Şair neye yarar hatırlamazsa Turgay Gönenç

Turgay Gönenç
Turgay Gönenç

Gönenç'in ilk dönem şiirlerinde öne çıkan anahtar kavramlar/ imgeler yorgunluk ve yılgınlık. Bu kavramları 60'lı yılların şairlerinde sıkça görüyoruz. Gönenç'teki yorgunluğun temel sebebi, 60'lı yıllarda yazan toplumcu şairler gibi siyasi bir atmosfer değil. Evet, Gönenç de yorgun ama onunki an'lardan ve anılardan kurtulamamak, dünya ile hesaplaşma, karanlıkla boğuşma hatta çocuklarla anlaşamama gibi daha ziyade bireysel konular.

Turgay Gönenç... Behçet Necatigil'in "Deli Tugay"ı, bütün bir İzmir'in "en fazla vergi veren işsizi"; şair ve ressam ve çevirmen ve köşe yazarı ve denemeci ve derlemeci ve öğretim görevlisi ve radyocu ve ve ve... 1939 yılında Tokat'ta doğdu Turgay Gönenç. Mehmet H. Doğan'ın tasnifinde İkinci Yeni'nin takipçileri arasında. Şiir ve yazıları Yelken, Pazar Postası, Seçilmiş Hikâyeler, Dost, Papirüs, Sanat Olayı, Gergedan, Gösteri, Değişim, Adam Sanat, Türk Dili, Yazko Edebiyat ve Hürriyet Gösteri gibi dergilerde yayımlandı. Bozgunda (1962), Ben Severek Büyürüm (1973), Yüzün Senin (1983), Gece ve Genç Kız (1994), Kuşların Göçerken Çizdikleri (Toplu Şiirler, 1994) ve Benim Çocukluğum Fesleğen Kokar: Barok Esintiler (2003) kitaplarının şairi. Papirüs dergisinin, o meşhur İkinci Yeni Özel Sayısının Mehmet H. Doğan ile birlikte hazırlayan ismi.

***

Turgay Gönenç ilk kitabıyla an'ların şairi olarak çıkıyor karşımıza. Bazen denizin üzerinden geçen kuşlar bazense o en saf ve mutlu çocukluk an'ları, şairin ilk kitabı Bozgunda'nın iskeletini oluşturuyor. Bu iskelet, dönemin artık tipikleşmiş olan gramatikal yapısıyla da ete bürünüyor. Gönenç'i, tipikleşmiş -hatta daha 60'lı yıllar bitmeden klişeleşmiş- gramatikal yapıdan kurtaran işte bu an'lar, yani bireysel trajedisine dönme becerisi...Aynı dil'i kullanan fakat bu dil'den bir şiir çıkaramamış şairlerin temel hatası bireysel trajediyi yok sayıp âdeta Attila İlhan'ın veya Cemal Süreya'nın dünyasına dahil olmaya çalışmalarıydı. Gönenç bu hatadan ilk kitabıyla birlikte kurtuluyor.

***

Gönenç'in ilk dönem şiirlerinde öne çıkan anahtar kavramlar/ imgeler yorgunluk ve yılgınlık. Bu kavramları 60'lı yılların şairlerinde sıkça görüyoruz. Gönenç'teki yorgunluğun temel sebebi, 60'lı yıllarda yazan toplumcu şairler gibi siyasi bir atmosfer değil. Evet, Gönenç de yorgun ama onunki an'lardan ve anılardan kurtulamamak, dünya ile hesaplaşma, karanlıkla boğuşma hatta çocuklarla anlaşamama gibi daha ziyade bireysel konular. Bu anlamıyla onun yorgunluğu daha çok aşk yorgunluğu. Leyla ile Mecnun'daki Fuzuli'nin yorgunluğu. Belki Haşim'in bıkkınlıktan gelen yorgunluğu, belki Ziya Osman'ın çaresizliğindeki yorgunluğu. Cepheye gitmeyi arzulayan yahut cephedeki bir şairin; Küba'yı, Vietnam'ı dert edinen yorgunluğu değil.

