Osmanlı ilmini kuran âlim Davud-i Kayserî ve mukaddemat'ı

Davud-i Kayserî
Davud-i Kayserî

Klasik dünyamızın zü'l-cenaheyn ilim adamlarından biridir Davud-i Kayserî. Kelam ve fıkıh gibi zahiri ilimleri tasavvuf zevkiyle bezeyen Davud-i Kayserî'nin üzerinde Anadolu, Mısır ve İran üçgeninin tesiri açıkça görülür. Özellikle Mukaddemat'ta varlık mütalaaları onun aynı zamanda felsefî konulara gerçekten hâkim olduğunu da gösterir. Böylece o şahsında kelam, tasavvuf ve felsefeyi imtizaç ettirmiştir.

Moğol istilası sebebiyle Azerbaycan'ın Save şehrinden Anadolu'ya göç eden ve 1220'li yıllarda Kayseri'ye yerleştiği tahmin edilen bir ailenin oğlu olarak 1250'li ya da 60'lı yıllarda Kayseri'de dünyaya geldiğini ileri sürebiliriz Davud-i Kayseri'nin.

Doğum yeri böyle kesinse de doğum tarihini kısmen belirsiz bırakmak neredeyse zorunlu. Doğum tarihi konusunda Davud-i Kayserî'nin ilk önemli hocaları arasında görülen Siracüddin Urmevî'nin "kadı'l kudat" oluşunu belgeleyen tarihten hareket eden bir yaklaşım varsa da bu yaklaşım yeterince tatmin edici değildir. Bu yaklaşımı dile getiren ve Davud-i Kayserî hakkında en muteber kitaplardan birini yazmış olan Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar'a göre Urmevî, Kayserî'den Konya'ya baş kadı olarak tayin edildiği 1273'te Davud-i Kayserî on iki ila on beş yaşları arasındadır. Öncelikle Mehmet Bayrakdar'ın bu tahminine konu edildiği şekliyle Siracüddin Urmevî'nin 1254'te kadı olduğu Konya'dan ölüm tarihi olan 1284'e dek pek dışarı çıkmadığını söylemek gerekir. Urmevî'nin "Anadolu Kadılar Kadısı" ilan edilmesine Karamanoğulları'nın Konya kuşatması esnasında Konya kadısı olarak gösterdiği dirayetli tavrın sebep olduğunu da biliyoruz.

Mukaddemat, Davud el-Kayseri, İnsan, 2015
Mukaddemat, Davud el-Kayseri, İnsan, 2015

Bu kuşatmaya karşı Konya kadısı Siracüddin Urmevî şehir ahalisini Karamanoğulları'na direniş yolunda şevklendirmiş, ayrıca kendisi de surlara çıkarak ok atmıştır. Tarih ise 1277'dir. Ayrıca Kerimüddin Aksarayî'nin 1260'lı yıllarda Konya'da kadı olduğunu bildirdiği Siracüddin Urmevî'den hareketle Davud-i Kayserî'nin doğum tarihini belirlemeye çalışmak ve hatta Urmevî ile Davud-i Kayserî'yi hoca-talebe ilişkisi içinde bile göstermek epey zordur. Ayrıca Davud-i Kayserî'nin başta Arapça olmak üzere mantık gibi alet ilimlerinin yanı sıra kelam, fıkıh, tefsir ve hadis gibi temel dini bilgilerini Kahire'de geliştirdiğini bilmekteyiz. Büyük ihtimalle Anadolu'ya gelmezden önce Kahire'de bulunan Siracüddin Urmevî'nin mantık çalışmalarını Kahire'de Urmevî'den olmasa bile onun bir tilmizinden tedris etmiştir. Doğumundan ölümüne kadar Türkiye Selçukluları, İlhanlılar ve Osmanlılar olmak üzere üç ayrı devletin tebaası olarak yaşamış Davud-i Kayseri'nin çocukluğunun Selçuklulara, yetişme dönemi ve gençliğinin İlhanlılara, olgunluğunun ise Osmanlılara tekabül ettiğini belirtmeliyiz.

  • Tıpkı doğum tarihi gibi eğitim hayatı hakkında da birçok meşkuk nokta bulunan Davud-i Kayserî'nin hukuk, mantık, matematik gibi dersleri Kadı Siraceddin Urmevî, Abdurrezzak Kaşanî'den öğrendiği kabul edilir.

