Şeytan tüyü var sende

Herkes ister kendisinde şeytan tüyü olmasını. Sevilmek herkesin hoşuna gider.
Herkes ister kendisinde şeytan tüyü olmasını. Sevilmek herkesin hoşuna gider.

Sürekli aramızda olan, muhabbetimizin tam ortasındaki yerini hiç terk etmeyen, adı sık sık anılan bir "şey" işte şeytan. Tek gözünün kör olması, kovulması, bir intikam peşinde olması da onun gizemli tarafını daha kuvvetlendiriyor.

Yelelerinin ahenginden yer değiştirdi bulutlar. Aslında ne olduysa nallarının ritminden titreyen toprakta oldu. Önce papatyalar sallandı sanki bir rüzgâr değmiş gibi. Az sonra bir gelincik aldı başını gitti. Kimse bakmadı ardından. Bir şeytan tüyü de kapıldı rüzgâra. Tek tek ve döne döne uçmaya başladı tüyler. Sanki sema ediyor gibi. Şeytan tüylerinin seması da görülmeye değer bir sanat eseri âdeta. Dönüşlerini daha bir dikkatli izleyince paraşüte de benziyor bu tüyler. Saplarının etrafında bir dönüşleri var ki dünyayı temaşa eder gibi iniyorlar aşağı. Aslında tam iniyorlar da diyemeyiz, tam inecekken bir rüzgâr daha değiyor tenlerine, yükseliyorlar döne döne.

Çocukken dağ bayır gezerken nerde bir şeytan tüyü görsek herkesten önce almak için koşardık nefes nefese. Kimin elinde kaldıysa tüy, elini kaldırırdı bulutlara doğru, derin bir nefes alıp üflerdi tüye doğru, sonra her yer bayram yeri. Başımızın üstünde dönüp duran tüylerin peşinde oradan oraya koşardık. Adının şeytan tüyü olduğunu hiçbirimiz bilmiyorduk. Bizi gören çoban Arif; "Şeytan tüyü mü kovalıyorsunuz?" der demez hepimiz birden yerimizde çakılıp kaldık. Şeytan ve tüy; tüy ve şeytan. Arif'i duyan tüymeye başladı, hem de arkasına bile bakmadan. Sanki arkadan şeytan kovalıyor da nefesi ensemizde gibi bir korku ve heyecan. Biz kaçıyoruz, Arif'in kahkahaları dağlarda yankılanıyor, tüyler uçuşup duruyor, şeytanın nerde olduğu belli değil. Şeytanın kaçılacak bir yanı olduğu kesin. Ürperten, tedirgin eden, insanı hizaya çeken, attığı adımı tekrar tekrar düzelttiren, sık sık arkasına ve sağına soluna baktırarak yürüten tam anlamıyla şeytanî bir gizem... Ninem kötü bir şeyden bahsedeceği zaman "Şeytan kulağına kurşun" derdi. Annem kötü bir olay duyduğunda "Kör şeytan kör gözüne lanet" derdi. Sürekli aramızda olan, muhabbetimizin tam ortasındaki yerini hiç terk etmeyen, adı sık sık anılan bir "şey" işte şeytan. Tek gözünün kör olması, kovulması, bir intikam peşinde olması da onun gizemli tarafını daha kuvvetlendiriyor.

Karahindiba gibi şifalı bir bitkinin çiçeği solup kuruduktan sonra ortaya çıkan muhteşem güzelliğin adı şeytan tüyü imiş. Beyaz ve yuvarlak şekliyle papatyalar arasında şeytanı bile kıskandıracak bir güzellikle yaylaları, dağı, bayırı süslemeye devam ediyor şeytan tüyleri. "Sende şeytan tüyü var." deriz bazı kişiler için. Kimdir bu kişiler? Bir ortamda kendini kolayca sevdiren, kabul ettiren kişiler için kullanılır genelde. Yani şeytan burada olumlu bir anlama bürünüyor. Hem de gökyüzünde uçuşup duran şeytan tüyünün adını alarak ama onunla uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadan. Herkes ister kendisinde şeytan tüyü olmasını. Sevilmek, kabul görmek, kabul edilmek insanın ruhunu okşar. Şeytan tüyünü takmaz ama yakasına, bir tebessüm araya köprüler kurabilir. Hem de içinde şeytan tüyü olan. Şeytan tüyünün üzerinde bulunan incecik dal diyebileceğimiz yaprakların her biri âdeta bir paraşütü andıran yapıya sahip. Çocukken ardından koştuğumuz paraşütlerin inip inip kalması, çok yükseklere çıkması, bir anda aşağılara inmesi tüylerin yapısı ile ilgili. Yaptıkları bu sortilerin şeytanî bir yanı yok. İsim olarak şeytan bu işe konmuş gibi görünüyor. İşimize, günümüze, gecemize, gündüzümüze konduğu gibi.

