Şiiri füzeye dönüştüren kadın: Marilyn Buck

buck
buck

Filistinli birçocuk, nasıltaşı mermiyedönüştürdüyse,oda şiirini füzeyedönüştürmeliydi.Nitekim deöyle yaptı.1988’de İntifada’nınbirinci yıldönümü münasebetiylebu şiirini yayınladı.

İsrailoğullarından Davut

bir taşla devirdi Calut’u

şaşkın şaşkın gülümsedi sonra

‘ben küçücüğüm, o kocaman...

nasıl oldu bu?’

Ve Calut’un evine yerleşti İsrailoğulları

onun ayakkabılarını giydiler

onun sofrasında yediler

zamanla Calut’a dönüştü onlar da açgözlülükle,

arsızca, acımasızca saldırdılar

zeytin bahçelerinin ve çölün

kadîm halkına.

Unuttular hatırlamayı

bir zamanlar küçük olduklarını.

Filistin’in çocukları fakat

unutmuyorlar

bir taşın sadece bir taş olmadığını

yıkılan evlerinin enkazında

bir füzeye dönüşüyor taş

bir kurtuluş fırtınası koparıyor

direnişin başladığını haykırarak.

İşte bu sözleri yazmıştı o gece. Filistin’den gelen haberler onu oldukça mutlu etmiş, heyecanından ne yapacağını bilemiyordu. İçi kıpır kıpırdı. Zira Filistin’de bir çocuğun attığı taş kitlesel bir başkaldırıya dönüşmüş ve İntifada Hareketi’nin başladığı haberini almıştı. Onun da muhakkak bir şeyler yapması gerekiyordu. ABD’nin Kaliforniya eyaletinde dört duvar arasında olduğu için yapacakları sınırlıydı. O da yapabileceklerinde buldu çareyi ve en etkili silahı olan kalemiyle girişti işe. Yalnızca bir kalemle… Filistinli bir çocuk, nasıl taşı mermiye dönüştürdüyse, o da şiirini füzeye dönüştürmeliydi. Nitekim de öyle yaptı. 1988’de İntifada’nın birinci yıl dönümü münasebetiyle bu şiirini yayınladı.

Ona göre, Filistinlilerin İsrail’e karşı verdiği mücadele, sadece Filistinlileri değil, dünyanın bütün mazlumlarını ilgilendiriyordu. Zaten o da ömrünün önemli bir kısmını bu uğurda savaşarak geçirmişti. Benim onla tanışmam ise 2000’lerin hemen başına denk gelmişti. Hakan Albayrak’ın Ebuzer kitabındaki şu dizeleriyle tanıştım onunla: “Üstad, gece vakti dağın başında ne işimiz var?” diye sordum. “Şu ışıkların olduğu yer bir hapishane. Orada Marilyn Buck yatıyor.” dedi Ebuzer. “Marilyn Buck?” Zulme karşı savaşa adanmış bir ömür. Vietnam’ın işgaline karşı eylemler yaptı. Afro-Amerikalıların özgürlük mücadelesine destek verdi. Kızılderililerin haklarını savundu. Filistinlilerle beraber İsrail’e karşı yürüdü. İran halkıyla beraber Şah Rıza’yı taşladı. Pentagon’u havaya uçurmaya kalkıştığı iddia ediliyor; doğrusunu Allah bilir. Tam 80 yıl hapse mahkûm ettiler onu. Çektiği çilenin önemli bir kısmı doğrudan doğruya bizim için.” Aradan birkaç yıl geçmişti. Ben, Los Angeles yolcusuydum. Buck’un Los Angeles’ın bağlı olduğu Kaliforniya’nın Dublin şehrindeki hapishanede yattığını öğrendim. Birkaç ziyaret teşebbüsünde bulundum; fakat nasip olmadı, onunla görüşemedim. Aradan yıllar sonra, 15 Temmuz 2010’da serbest kaldığını öğrendim. Ne yazık ki bir ay sonra, çok nadir rastlanan bir kanser türünden dolayı vefat etti. Marilyn Buck’un kısa ama etkili hayat hikâyesi, 13 Aralık 1947’de Teksas’ta başladı. Daha gençlik yıllarında ABD’deki sivil haklar mücadelesinin, Vietnam savaş karşıtı gösterilerinin, kadın ve siyahi haklarının mücadelesinde önemli bir isim oldu. 1968’de Martin Luther King’in öldürülmesi; sivil itaatsizlik çalışmalarını kısmi anlamda sekteye uğratmış ve birçok siyahi, haklarına ulaşabilmek için şiddetten yararlanmanın gerekliliğine inanmıştı. Marilyn Buck da aynı şekilde düşünüyordu. 1973’te henüz 26 yaşındayken, Siyahi Özgürlük Ordusuna silah temin edip sahte kimlik taşıdığı için tutuklandı ve 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu, böyle bir suç için bugüne kadar verilen en büyük cezaydı. Buck, 1973’te Siyahi Özgürlük hareketinin bir parçası olmak ve sahte kimlik kullanmaktan dolayı 10 yıl ceza aldı. Cezaevindeyken diğer siyasi liderlerle ilişkileri epey gelişti. 1977’de federal mahkeme gözetiminde, şartlı izin alarak dışarı çıktı ve bir daha dönmedi. Bu tarihten sonra hayatını devam ettirmek için yer altı faaliyetlerine girişti. 1979’da Joanne Chesimard nam-ı diğer Assata Şakur’un hapisten kaçırılmasına yardım etti. 1983’te söz konusu suçlamanın yanında, iki polisin öldürülmesi ve banka soygunundan ötürü hapis cezası aldı. 1985’te en çok arananlar listesinin başında yer alıyordu.