Hayrettin Karaman'a göre o, dini ilimlerini ikmal için Kahire'ye gitmeden önce Kayseri'de Siracüddin Urmevî'den hukuki, dinî ve akli ilimleri okumuştur. (Yukarıda da dönemi anlatan İbn Bibî ve Kerimüddin Aksarayî'nin vekayinamelerine dayanarak izah ettiğimiz gibi bu bize pek geçerli bir ihtimal olarak görülmemektedir.) Her şeye karşın, Davud-i Kayserî'nin hayatının dönüm noktası belki de Abdürrezzak el-Kaşanî ile tanışmasıdır. Kaynaklar bu tanışmanın tarihini genelde 1335 olarak zikretse de bana kalırsa biraz daha öne almak gerekir bu tarihi. Çünkü hemen bir yıl sonra İznik'te kurulan ilk Osmanlı medresesinin başında görüyoruz Davud-i Kayserî'yi. Bu medreseye Orhan Gazi Davud-i Kayserî'yi 30 akçe maaşla müderris tayin eder. Bu sebeple Davud- i Kayserî'nin Sadreddin Konevî'nin dikkat çekici bir öğrencisi olan Kaşanî ile Save'de karşılaşmasının bahsi geçen tarihten biraz daha önce olması daha muhtemeldir.

Klasik dünyamızın zü'lcenaheyn ilim adamlarından biridir Davud-i Kayserî. Kelam ve fıkıh gibi zahiri ilimleri tasavvuf zevkiyle bezeyen Davud-i Kayserî'nin üzerinde Anadolu, Mısır ve İran üçgeninin tesiri açıkça görülür.

Çünkü 1235 aynı zamanda Kaşanî'nin de ölüm tarihidir. Ayrıca Kaşanî'nin Kur'an tefsiri olan Te'vilatü'l Kur'ani'l-Kerim adlı eserini kendisine okuduğunu belirten Davud-i Kayserî'nin hem uzun süre Kaşanî'nin yanında kaldığı hem de ciddi anlamda Kaşanî'den yararlandığını söylemek mümkündür. Kaşanî'yle birlikte vahdet-i vücud ekolüne intisap eden Davud-i Kayserî'nin üzerinde Kaşanî'nin önemli bir etki bıraktığı da mervidir.

1336'da Davud-i Kayseri'nin yerleştiği İznik'in mamur bir şehir olduğunu İbn Battuta'nın seyahatnamesinden öğreniyoruz. Surları sağlam ve kapıları muhafızlar tarafından tutulan, etrafı geniş su hendeği ile korumaya alınmış korunaklı bir şehirdir İznik. Davud-i Kayserî'nin, bağlısı olduğu hocası Kaşanî'nin 1235'teki ölümünden sonra hangi vesileyle İznik'e geldiği bilinmese de İbn Battuta'nın bildirdiklerine göre, Orhan Gazi ekonomik ve askeri bakımdan batı bölgesindeki diğer Türkmen beylerinin en güçlüsüdür ve bu güç hem yönetim kademesinde hem de sosyal ve bilimsel hayatta belirgin bir istikrarı müjdeler.

Davud-i Kayseri'nin çocukluğunun Selçuklulara, yetişme dönemi ve gençliğinin İlhanlılara, olgunluğunun ise Osmanlılara tekabül ettiğini belirtmeliyiz.

Böylesi bir ortamda bir eğitim faaliyeti yürüten Davud-i Kayserî İznik Medresesi'nde, ölene dek, yani on beş yıl kadar müderrislik yapar. Bu medreseden yetişen en önemli isimlerden biri de Molla Fenarî'dir. Mukaddemat, Davud-i Kayseri'nin en ünlü eseri sayılan ve hâlen İran'daki medreselerde ders kitabı olarak okutulduğu bilinen Matlau husûsi'l-kelim fî ma'âni Füsûsü'l-Hikem'in giriş bölümüdür. Eser, isminden de anlaşılacağı üzere bir Füsusü'l-Hikem şerhidir ve şimdiye kadar bilinen şerhler arasındaki en güzeli sayılır birçok araştırmacı tarafından. Bu eseri şerh etmeye niçin giriştiğini kendisi şu sözlerle anlatır: "Öğrenmek isteyenlere bu kitabın (Füsûsü'l- Hikem) sırlarını açıklama ve manaları üzerindeki perdeleri kaldırma arzusu içime doğdu. Bu manalar, şeyhin (İbn Arabî) nurlu kalbine ve temiz ruhuna alîm, habîr, hakîm ve kadîr olan Hazretten bir tecellî, bir yakınlık ve bir ihsân olarak verilmişti. Bu şerh işine girişmem 'Sizi kuşatan bu rahmeti yayın' emrine uymak, hükmüne boyun eğmek; Allah'ın 'Onlar ki, verdiğimiz rızıktan infak ederler' mealindeki ayetin çerçevesine girmek, 'Rabbinin nimetini anlat' emrinde olduğu gibi şükrümü eda etmek içindir." Klasik dünyamızın zü'l-cenaheyn ilim adamlarından biridir Davud-i Kayserî.

