Post-Modern Mitoloji Sözlüğü: Kütüphane

Kimse sizi çağırmaz. Çünkü sessizlik satılmaz. İletişimin giremediği bir yer.
Kimse sizi çağırmaz. Çünkü sessizlik satılmaz. İletişimin giremediği bir yer.

Kütüphane modern bir tarihi eser olarak her yerde. Ufak bir ilçede halkın bilmediği köşede. Şehrin göbeğinde. Devasa yapıların depolarında. Bir yerlerde, bir şekilde varlığını sürdürüyor. Farklı çağın çağrısı gibi. Ya da tam tersi. Postmodern bir müze. Kütüphaneler yeni çağın gerektirdiği hızın aksine yavaş. İlk şıktan yanayım. Herkesi eşitleyen. Kitaplar, bilgi ve çabanın karşısında herkesi küçük düşürüyor. Ne kadar çok bilmediğin ne kadar çok bilmen gerektiği. Aynı anda hepsi ya da hiçbiri. Bilgi açlığı modern bir durumdur belki. Bilmiyorum. Karışık.

Kadim bir gelenek. Ya da böyle süslü cümleler. Dünya üzerinde reklamına para harcanmayan nadir bir mekân. Kimse sizi çağırmaz. Çünkü sessizlik satılmaz. İletişimin giremediği bir yer. Düşünme merkezi. Yavaşlama denemeleri. Yaşamını sürdüren en eski yapılardan. Medeniyet kadar eski. Gelenekçi. En modern üniversitelerin eksi ikinci katında sizi bekliyor. Kütüphaneler tüm değişime inat müşteri buluyor. Birileri çalışmak, düşünmek, yazmak ya da uyumak için gidiyor. Kütüphane değiştirir. Ne için gidersen git. Sessizlik ele geçirir. Post-modern dünyanın bir hatası. Yanlışlıkla yalnız kalabileceğiniz bir an. Kablolar her tarafını ele geçirme niyetinde. Kütüphanelere gereken önemi göstermeliyiz. Kablolara güvenilmez. Kütüphane modern bir tarihi eser olarak her yerde. Ufak bir ilçede halkın bilmediği köşede. Şehrin göbeğinde.

Eskiden kütüphane var mıydı?
Eskiden kütüphane var mıydı?

Devasa yapıların depolarında. Bir yerlerde, bir şekilde varlığını sürdürüyor. Farklı çağın çağrısı gibi. Ya da tam tersi. Post-modern bir müze. Kütüphaneler yeni çağın gerektirdiği hızın aksine yavaş. İlk şıktan yanayım. Herkesi eşitleyen. Kitaplar, bilgi ve çabanın karşısında herkesi küçük düşürüyor. Ne kadar çok bilmediğin ne kadar çok bilmen gerektiği. Aynı anda hepsi ya da hiçbiri. Bilgi açlığı modern bir durumdur belki. Bilmiyorum. Karışık.

Modern çağdan önce kütüphanelere neden gidilirdi? Ya da bugünkü anlamını mı taşırdı? Eskiden kütüphane var mıydı? Önemsiz sorular. Post-modern mitoloji sözlüğünün sayfalar süren maddesi. Dünyada sahip olduğumuz her veriyi yok eden bir raf. Bir cevap ya da unutuş. Post-modern bir gerçek. Dâhil olmadığı her kural ya da taşıdığı her umutla yeniçağa ait. Kablosuz internet hızı ve dijital dokümanlarıyla övünen bir heykel.

  • Açıklamak güç. Anlamak zor. Karşılamak imkânsız. Pek çok şey gibi alışkanlığın getirdiği huzur. Haftanın bir gününü kütüphanede geçiriyorum. Sakinliğin ve sessizliğin huzuru. Zamanı yavaşlatan bir mekân. Durduran. Tekrar tekrar düşünmeye, aynı satırı defalarca okumaya izin veren bir yer.

Bir turnike değil. Turnikede beklenmez. Geçilir. Düşünülmez. Koca bir x-ray cihazına dönen şehirde karanlık bir nokta. Farklı soru, başka cevap. Borges’in hayalindeki cennet. Karşımda duran Kum Kitabı’yla bakışmamızın yirminci dakikası. Ayağa kalkıyorum. Gözlerim kitapta. Bir kez daha. Sonsuzluk ihtimaline doğru. Bu kez sola dönüyorum. Ama atılacak mailler. Ama cevaplanması gereken mesajlar. Memura soruyorum. Kablosuz internete nasıl bağlanabilirim?

