Silvır Dündar'ın işleri

İllüstrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım
İllüstrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım

İmam hatip liseli olduğumuzdan herkes gümüş yüzüğü olsun istiyordu. Yine imam hatipli olduğumuz için kimsede para yoktu. Bir tek kasabın oğlu Bayram alabildi bir yüzük. Biz yüzük takmak için hacıların gelmesini bekledik. Hacıların gümüş yüzük diye verdikleri gümüş değilmiş Silvır Dündar'dan öğrendik. "Ama paramız yok aslanım bizim gücümüz de buna yetiyor." dedik ve Silvır'a inat Çin malı yüzüklerimizi parlattık.

Dündar hep övünürdü. "Bana ‘Deli Dündar' deyin aslanım." derdi. Dede Korkut kitabında öyle geçiyormuş. Edebiyat hocasına söyleyince hoca gülmüştü. "Atın iyisine doru yiğidin iyisine deli derler. Biz senin bir yiğitliğini görmedik ki sana deli diyelim Dündarcığım" dedi. Dündar bu işten hiç hoşlanmadı.

Biz de aramızda kavli karar ettik. "Azıcık Deli Dündar" dedi. Ama bu lakap pek açmadı Dündar'ı. Onun esas lakabı sonradan ortaya çıkacakmış bilemedik. Dündar gümüşe meraklıydı. Bulduğu her parlak nesneyi yutan obur kuşlar gibiydi. Gümüş ona bir takıntı olmuştu. Her gün okul çıkışı gümüşçü Şeref'in yanına uğrardı. Önceden vitrinden seyredermiş gümüşleri. Sonradan Şeref içeri buyur etmiş. Çay ikram etmiş. Dündar'ın gümüş merakını dinlemiş. Tespih püskülleri, yüzükler, enfiye kutuları, künyeler yani gümüş olan ne varsa Dündar hastaydı. Bir gün İngilizce dersinde hoca sayıyordu, altın şudur, gümüş budur diye.

Usta Dündar'ın lafı evirip çevirmesine kızmış birazcık. Sonunda dayanamamış sormuş. "Oğlum sen bu kızı seviyor musun?" Dündar; Yok Usta ben dükkândaki gümüşleri daha çok seviyorum, diyememiş.

Gümüşün "silvır" olduğunu duyunca herkes Dündar'a baktı. "Aha Dündar'ın adı çıktı" dedik. O günden sonra "Silvır Dündar" oldu adı. Dündar yeni adından pek memnun oldu. "Aferin oğlum size sonunda bana yakışan bir ad buldunuz" dedi bize aferin çekti. Biz de Dündar'dan aferin aldık diye havalara uçmadık zaten. Dündar kim ki onun aferini bizi şişirsin dedik. İnsan ergen olunca arkadaş kıymetini bilmiyor pek. Biz de Dündar'ın kıymetini bilmedik. Ama Şeref kıymet biliyordu. Dündar'ın okul çıkışlarında yanına uğramasına, hatta bazen müşteriyle ilgilenmesine izin verdi. Biz sonradan öğrendik ki Dündar'a evinde de kimse kıymet vermezmiş. Evdeki kedi bile daha çok hüküm sahibiymiş. O kadar yani. Sonra Silvır Dündar parmağındaki yüzükleri artırdı. Püskülü kendinden havalı tespihleri elinden düşürmez oldu. Hocalardan tespih almak isteyen olurdu. Silvır Dündar çantasından türlü çeşit tespih çıkarır bir de her tespihin tanesini, imamesini anlatırdı.

Biz en çok fildişi tespihe hayret ettiydik. Koskoca fil ufalmış Silvır Dündar'ın çantasına sığmış diye epeyce incelemiştik fildişini. Silvır Dündar'ın çantasında gümüş yüzükler de vardı.

Dündar dedi ki bu parayla balık yiyelim üstüne de tahin helvası ekmek alırız. Gümüş yüzüğün satmışım anasını...
Dündar dedi ki bu parayla balık yiyelim üstüne de tahin helvası ekmek alırız. Gümüş yüzüğün satmışım anasını...

