Sezai Karakoç’un medeniyet anlayışı ve şiir dili bugün nasıl yorumlanıyor?

Sezai Karakoç’un medeniyet anlayışı ve şiir dili bugün nasıl yorumlanıyor?
Sezai Karakoç’un medeniyet anlayışı ve şiir dili bugün nasıl yorumlanıyor?

Sezai Karakoç, bir medeniyet şairidir. Şairliği ile birlikte kendi kuşağı içinde “tek” eleştirmen şair olduğu söylenebilir.

Henrik İbsen yazdığı Peer Gynt adlı tiyatro-masal kitabında Pergünt’ün kendisini; serüvenlerde, cinlerde, ticarette, (haşa) peygamberlikte ve aşkta tecrübe etmesini resmetmiştir. Sezai Karakoç’un bu eserden hareketle bir sanat yaklaşımı oluşturması müthiştir. Denilebilir ki Sezai Bey de kendisini Monna Rosa’da, Hızırla Kırk Saat’te, Taha’da... -diğer eserlerinin isimlerini bu listeye ekleyebiliriz- tecrübe ederek eserini bütünlemiştir. Pergünt’ün üç ilkesini şair kendi olmalıdır. Şair, kendine yetmelidir ve kendinden memnun olmalıdır’ı üçgen piramit ve heykel formları ile ifade etmiştir. Bu model ile açımlanabilecek şiirlerinden en tipik olanlarından birisi “Masal” şiiridir. Baba, kendi olmayı (üçgeni) simgeler. İç içe geçmiş soğan kabuklarına benzeyen (bu örnek İbsen’in örneğidir) altı oğul piramidi ise babanın kendine yetmesini temsil eder. Yedinci oğul ise bir sütuna dönüşerek heykeli yani kendinden memnun olmayı işaretler gibidir.

Önce üç alıntı: “Ve ağaç cıvayı yendi/İnanç yendi bilgiyi.”, “Ha ölüm geometrisi ha Yahudi sesi/Sonra sessizce sıcak yatakların dürülüşü.”, “Ve bir bahar günü doğdun sen/Baharın ta kendisi oldun sen.”

Sezai Karakoç, bir medeniyet şairidir. Şairliği ile birlikte kendi kuşağı içinde “tek” eleştirmen şair olduğu söylenebilir. Turgut Uyar, ideolojik angajman dolu yaklaşımı ile bu imkânı kaçırmıştır. Mehmet Akif, Yahya Kemal ve Necip Fazıl’ı milletin şairleri olarak selamlar. O’na göre Mehmet Akif, ölüm kalım günlerinin İstiklal Şairi olarak sosyal bir görevin güçlü sesidir. Yahya Kemal ise “geçmiş serüvenin anıtlaşmasını” sağlayan tarih dikkatidir. Öncüdür ancak zirve olduğu söylenemez. Necip Fazıl ise milletin yeniden varoluşunu hazırlayan var olmaya “başlamak”ın yani “ben”in şairidir. İlk şiirlerindeki mistiklik ve durgunluk Kaldırımlar’dan Çile’ye erişmiştir. O’na göre Orhan Veli, “alelade”nin şairidir. Harikuladenin karşısında sıradanı işaret eder. Melih Cevdet Anday mitolojiye Oktay Rifat ise tabiata dönmüş ve yitmişlerdir. Attila İlhan karşı şoktur. Cahit Sıtkı ve Fazıl Hüsnü; Necip Fazıl’ın yaklaşımını alıp, biri acılarını aydınlık sabahla dengeleyen (hayat), diğeri ise insanda (özellikle çocukta) işaretleyip bu metafizik şartı sürdürenlerdir. O’na göre Attila İlhan’ın marazi duygululuğu ve Garip şiirinin aleladeliği, II. Dünya savaşı sonrası Türkiye’sinde yetersiz kalmıştır. Ve Sezai Karakoç’un söyleyişi ile “yeni gerçekçi akım” temelindeki “yaşamak” fiili ile güçlü bir şekilde vücut bulmuştur. “Yaşamak” ile devam edeceğiz. Ne diyeyim yaşamaklarınızda yaşamak olsun. Dışarda kar, “Kar” şiiri gibi yağmaya devam ediyor.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.