Post-modern mitoloji sözlüğü: Pet şişe

Pet şişe, yeni bir postmodern mitoloji. Suyla bağlarımızı eksilterek, ansızın bizi çevreleyen bir gerçek.
Pet şişe, yeni bir postmodern mitoloji. Suyla bağlarımızı eksilterek, ansızın bizi çevreleyen bir gerçek.

Macera nasıl başlayacak? Deri tulumdaki suyu tükenmeli öncelikle. Ya bir kovalamacada delinir tulum ya bir hayvan kaçırır. Ardından belki günlerce su aramalı. Bulmalı. Orada bir bilgeyle karşılaşır ya da onu yolundan ayrı koymaya çalışan bir kocakarıyla… Hikâye böyle başlar.

Su, aklımızın alamayacağı fantastik gerçek. Hayatın başından sonuna kadar tüm canlılara eşlik eden bir büyü. Pet şişeler bu gerçeküstü varlığı kendi topraklarından ayırarak köleleştiriyor. Çağdaş dünyanın her köşesinde sınırlandırılmış bir su parçası görmek çok kolay. Pet şişeler, camlar, akvaryumlar, havuzlar... Belki de suyun doğal yaşam alanlarını yok ettikçe istemeden özür dilemeye çalışıyoruz. Özrümüz kabahatimizden büyük. Su tüm mitolojilerde büyüdür. Ölümsüzlük, şifa, güç, kuvvet ya da bilgelik getirir. Her mitolojinin temel hikâyelerinden biri mutlaka suyu geçmekle ilgilidir.

Su hapsedilen bir olgu değildi. Su temas edilen, temizlik getiren, iyileştiren bir medeniyet ölçüsüdür. İnanç doğrultusunda kıymet kazanırdı. Günümüzde hala sağlık arayanlar sulara koşar. Mutlaka böbrek taşı için Afyon’a giden bir akrabanız olmuştur. O şişeler hiç bir zaman yeni ve sağlam değildir. Mutlaka akıtırlar ve biçimleri bozuktur. Belki de farkında olmadan şifa beklediğimiz kaynaklara aklımızın ürettiği mükemmel nesnelerle yaklaşmıyoruz. Bir zamanlar insanların yanlarında taşıdıkları ya da depolayabildikleri su sınırlıydı. Bu hikayede hayatın tamamı su kaynaklarına göre şekillendirilmek zorunda. Seyahat halinde durulacak su kaynakları, savaş kampının etrafındaki kuyular, yerleşim ve tarım alanlarının çevresindeki akarsular...

Su zaman göstergesidir. İnsanın fiziksel hızını hatırlatır. Su, muhtaç olduğunuzu her seferinde yüzünüze vurur. Artık anlatılan hikâye bu değil.

Su zaman göstergesidir. İnsanın fiziksel hızını hatırlatır. Su, muhtaç olduğunuzu her seferinde yüzünüze vurur. Artık anlatılan hikâye bu değil. Kalabalık yaşamayı seven suyu topraktan kopartıyoruz. Küçücük alanlara hapsediyoruz. Üzerine markalıyoruz. İnsan hakları, hayvan hakları, su hakları? İslam çölde bir su medeniyeti olarak doğmuştu. Ben bunu ilk duyduğumda o yaşıma kadar nasıl olup da fark edemediğim için üzülmüştüm. Anadolu’da da şehirleri çeşmelerle tanırsınız. Her köşede bir hayrat vardır. Bunlar masallar anlatır. Çocukları ninnilerle büyütür. Peri padişahın kızını ejderhadan kurtarmak için yola çıkan yağız delikanlıyı düşünün yahut tepegözü aramaya çıkan cesur Basat’ı. Günlerce yol gidiyor ama su içmek için en ufak bir mola vermiyor. Atın sırtına litreyle su yüklemiş. Son kullanma tarihine kadar kızı kurtarır, krallığa döner. Macera nasıl başlayacak? Deri tulumdaki suyu tükenmeli öncelikle. Ya bir kovalamacada delinir tulum ya bir hayvan kaçırır. Ardından belki günlerce su aramalı. Bulmalı. Orada bir bilgeyle karşılaşır ya da onu yolundan ayrı koymaya çalışan bir koca karıyla…