Çöp poşeti

Bir gelecek önerisi. Bir geçmiş öğütücüsü: Çöp poşeti.
Bir gelecek önerisi. Bir geçmiş öğütücüsü: Çöp poşeti.
Giderek güzelleşiyor. Önce kötü kokuları hapsetmeye başladı. Sonra inceldi. Kibarlaştı.

Uzun süredir sağımdaki dolabın en üst rafında. Onu tekinsizce takip ediyorum. Gözlerimi çevirdiğim her an sanırım o bunu yakalıyor. Limon kokulu, sarı. Hangi zamandan, kim koydu rafa bilmiyorum. Sanırım aramızda tam bir güven ilişkisi kurduk. Ben onu kullanmamaya söz verdim. O da sessizce, sentetik limon kokusunu benimle paylaşmaya. İkimiz de biliyoruz ki bir anlık krize bakar. Ben yeminimden dönebilir ve elime ne geçerse ona doldurabilirim. Bir kriz potansiyeli. Bir umut. Bir gelecek önerisi. Bir geçmiş öğütücüsü: Çöp poşeti. Giderek güzelleşiyor. Önce kötü kokuları hapsetmeye başladı. Sonra inceldi. Kibarlaştı. Algısını değiştirdi. Başımızı döndürdü. Şimdi parfümlü, artık organik, üstelik dönüştürülebilir. Çöp poşeti, artıklarımızı doğadan ayırır. Doğayla, insan elinden çıkanların arasındaki plastik perde.

Doğayla, insan elinden çıkanların arasındaki plastik perde.
Doğayla, insan elinden çıkanların arasındaki plastik perde.

Başka bir ihtimal daha var. İkinci seçenek. Bu sözlüğün yazılmamış maddelerini toplayıp, konteynırın yanına ağzı açık bırakan bir fikir. Çöp poşeti, günümüze sıkışmış bir zaman makinesi. Anında geleceği değiştirme gücü. Attıklarınla ve atmadıklarınla bir tercih. Kütüphanemin üstündeki limonluyla bakışıyoruz uzun süredir. Kitaplar birikiyor, taşıyor. Neleri poşetleyeceğim bilmiyorum. Neler kalacak. Hangileri. Hangi kütüphanelere yola çıkacak. Depresyona girmek istediğimde elime ilk gelecek kitap hangisi olacak. Bilmiyorum. Bir süre daha belirsiz kalacak bu durum. Ben maddeleri yazacağım. Oda limon kokacak. Burçak gelip kitapları dağıtacak. Sanırım üçümüz de hâlimizden memnunuz. Burçak’ın boyu o rafa uzayana kadar.

Şimdilik post-modern mitoloji sözlüğünün kullanılmayan maddelerinin ev sahibi. Sürekli kullandıklarımızı koruyan, taşırken yırtılan ve pek çok potansiyeli bir araya getiren.

Daha önce hiçbir yüzyılda çöp poşeti kadar birleştirici bir güç olmamıştı. Tablet, telefon ya da domates kabuğu, tarçın ya da tıraş bıçağı, yara bandı ya da çöp poşeti içinde başka bir çöp poşeti. Bakmıyorum ama orada olduğunu biliyorum. Bir güven. Geleceği değiştirebilirim. Çekmecelerimi çöpe atabilirim mesela, tüm teknolojik mal varlığımı. Kitapları. İmzalı sakladıklarımı. Kendi metinlerim olan dergileri. En sevdiğim gömleği. Post-modern insan için bir zaman kapsülü. Mutfaklarımız için değil. Hayatımız için.

Orta Çağ kibarı. Bakımlı. Bu defa dağıtmıyor. Topluyor. Kalkıyorum koltuktan. Bir tane itinayla koparıyorum. Limon. Biraz daha limon. Güneş, sarısını daha da parlatıyor. Masamın üstünde ne varsa toplayıp koyuyorum içine. Neler var ama? Neler neler. Belki dünya tarihini değiştirecek bir bilgi. Yer yerinden oynar. Ya da ben biliyorum. Siz bilmiyorsunuz. Tehlikeli belki.