Sıradan olanın büyüleyiciliği: Abbas Kiyarüstemi

Abbas Kiyarüstemi yaptığı resimlerde de, yazdığı şiirlerde de, çektiği fotoğraflarda da aslında o büyük filminin peşindeydi.
Abbas Kiyarüstemi yaptığı resimlerde de, yazdığı şiirlerde de, çektiği fotoğraflarda da aslında o büyük filminin peşindeydi.

“Kelimeler onunla ilgili duygularımı anlatmaya yetmez.Satyajit Ray’ın ölümü beni epey kederlendirmişti.Ancak Kiyarüstemi’nin filmlerini gördüktensonra, bize onun yerini dolduracak doğru insanıgönderdiği için Tanrı’ya şükrettim.”

-Akira Kurosawa-

Tek bir fotoğraf bir filmin sebebi olabilir. Sinemanın başladığı yer işte tam orasıdır, tek bir fotoğraf.

Tek bir film çekti aslında. Bütün uzun hayatı boyunca tek bir film. Yaptığı resimlerde de, yazdığı şiirlerde de, çektiği fotoğraflarda da aslında o büyük filminin peşindeydi. Bunu başardı da… Kirazın Tadı’ndan, Rüzgâr Bizi Sürükleyecek’e, Yakın Plan’dan Ve Yaşam Sürüyor’a, Zeytin Ağaçları Altında’ya kadar tek bir film. Martin Scorsese şunu söylerken abartmıyordu: “Kiyarüstemi sinema sanatının en yüksek mertebesini temsil ediyor.”

Kirazın Tadı filmiyle Cannes’da ödül aldı.
Kirazın Tadı filmiyle Cannes’da ödül aldı.

Kirazın Tadı filmiyle Cannes’da ödül aldığında dünya, sanatının zirvesine çıkmış bir yönetmeni gördüğünü zannetmişti ama dünya onun yepyeni sinemasını daha yeni tanımaya başlamıştı. İmkânları hızla tükenmeye ilerleyen sinemaya başka bir göz armağan eden yepyeni ve sert anlam pencereleri açan bir şairdi o.

1940’da Tahran’da doğdu. Çocukluk yaşlarında resim sanatıyla uğraşıyordu, bu yöneliminde ressam olan babasının payı vardı elbette.

Filmlerinde sıklıkla rastladığımız o “görme biçimi”ni babasından aldığını söylemek mümkün. Katıldığı bir resim yarışmasında birinci olup, resim yeteneği sayesinde Tahran Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne girdi. Aklında sinema olmayan gencecik bir çocuk olarak…

Üniversitede grafik-tasarım bölümünü okurken aynı zamanda geçimin sağlamak için trafik polisliği şubesinde şoförlük yaptı. Mezuniyetinin ardından çizer ve tasarımcı olarak reklamcılık alanında çalışmaya başladı. Posterler tasarladı. Televizyonlar için reklam filmleri çekti. Çocuk kitapları için çizerlik yaptı. Sinemasını besleyecek tüm adımları farkında olmadan atıyordu bile…

Ekmek ve Sokak’ı 1970’de çektiğinde yeni gerçekçi tarzının ilk işaretlerini de vermişti.
Ekmek ve Sokak’ı 1970’de çektiğinde yeni gerçekçi tarzının ilk işaretlerini de vermişti.

“Küçük bir çocuk, bir köpek ve profesyonel olmayan bir ekiple çalışmak zorundaydım. İlk sinema deneyimimdi ve çok da zordu” dediği Ekmek ve Sokak’ı 1970’de çektiğinde yeni gerçekçi tarzının ilk işaretlerini de vermişti. Sıkıntılı bir dünyada yaşadı Kiyarüstemi. İlk filmlerini Şah döneminde çekti. Ve 1977 yılında yaptığı bir filmde başörtülü bir karakter gösterdiği için sansürle karşılaştı. Eğilip bükülmedi elbette.

Dünyaya ve insanlara dokunup 2016’da hayata gözlerini kapadı.
Dünyaya ve insanlara dokunup 2016’da hayata gözlerini kapadı.

90’lar ve 2000’ler boyunca da sürdü sineması. Dünyanın pek çok yerinden ödüller aldı. Sinema tarihinin en iyi filmleri listelerine pek çok filmi girdi.

Son yıllarında deneysel çalışmalara da imza attı. Sinemanın büyük şair/yönetmenlerinden biri olarak elbette filmleri dışında onu bütünüyle anlatabilecek bir imkân henüz yok. Dünyaya ve insanlara dokunup 2016’da hayata gözlerini kapadı.

Bir keresinde İran sanatının temelinin şiir olup olmadığını sorduklarında: “Bütün sanatların temelinin şiir olduğunu” söylemişti.

Aynı zamanda şair de olan büyük yönetmen, özellikle filmlerindeki diyaloglarda, film adlarında ve temalarında şiire çokça başvurmuşdu.

  • Venedik Film Festivali’nde ödül de alan Rüzgâr Bizi Sürükleyecek filmi, çağdaşı Füruğ’un bir şiirinin adıydı mesela…

Kendi sinemasını ve kendi dilini inşa etmiş az sayıdaki büyük yönetmenden biriydi Kiyarüstemi. Çocuk kahramanlar, belgesel tarzı hikâye anlatıcılığı, sabit kamera kullanımı gibi pek çok belirgin özelliği vardı ve bunlar başka yönetmenlerce de anlatının etkili başvuruları olarak kullanıldı sonraları ve kullanılıyor da hâlâ.

Jean Lug Godard’ın “Sinema, Griffith ile başlar, Kiyarüstemi ile biter” sözünü, Kiyarüstemi’nin Köker Üçlemesi diye bilinen üçlemesinden olan Ve Yaşam Sürüyor’u gördükten sonra dile getirdiği söylenir. Godard’ı etkileyen şey, Kiyarüstemi’nin kurmaca ile gerçeklik arasındaki sınırı büyük bir ustalıkla muğlaklaştırabilme gücüdür muhtemelen.

Tek bir fotoğraf bir filmin sebebi olabilir. Sinemanın başladığı yer işte tam orasıdır, tek bir fotoğraf.
Tek bir fotoğraf bir filmin sebebi olabilir. Sinemanın başladığı yer işte tam orasıdır, tek bir fotoğraf.

“Bizim eserimiz günlük hayatın koşuşturması içinde oluşmuş bir yalanla başlar. Yalanın içinden geçmeden hakikate asla yaklaşamayız.” diyen şiirsel sinemanın büyük yönetmeni Abbas Kiyarüstemi, “İyi film nedir?” sorusuna da cevap veriyor elbette: “Kendinden kuşku duymanı sağlayan film, iyi filmdir.”

“Tek bir fotoğraf bir filmin sebebi olabilir. Sinemanın başladığı yer işte tam orasıdır, tek bir fotoğraf.”

Abbas Kiyarüstemi