Sil baştan

Matrix filminde ünlü sahnede Neo'dan kırmızı ya da mavi hapı seçmesi istenir. Kırmızı gerçeğe uyanmak, mavi de illüzyona devam etmek anlamını taşıyordur.
Matrix filminde ünlü sahnede Neo'dan kırmızı ya da mavi hapı seçmesi istenir. Kırmızı gerçeğe uyanmak, mavi de illüzyona devam etmek anlamını taşıyordur.

Deliliğin tanımlarından birini hatırlayalım. Gerçek ile hayali ayırt edememek. Asıl gerçeğin tamamı kurgulanmış yeni gerçekliğin içinde çözülüp gittiğinde, yani hayalle yer değiştirdiğinde, suni olarak delirtilenler yeni normalin normlarına başarıyla ayak uydurmuş ılımlı ve itaatkâr dünya vatandaşı addedilecek.

Cyberpunk kurgulu bir yakın geleceğe doğru uysal adımlarla ilerliyoruz. Kafamızdaki data çöplüğünde cevher eşelemekten yorgunuz. Geçmişin hatırlanmasında bellek desteği verebilecek mevcut malzeme çok sınırlı. Bir kısmı da katışıklı üstelik. Yekpare unutuş ve yeniden hatırlatılma sürecine karşı mücadele ediyoruz. Umudumuz çoktandır gür bir ateş değil. Yüreğimizde korlar taşıyoruz ve bu sayede şimdilik kim olduğumuzun bilincine sahibiz. Bir yanımız mutlak unutuş girdabına dalmak için sabırsızlanıyor, ama o korları ışıl ışıl tutan inancımız direniyor.

DEĞIŞEN DÜNYANIN İNSANLARI

Ünlü bilimkurgu yazarı Ray Bradbury 1953 yılında Fahrenheit 451 isimli distopik bir roman yayınladı. Öyküde itfaiyeciler yangın söndürmek yerine bulabildikleri kitapları yakıyorlardı. 1920 doğumlu yazar 1934'de kitap yakan Hitler'den etkilenmişti. Kütüphane kuşu olan Bradbury yanan İskenderiye Kütüphanesi için ağladığını anlatır söyleşilerinde. O düzende insanlar kitap okumuyor sadece beyin yıkayan televizyon yayınları izliyordu. Kitap bulundurup düşünen insanların yok edildiği bir gelecek söz konusudur. Fransız sinemacı François Truffaut 1966 yılında Fahrenheit 451'i sinemaya uyarladı. Türkiye'de Değişen Dünyanın İnsanları adıyla yayınlanan film bu kitaptan esinlenen filmler içinde en iyi olanıdır. Romanda insanlar baskı rejimine tepki olarak kitapları ezberliyor, sürekli tekrarlayarak kafalarında canlı tutuyordu. Sistem kafaların içersindeki kütüphanelere erişemiyordu o distopik ortamda. Çocuklarına da kitapları ezberletince sayılarını da artırıyor ve metinlerin bekasını garantiye almaya çabalıyorlardı.

NÖRON YANGINLARI

Şu anda artık kitapları yakmaya gerek yok. Sosyal medya kitap okuma isteğini ve zamanını iyice azaltmış durumda. Genç beyinler bilgi ve enformasyon atıklarıyla daha şimdiden tıka basa yüklü. Ateş beyinlerin içersinde. Nöron yangınları cayır cayır. Okumayan ama fikir küpü olan beyinler her türlü implante amade durumda bekletiliyor. Dünyaya dair bütün bilgiler, tamamı sahte ve uydurulmuş olanla değiştirilecek. Yürürlükteki plan bu. Bütün büyük, devrimci ve sarsıcı gerçeklikler gibi saklı değil. Gözümüzün önünde palazlanıyor.

MOR GERÇEKLIK

Matrix filminde ünlü sahnede Neo'dan kırmızı ya da mavi hapı seçmesi istenir. Kırmızı gerçeğe uyanmak, mavi de illüzyona devam etmek anlamını taşıyordur. Oysa şu anda bizim içinde seyrettiğimiz gerçeklik mor tonludur. İçinde belli oranlarda gerçeklik ve illüzyon barındırır. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Saf gerçeklik ortamı soyut bir kavramdır. Tarih bilgimizi ele alalım örneğin. Kazananlar tarafından yazılan tarih kitapları inanılmaz tahrifat ve karartmalarla doludur. Bazı vakaların resmi kaydı yoktur. Efsane gibi duyarız bir yerlerden. Dünyanın ilk çağ tarihi de masalı andırmaz mı örneğin? Her şey üç beş bin yıl içerisinde olup bitmiştir. Resmi tarihimizin durumu da malum.