Çocukken çıtalı uçurtma yapamadığımız zaman bulduğumuz kâğıtlarla uçurtma yapardık. Üçgen şekli olan bir uçurtma. Bir kâğıdı önce tam ortasından ikiye, sonra iki köşeyi yanlara doğru katlardık. Kulak gibi olan bölümlerden delik yapıp ipimizi oradan geçirirdik. Kuyruğu da kâğıttan olurdu bu uçurtmanın. Eğer kalın bir kâğıttan yapıldıysa en yükseklere süzüle süzüle çıkardı uçurtmamız. Kâğıttan uçurtma derdik buna. Sonradan öğrendik bu uçurtmanın adı da şeytan uçurtması imiş. Yine uçmakla ilgili bir güzelliğe gelip konmuş şeytan. Şeytan tüyü, şeytan uçurtması ikisi de olumlu anlam. Herkes ister kendisinde şeytan tüyü olmasını. Sevilmek herkesin hoşuna gider. Buna şeytanın aracı olması, isim olarak bile olsa, biraz garip kaçsa da adı üstünde şeytan, çıkacak işte her yerden. Bir de şeytanın ayağını kırarız büyük bir keyifle. Havaya bir kahkaha savurup; "Sonunda kırdım şeytanın ayağını." deriz. Bu duruma şeytan ne der bilinmez ama kırılan ayağın ardında bir başarı hikâyesi olduğu muhakkak. Önümüzdeki tüm engelleri şeytan gibi görürken bir anda gelen başarı, kırar şeytanın ayağını.

"Şeytan diyor ki" deriz bazen içimizdeki çılgın yanı adlandırırken. Bunda da fazla bir olumsuz anlam yok. Genelde sinirlerine hakim olamayanlar bir la havle çekip kullanırlar bu deyimi. "Şeytan diyor ki git yanına, ağzını yüzünü dağıt." Allah'tan şeytan diyor da bu akla uymaz çoğu kimse. Olumlu da olur bazen. Cesaret gelir konar insanın içine. "Şeytan diyor ki git kapısına seni seviyorum diye haykır" diye şarkısı bile var. Yapmaya cesaret edilmeyen işler olumlu olunca daha bir güzel olur bu deyim. Neresinden bakarsak bakalım bir başına buyrukluk olduğu muhakkak. Herhâlde şeytanın Allah'a karşı takındığı pervasız tavrın bir göstergesi olsa gerek. Şeytan işte, ne yapacağı belli olmaz anlamında. Sabahattin Ali'nin w romanını okurken karşıma çıkan bir şeytanı bekledim mi bilmiyorum ama Ömer'in içindeki şeytana tüm roman boyunca şahitlik ettiğim doğrudur. Hepimizin içinde bir şeytan cümlesini de kurdum herhâlde hem de hiç korkmadan.

"Değil... değil... Fakat şu muhakkak ki bugün olduğum gibi olmak da istemiyorum. Büsbütün başka bir hayat, daha az gülünç ve daha çok manalı bir hayat istiyorum. Belki bunu arayıp bulmak da mümkün... Fakat içimde öyle bir şeytan var ki... Bana her zaman istediğimden büsbütün başka şeyler yaptırıyor. Onun elinden kurtulmaya çalışmak boş... Yalnız ben değil, hepimiz onun elinde bir oyuncağız... Senin dünyaya hâkimiyet planların bile eminim ki onun mahsulü..." Seccade açık kalınca "Kenarını kapat, yoksa şeytan namaz kılar." derler büyükler. Kuran için de "Açık bırakma, şeytan okur." derler. Bundan güzel ne var ki, şeytan imana gelip namaz kılıp Kuran okuyacak. Şeytanın imanına vesile olmak da güzel. Şeytan tüyü uçup duruyor üstümüzde. Hafif bir rüzgâr esiyor. Uçurtmamız en yükseğe çıkıyor şeytan bile şaşıyor bu işe. Elimizdeki ip acıdıkça yükseliyor uçurtma. Uzaklaşıyor, şeytan falan kalmıyor bulutların arasında. Göçmen bir sevinç içimize gelip yerleşiyor. Mevsimden mevsime geçerken bile tarifsiz sevinçler duyabilir insan. Göçmek bazen insanı alıp çok yukarılara savurabilir. Bir şeytan tüyünün tebessüm ettirmesinin tarifi olmaz. İnsan göçer, şeytan kalakalır. "Ben kendimi bilmem de sende kesin şeytan tüyü var." deyip yeni kötülüklere yelken açar şeytan.