İmam hatip liseli olduğumuzdan herkes gümüş yüzüğü olsun istiyordu. Yine İmam hatipli olduğumuz için kimsede para yoktu. Bir tek kasabın oğlu Bayram alabildi bir yüzük. Biz yüzük takmak için hacıların gelmesini bekledik. Hacıların gümüş yüzük diye verdikleri gümüş değilmiş Silvır Dündar'dan öğrendik. "Ama paramız yok aslanım bizim gücümüz de buna yetiyor." dedik ve Silvır'a inat Çin malı yüzüklerimizi parlattık. Ama yüzükler o kadar adiydi ki parlatırken kararmaya başladılar ve biz yavaş yavaş vazgeçtik hacı yüzüğü takmaktan. Gel zaman git zaman Silvır Dündar'ımız artık her okul çıkışında Şeref'in dükkânına gider oldu. Sonra bir laf çıktı ortaya. Güya Şeref'in kızı Tülay'a sevdalıymış Dündar. Biz hiç inanmadık. Silvır o işe hiç girmez. Sevda işi para harcatır Silvır Dündar para harcamayı sevmez ki, dedik.

İnsan arkadaşının gönlünü yaparken biraz hayalci olabiliyor. Biz de hayalcilik edip Dündar'ı gümüşçü ettik.

Ama herkes bizim gibi düşünmedi. Tülay ile Dündar'ın lafını her yere yaydılar. Dündar çok utanıyordu. "Şeref Usta duyarsa ben ne derim? Şeref Usta beni dükkâna almaz o zaman ben ne yaparım" diye ağlıyordu. Ağlayan Dündar hiç çekilmiyormuş. Biz Dündar'ın ağlamasından sıkıldık. Bir zaman sonra da Dündar ağlamaktan sıkıldı. "Ne olacaksa olsun en fazla beni dükkândan kovar, ben de kendime gümüş tezgâhı açar otururum çarşının bir köşesine." dedi. Biz de, "Aç otur aslanım senden iyi gümüşçü olur." dedik. Dündar'ın gönlü olsun diye böyle söyledik. Yoksa beceriksiz Dündar haşlanmış yumurta bile satamazdı. İnsan arkadaşının gönlünü yaparken biraz hayalci olabiliyor. Biz de hayalcilik edip Dündar'ı gümüşçü ettik. Bir zaman sonra Şeref Usta'nın kulağına kızıyla Dündar'ın dedikodusu çalınmış. Usta Dündar'ı dükkâna çağırmış, "İki erkek konuşalım..." demiş. Ama Dündar iki lafı bir araya getirememiş.

 Biz aramızda para toplayıp Dündar'a bir gümüşçü tezgâhı açalım istedik. Herkes paraları döküldü.
Biz aramızda para toplayıp Dündar'a bir gümüşçü tezgâhı açalım istedik. Herkes paraları döküldü.

Usta Dündar'ın lafı evirip çevirmesine kızmış birazcık. Sonunda dayanamamış sormuş. "Oğlum sen bu kızı seviyor musun?" Dündar; Yok Usta ben dükkândaki gümüşleri daha çok seviyorum, diyememiş. Sadece omuz silkip "cık" diyebilmiş. Usta rahatlamış. "Tamam o zaman, yalnız artık sen bu dükkâna gelme laf söz olur anlarsın ya demiş. Dündar anlamam Usta ne olur beni dükkândan gönderme, elini ayağını öpeyim, demek istemiş ama diyememiş. Öylece atıldı dükkândan Dündar. Okulda, dışarıda, evde, gölgesini gezdirdi boş boş dolandı bir zaman. Biz aramızda para toplayıp Dündar'a bir gümüşçü tezgâhı açalım istedik.

  • Herkes paraları döküldü. Ama paramızın tamamıyla ancak bir gümüş yüzük alabilirdi Dündar. Olsun dedik bir yerden başlaması lazım. Topladığımız parayı Dündar'a verdik. Ve hemen çarşının yolunu tuttuk. Dündar'a yüzük alacaktık.

Balıkçının önünden geçerken öyle güzel kokular geliyordu ki dayanmadık. Pasaklı kediler gibi yalandık. Dündar dedi ki bu parayla balık yiyelim üstüne de tahin helvası ekmek alırız. Gümüş yüzüğün satmışım anasını...

Gümüş yüzük parasıyla balığa ve helvaya doyduk Dündar da artık gümüş işiyle uğraşmayacakmış, kesik uçlu bir kalem bulursa güzel yazı yazıp satacakmış öyle dedi... güzel yazı yazıp satacakmış öyle dedi... kesik uçlu bir kalem bulursa güzel yazı yazıp satacakmış öyle dedi...