DERIN SAHTE VE COĞRAFI AVATAR

Şu anda bambaşka bir sürecin içerisine doğru ilerliyoruz. Derin Sahte – Deep Fake hızla hayatlarımıza nüfuz edecek. Gerçekle sahteyi önce zor ayırdedilir, sonra da daha zor ayırdedilebilir hâle getirecek. Bütün dünyada gerçeğin hası gibi görünen filmlerle itibar suikastları ve algı yamultmaları yapılacak. Öyle ki, "Derin Sahte" dedektifliği diye bir meslek zuhur edecek. Ardından da "Derin Sahte Mahkemeleri" kurulacak. Bir teselli olaraktan. Önce elimizde bulunan fotoğraf, film, kitap, müzik kaseti, CD'si, harddisklerde saklı melodiler, resimler ve her çeşit eşya hedef alınacak. Bütün müzeler, kütüphaneler, arşivler bu işlemden geçirilecek ve tamamı en yeni illüzyon ortamına göre uyarlanacak. Tek dünya devleti, tek din, tek dil hedefi bu topyekün illüzyon ortamını kurmanın bir önceki aşamasıdır. Ardından bir anda bu hayatta sahip olduğunuz her şey en yeni gerçekliğin, "Muhayyer Gerçekliğin" metası hâline gelecek. Dahası "Derin Sahte"yi müteakkiben gelecek olan "Avatar" aşaması bu süreci iyice grift hâle getirecek. Sadece insanların değil binaların, beldelerin de avatarları olacak. "Coğrafi Avatar" diye bir kavramla tanışacağız. Eskiden içinde bulunduğunuz bir yapıyı, gördüğünüz yerleri artık tanıyamaz hâle gelecek ve yeni dünyada, o âlemde kayıtlı bir yere sahip olabilmek için son bir şey yapmamız, belleğimizdeki kayıtları "Eski Dünya Kayıt Bürosu"- nun çöplüğüne teslim etmemiz gerekecek.

DIRENENLER-DENIZ

Fahrenheit 451'de olduğu gibi dünya ahâlisi olarak buna direnecek ve hüküm sahiplerine karşı çıkacağız. Eski yaşama ait her şeyin bilgisini türlü yöntemlerle kopyalayacak ve 1001 farklı yere saklayacağız. Yalnız içimizde yorulanlar olacak ve fire vereceğiz. Bu normal. Bir kesim anıların yükünden kurtulmak isteyecek, ama genetiğimizde henüz yeterince açıklıkla bilinmeyen bazı özellikler ve Levh-i mahfuz kayıtları nedeniyle mutlak bir başarı söz konusu olmayacak. Mış gibi yapılacak. Bir süre. Sonra bir an gelecek illüzyon çökecek.

SIL BAŞTAN

2004 yılında Sil Baştan – Eternal Sunshine of the Spotless Mind filmi gösterime girdi. Burada istenmeyen anılardan kurtulmak isteyenler beyinlerine yapılan bir müdahale ile bu sonuca ulaşıyor ve hayatının önemli anlarını hiç yaşanmamış gibi oluyordu. Bu film hâlâ benzerleri arasında en iyisidir. Deliliğin tanımlarından birini hatırlayalım. Gerçek ile hayali ayırt edememek. Asıl gerçeğin tamamı kurgulanmış yeni gerçekliğin içinde çözülüp gittiğinde, yani hayalle yer değiştirdiğinde, suni olarak delirtilenler yeni normalin normlarına başarıyla ayak uydurmuş ılımlı ve itaatkâr dünya vatandaşı addedilecek. Acaba böyle bir süreç Nuh Tufanı öncesinde de yaşandı mı? Yoksa niye bugünlerde sık sık yeni bir Nuh Tufanı geliyor sözcükleri sarf ediliyor olsun?