1985 yılının mayıs ayında New York City’de yakalandı. Sonraki 5 yılda 4 ayrı mahkemede ve 3 ayrı hapishanede yaşamına devam etti. 1985-1990 yılları arasındaki bu süreçte, Buck ve 6 arkadaşı; banka soygunu, adam yaralama, Siyahi Özgürlük hareketlerine yardım ve yataklık etme; ayrıca Amerika’nın Ortadoğu politikalarını protesto etmek amacıyla ABD senatosunun bombalanması planda etkin oldukları için 80 yıl ceza aldılar. Florida’da yüksek güvenlikli bir hapishanede üç yıl kaldıktan sonra kendi talebi üzerine, 1993’te Kaliforniya’ya aktarıldı.

O, susturulmaya çalıştıkça şiir yazmaya devam ediyordu. Dünyadaki direniş hareketlerine selam yollamayı da ihmal etmiyordu. Ayrıca dünyanın çeşitli bölgelerinden farklı kulvardaki entelektüel isimlerle mektuplaşıyor ve çeşitli ülkelerin edebiyat dergilerinde şiirlerini yayınlatıyordu. Filistin’in özel çekim alanındaydı her daim. Filistin olmanın, hele Filistin’de kadın olmanın zorluklarının da çok iyi farkındaydı. Zaten İntifada sürecinin başladığı yıllarda, Filistin’le ilgili şiir yazan şairlerin başında geliyordu. Kendisi de susturulmak istenen bir kadın olarak, şarkı söylediğinde şarkıyı kesmesi istenilen bir kadına da şiir yazmıştı. Zira bu kadın 15 yaşında bir Filistinli bir genç olarak susmayı tercih etmemiş, şarkı söylemeye devam ederek yatağa zincirlenmişti. Buck’un tüm bu olanlara yanıtı ise: “Şarkıya Devam” adlı şiiriyle olmuştu:

Elleri zincirli

tertemiz minör notalar

kaynadığı için

nazik boğazlarından

ve ağızlardan ki

tattılar zorluğunu

susarak haykırmanın

ve sessiz şarkıların süzülüşünü

gökyüzüne

sendeleyerek

yadederek

meydan okurcasına söyler

ninniler, aşk şarkıları

blues veya ilahiler

sürgün yaşamlara

ve şehadetlere dair

seslere bakın ve keşfedin

henüz notalanmamış

henüz sıralanmamış

Siyonist cehenneme doğru

yankılanan ve

Filistin’e özgürlük dileyen tınıları…