Çağlar öncesinden birine çalışma alanlarımızı, şehirlerimizi gezdirsek muhtemelen pet şişeleri dinsel bir figür, kutsanmış su olarak düşünürdü.
Çağlar öncesinden birine çalışma alanlarımızı, şehirlerimizi gezdirsek muhtemelen pet şişeleri dinsel bir figür, kutsanmış su olarak düşünürdü.
  • Hikâye böyle başlar. Hiç düşünebiliyor musun, Frodo tam Hüküm Dağı’na tırmanırken dilim damağım kurudu bir dur diyerek çantasından çıkardığı yarım litrelik pet şişeyi diklesin? Unutmayalım, kahraman yüreği kadar ilerler.

Doğudan batıya dünyanın her köşesinden mitolojilerde suyla özel olarak görevlendirilmiş ikon bulunabilir. Osman Konuk’un İnsanlık Eğrisi şiirinin ikinci bölümü “Ey bezirgân / Savaşçıysak, / Gerçi silahlarımız paslı, atalarımız ölmüştür / Balıksak, / Denizimiz sökülmüştür / Söküklerden yeryüzü dolarken ağzımıza / İnsansak, / Çok uzağız eski iyi dostlarımıza” mısralarıyla son bulur.

Pet şişe yeni bir postmodern mitoloji. Suyla bağlarımızı eksilterek, ansızın bizi çevreleyen bir gerçek.

Susuz kalmış bir kahraman hikâyesi gibi. Fikirleri uçlara kadar götürerek vardığımız sonuçların geri dönüşlerde bize faydası olacağına inanırım hep. Pet şişenin, plastiğin farklı bir bakış açısından tarihini böyle de takip edebiliriz. Pet şişe yeni bir postmodern mitoloji. Suyla bağlarımızı eksilterek, ansızın bizi çevreleyen bir gerçek. Çağlar öncesinden birine çalışma alanlarımızı, şehirlerimizi gezdirsek muhtemelen pet şişeleri dinsel bir figür, kutsanmış su olarak düşünürdü. Pet şişenin kendisi de yeni bir büyü çeşidi. Şeffaf bir kalkan suyu hapseder. Yıllarca bozulmadan koruyabilir. Defalarca kullanılabilir. Bir Doctor Who bölümü olsaydı bu metin, kötü niyetli işgalcilerin kurduğu bir su markasıyla tüm dünyaya erişebilen bir ağ fikri iş yapardı. Bu yazı boyunca iyi ya da kötü bir sonuca varmak gibi amacım yok.

Yenilikleri kullanmayalım ya da ne kadar mükemmeller de demiyorum. Hayatımıza son iki yüz yılda hızlıca giren objeleri ve objelerin fikirlerinin peşine düşünüyorum. Yeni mitolojiler eskilerini yok ederek gelir. Yazıya son verirken ekranımın solunda duran pet şişeye uzanıyorum ve bir dikişte bitiriyorum. O esnada zil çalıyor. Kapıyı açıyorum sucu abi gelmiş.

Suları alıyorum. Parayı ödüyorum. Kapının ağzında sohbete başlıyoruz. Gündemden, medeniyetten, tarihten, edebiyattan konuşuyoruz. Dertliyiz. Binadan çıkıp sigara yakıyoruz. O Soft, ben Blue içiyorum. Eve dönünce yazıyı hatırlıyorum. Finali kaldı. Yazmaya başlamadan sucu abiye Whatsapp’tan attığım mesajı hatırlıyorum. Kopyalayıp yapıştırıyorum:

“Abi kolay gelsin. Bu tarafa geçersen üç paket yarımlık”