Kelam ve fıkıh gibi zahiri ilimleri tasavvuf zevkiyle bezeyen Davud-i Kayserî'nin üzerinde Anadolu, Mısır ve İran üçgeninin tesiri açıkça görülür. Özellikle Mukaddemat'ta varlık mütalaaları onun aynı zamanda felsefî konulara gerçekten hâkim olduğunu da gösterir. Böylece o şahsında kelam, tasavvuf ve felsefeyi imtizaç ettirmiştir. Ekberilîğin ve İbn Arabî'nin Osmanlı kültür dünyasına girişinin Konevî-Kaşanî-Kayserî dolayımıyla olduğunu da bu vesileyle vurgulayabiliriz. Osmanlı ilminin kurucusu olması hasebiyle dinin ve milletin şerefi manasına gelen Şerefeddin ve Mille unvanıyla anılması da yerli yerindedir. Ayrıca Hanefi mezhebine mensup olduğu için zaman zaman El Hanefi olarak da zikredilmiştir.

(Mukaddemat, Davud el-Kayseri, İnsan, 2015)

Kebikeç

Davud-i Kayseri için yararlı bir biyografi

Davud El-Kayserî, Mehmet Bayrakdar, Kurtuba, 2010
Davud El-Kayserî, Mehmet Bayrakdar, Kurtuba, 2010

Hem Türk düşüncesinin tarihinde hem de Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde önemli bir yere sahip Davud-i Kayserî'nin hayat hikâyesini onun düşüncesi hakkında belki de en güzel eserlerden birini yazmış Mehmed Bayrakdar'dan okumak iyidir. Sadece dönemsel anlamdaki bazı hususlarda kabul edilebilir olmayan görüşler ileri sürse de Bayrakdar'ın eseri Davud-i Kayserî'nin hayatı noktasında başvurulacak ilk eserdir. Bayrakdar'ın Fransızca kaleme aldığı ve Davud-i Kayserî'nin sufî felsefesini inceleyen doktora çalışmasının ise hâlen Türkçede olmamasının önemli bir eksik olduğunu belirtelim.

(Davud El-Kayserî, Mehmet Bayrakdar, Kurtuba, 2010)

Davud-i Kayseri'nin varlığa bakışı

Davud Kayserî'de Varlık Bilgi ve İnsan, Sema Özdemir, Nefes, 2014
Davud Kayserî'de Varlık Bilgi ve İnsan, Sema Özdemir, Nefes, 2014

Eserinde Davud-i Kayserî'nin bütün eserlerini inceleyerek Kayserî'nin tasavvufî düşüncesini ortaya çıkarmaya çalışan Sema Özdemir, kitabındaki her bölümü, Kayserî'ye ait temel bir fikir üzerine kurarak onun ilm-i ilâhînin temel meseleleri hakkındaki fikirlerini tespit etmeye ve onun özelde sûfî düşüncesine, genelde de Osmanlı ilim hayatına nasıl bir katkıda bulunduğunu belirlemeye uğraşıyor. İbn Arabî'yi anlama noktasında önemli bir kilometre taşı olarak görülen Davud-i Kayserî'nin eserleriyle ilgili çalışmasında Özdemir ayrıca onun entelektüel biyografisindeki karanlık noktaları da açımlıyor.

(Davud Kayserî'de Varlık Bilgi ve İnsan, Sema Özdemir, Nefes, 2014)

İbn Arabi Davud-i Kayseri bağlantısı

İbn Arabi Geleneği Ve Davud El-Kayseri, haz. Turan Koç, İnsan, 2011
İbn Arabi Geleneği Ve Davud El-Kayseri, haz. Turan Koç, İnsan, 2011

Turan Koç'un hazırladığı kitap, İbn Arabî'nin düşüncelerini Kur'ân'ın varlık tasavvuruna yaslanan yanlarıyla derli-toplu bir şekilde ortaya koyan ve açıklayan düşünürlerin başında Davud-i Kayserî'yi kabul ederek onun özellikle Fusûs-ül Hikem üzerine yazdığı şerhle, İbn Arabî'nin hakikat idrakinin içerim ve imalarına ilişkin yaptığı ufuk açıcı açıklamalara atıfta bulunuyor. İbn Arabî ve Davud-i Kayserî arasındaki fikri ve tasavvufi ilişkinin yanısıra Davud-i Kayserî'nin Osmanlı ilim havzasındaki yerini de soruşturan yanıyla bu kitap, Davud-i Kayserî'yi anlama noktasında okura yol gösterici bir rehberlik de yapıyor.

(İbn Arabi Geleneği Ve Davud El-Kayseri, haz. Turan Koç, İnsan, 2011)