Öteki taraftan bakmak

Cazgır
Cazgır

Orada olup biteni eğlence diye adlandırmak biraz hafif kaçacak sanki, herkes neşeliydi; yenilen pehlivan dahil. Ama buna en fazla yarenlik denebilir, ama eğlence olmaz be. Ne dersiniz? Entertainment hele hiç değil.

Bizim oralarda çocukluğumda sıkça güreş müsabakaları yapılırdı. Bazen bir düğün vesilesiyle, bazen de öylesine sosyal etkinlik niyetine.

Bilinmeyen bir 'Hac' geleneği: 'Hac'dan köle ile dönülürdü'

Olimpiyatlarda adından söz ettiren ya da Kırkpınar’da Kemer’i takınan pehlivanlarımız da eksik değildir yani, öğünmek gibi olmasın. Bu arada bizim oralar dediğim Denizli’nin Muğla/ Fethiye’ye yakın Çameli adlı ilçesi. Güreşleri cazgır adı verilen biri megafonla idare eder, yarışmacıları ve seyircileri motive eder, bilirsiniz. Bu cazgır denilen kişiler epeyce beylik laf bilirler; nükteli ve bazen ibretli şeyler söylemekten geri durmazlardı. ‘Pehlivanlığın sonu cazgırlık’ diye de bir büyük söz vardır ki, herhalde duymayan yoktur.

Bağlı köylerimizden biri Kalınkoz. Oralı olup başa güreşen ve tabiatıyla şöyle böyle yüz okka çeken Bekir Pehlivan, cazgır tarafından “Kalınkozlu Kalın Bekir” diye meydana çağırılınca siz olsanız tebessüm etmez misiniz?

Güreşin başlaması esnasında “alta düşsen yerinme, üste çıksan öğünme!” diye bağırırken cazgır; kelâm-ı kibâr terennüm eden bir bilgedir adeta.

Bu noktada hatırıma İsmail Kılıçarslan dostumun “bize neş’e lâzım, eğlence değil” deyişi hatırıma geliyor. Orada olup biteni eğlence diye adlandırmak biraz hafif kaçacak sanki, herkes neşeliydi; yenilen pehlivan dahil. Ama buna en fazla yarenlik denebilir, ama eğlence olmaz be. Ne dersiniz? Entertainment hele hiç değil.

Güreşin başlaması esnasında “alta düşsen yerinme, üste çıksan öğünme!” diye bağırırken cazgır; kelâm-ı kibâr terennüm eden bir bilgedir adeta. Gelenek dersini bazen vaaz kürsüsünden veriyor, bazen er meydanında, bazen de usta şairin divanında beyt kılığında. Hele bakılsın:

Ârif-i ahvâl olan bir hâlete dil bağlamaz

İnkılâb eyler zaman ikbâl olur idbâr olur

[Aklı başında olan insan hiçbir durumda haddi aşmaz. Ne sevinçten şımarır, ne üzüntüyle kahrolur; bilir ki iniş de var çıkış da.]

Yeksân-ı enzar et mertebe-i evc ü hazîze Ne izzet ile şâd ne zilletle hazîn ol

Bekir Pehlivan, cazgır tarafından “Kalınkozlu Kalın Bekir” diye meydana çağırılınca siz olsanız tebessüm etmez misiniz?
Bekir Pehlivan, cazgır tarafından “Kalınkozlu Kalın Bekir” diye meydana çağırılınca siz olsanız tebessüm etmez misiniz?

[Üste de alta da aynı gözle bak. Çıkınca sevinmek de inince üzülmek de gereksiz.]

Bakın ne hatırladım şimdi. Tebrizli Hazreti Şems demiş ki:

“Dünyam altüst olacak diye dert etme. Altı üstünden iyidir, bakarsın.”

Hersekli Ârif Hikmet’in şu beyti de o babdadır:

Kemâl-i câha mağrûr olmasın erbâb-ı ikbâlin

Dem-i idbâr olur kim aybını izhâr eder dünyâ

Ki şu demeye gelir: İşi iyi gidenlere hatırlatmalı; sakın gurura kapılmasınlar. Zira her çıkan iner ve o gün geldiğinde ayıpları bir bir açığa çıkar. Ya da:

Meserretle gamı yek-laht edip mânend-i tâvûsân

Cihânda yek-libâs-ı mâtem ü sûr olmamız yeğdir - Yanyalı Es’ad

İşte Türkçeden Türkçeye tercümesi:

  • [Derdi ve neşeyi farksız görmek, ölü evinde de, düğün evinde de tavus kuşu gibi aynı kıyafetle bulunmak tarzımız, üslûbumuz.]

Yahyâ Bey ise şöyle sorar:

Nân-ı huşk ile kanâ’at gibi bir ni’met mi var

Künc-i istiğnâ gibi bir kûşe-i râhat mı var

[Kuru ekmekle yetinmek gibi nimet; “bu bana lâzım değil” demek gibi rahat var mı?]

Nev’î’ye bakın hele:

Ârifin gönlün Hudâ gam-gîn eder şâd eylemez

Bende-i makbûlünü Mevlâsı âzâd eylemez

[Allah sevdiği kulunu hüzün mahbesinde tutar; kendi haline bırakmaz.] Karga değil bülbül tutulur kafeste.