***

70'li yıllara yani ikinci kitap Ben Severek Büyürüm'e gelince Gönenç şiiri, tabiata açılıverir. Dağlar, kır çiçekleri, ormanlar... Sevgilinin yeri yurdu da birden dağlar olur. Dağ çiçeği oluverir sevgili birden. Şehirle ilişiği tamamen kopar bu kitapla Gönenç'in. Önceki kitap Bozgunda'da tabiat bu kadar belirgin ve baskın değildi. Bunun nedeni büyük ihtimalle Gönenç'in aynı zamanda ressam olmasıdır. Yanlış anlaşılmasın. Gönenç "kart postal" şiirleri yazmaz, tabiata dönerken. Bir anlamda şairliğini elden bırakmaz. Bu onun şiirini Servet-i Fünun dönemindeki o "ilkel" tabiat şiirlerinden de ayırır. Gönenç tabiatı İkinci Yeni'den gelen bir alışkanlık ve Paul Klee ya da Chagall gibi ressamların etkisiyle tabiatı düz algılama biçimlerinin ötesinde kendi poetikasına göre yeniden yorumlar. Tabii tabiat kimi zaman romantik bir hâl de alır Ben Severek Büyürüm'de. Âdeta bir ütopya olur tabiat. Suları hiç donmaz mesela bu tabiatın ve sürekli akar ırmakları. Bu anlamıyla kentten bir kaçıştır tabiat, hemen her zaman olduğu gibi...

***

Gönenç'in ilk kez Ben Severek Büyürüm' de yazdığı tabiat ağırlıklı şiirler, 1980'lere doğru cinsellik ile yan yana gelir ve âdeta bir bütün olur onunla. Bu cinsellik, 1983 yılında yayımladığı "Yüzün Senin" kitabında daha da yoğunlaşır. Bu kitapta 80'li yılların genel havasıyla karşılaşır okuyucu. Darbenin etkisiyle birçok şairin bireyci aşk şiirlerine yönelmesinden bahsediyorum. Gönenç de öyle. Gönenç'in bu dönemde yazdığı aşk şiirlerinde dikkati en çok umutsuzluk çekiyor. Yine darbe sonrasının etkisiyle şair hemen her aşk şiirinde umutsuzdur. Umutsuzluk şairi nostaljiye götürüyor ister istemez. Nostalji de yine 80'li yılların tipik özelliğidir. Gönenç bu dönemdeki şiirlerinde sürekli eski sokaklara, çocukluğuna, eski pencerelere vs. özlem duyar.

***

Yüzün Senin, Gönenç şiirinde bir başka aşamanın da göstergesi. Önceki iki kitapta Gönenç herhangi bir siyasi söyleme ve imgeye meyletmemişti. Fakat bu kitapta "eser miktarda" da olsa, siyasi söylemin yer bulduğunu görebiliyoruz. Mesela yine nostaljiye, çocukluğa, geçmiş sevdalara sığınan şair, birdenbire "para babaları"na getirir konuyu. Yahut gerek 80 öncesi çatışmalarda hayatını kaybeden gerekse de darbeciler eliyle idam edilen gençleri şiirine taşır. Genç ölüler tabutlarda taşınır mahalle aralarında ya da camlar titrer yerle bir olur, genç ölülerin hüznüyle. Gönenç, ölen/öldürülen gençlerden bahsederken, oyuncakları ve geçmişin kır çiçekleriyle dolu mutlu günlerini anmayı da yine ihmal etmez.

***

Kendine özgü bir zamansızlığı yaşar Gönenç şiiri Kanonla hiçbir zaman uzlaşmaz Gönenç şiiri Zamansızlığa dair bir çabadır Gönenç şiiri.

  • Dağlarda O Kentler
  • Güneşin gitmesiyle gizlenen yollarından
  • Çağsız görünüşlü o dağ yapılarının
  • Geceden kaçırılmış yalınç odalarında
  • Gülerek duvarlara yaslanıp kadınların
  • Suskun tutkularından arta kalan bir suyu
  • Bölüşüp, alışkın adamlarla.
  • Yadsınan dünlerime uğrak olan bu kentte
  • Kanat vurup düşünce eskil soluk bir anı
  • Vurduğu bir kuş olan avcının bakışıyla
  • Nasıl tutar vurmadan çok severse kuşları
  • Her sevgiye varışta bir ölümdür kutlanan
  • Alışıp, ölüme sevgilerle
  • Gecenin inmesiyle yolları gizlense de
  • Çözülen buzullardan arta kalan taşları
  • izleyince varılır dağlardaki o kentler
  • Sularının donmayıp ırmakların aktığı
  • o günlerden, yaşamış bir avcı gülüşüyle,
  • Ve "hüzün, dinmiş bir coşkudur der"