yardım ve sağlık elemanlarına, insanın evrensel mirası olan kültürel dokulara nasıl el uzatılmazsa, insanın yaşama enerjisi olan ve iliğinde, mayasında yer alan onu hayatta tutacak umudun insan elinden alınması bir cinayettir.

Kuyruk sokumsuz bir insan nasıl düşünülemezse, umutsuz bir insan da ontolojik olarak mümkün değildir.

Bu yüzden Dostoyevski kendisi de bir idam mangasında infaz edilmeye ramak kala Çar tarafından affedildiği ve Sibirya'ya sürüldüğü için buna kesinlikle karşı çıkar. Dostoyevski'nin metinlerinde İncil'i evirip çevirip önümüze serdiği için eleştirenlere Sibirya'nın ölümcül ikliminde insanın tanrıdan başka neye sımsıkı sarılıp o zemheri soğuğunda umudunu nasıl yeşil tutacağı sorulmalıdır. Zeytinler nasıl ezildikçe tat verirlerse, insan en ezildiği yerden umudunu yeşertir. Kuyruk sokumsuz bir insan nasıl düşünülemezse, umutsuz bir insan da ontolojik olarak mümkün değildir. İnsan umuduyla birlikte doğar. Onunla ölür.