Sonsuzluk bahçesinden bir şehir: Kudüs

Kudüs, alnının ortasında masmavi bir deniz.
Kudüs, alnının ortasında masmavi bir deniz.

Kudüs, kul yapımı elbet; kuldan öte, kuldan ziyade. Ve semaya fısıldanınca adı, beşik gibi sallanır arzın yedi kapısı. Kabbani’nin “ey yerin göklere en yakın avlusu” derken söylediğidir şimdi.

Kudüs, alnının ortasında masmavi bir deniz. Oğullarımızın ve kızlarımızın sancağı.

Kudüs, alnının ortasında masmavi bir deniz. Oğullarımızın ve kızlarımızın sancağı. Vaktin sofrasında koca bir geçmiş ve nefesi yıldırımlarla yıkansa da hiç geçmemiş bir şehir. Sesi belirsiz uğultular gibi değil, ilahi bir müzik gibi yankılanıyor sessizliğimizde. İnsan ve zaman. Kudüs’ün kalbine çivilenen. İçinden geçen zamanın, zamana intisap eden o ruhun ve çok uzun bir yorgunluğun sebebidir Kudüs; herkes ve her şey onu bilir. Göğe göğsünü yaslamıştır çünkü. Göğsündeki kurşun erir. Burada bir şehir. Kudüs, herkes ve her şey onu bilir. Göğe göğsünü yaslamıştır çünkü. Göğsündeki kurşun erir. Burada bir şehir.

Vaktin sofrasında koca bir geçmiş ve nefesi yıldırımlarla yıkansa da hiç geçmemiş bir şehir.
Vaktin sofrasında koca bir geçmiş ve nefesi yıldırımlarla yıkansa da hiç geçmemiş bir şehir.

Kudüs, incilerin ve merhametin şehri. Gölgesinde bütün bir insanlığın soluklanacağı o sırlı ağaç. Yıldızlar yağmıştır kubbesine. Dalları, yaprakları ve azametli gövdesiyle asırlardır aynı yerde. Aynı yerde, ölümsüz ve şahit. İsrailoğulları yüz çevirirken peygamberine, cümle Enbiya saf tutarken ilk kıblede ve Meryem’e üflenen o müjde. Gökte yapılmak ve yere indirilmek varmış kaderinde. Güneş kırıkları düşmüştür efsunlu pencerelerine ve goncalar serilmiştir nurlu gerdanına. Kılıç şakırtılarından mirastır. Burada bir şehir.

  • Kudüs, taşlarında binyıllık ezeli sır. Kendi gölgesinde büyüyen bir nehir. Yüzünü döndüğün yaslı kalbin. Selahaddin el-Eyyubi’nin, surlarını bile incitmek istemediği o şiir. Beytü’l-Makdis’in hatırı.

Miraç’ın kapısı. Ayak izlerinden kıyamete uzanan bir ömürlük kadim pusula. Dört kutlu elçi; Davud, Musa, Yahya ve Zekeriya. Aksa’nın dört kapısı hatta; Esbat, Magaribe, Silsile ve Hıtta. Zeytin Dağı’nda yanan ateş. Yakupların ve Yusufların diyarı. Hz. İbrahim’in imtihanı, Hamza’nın kalkanı ve ol ki kâinatın taştan izi; Kubbe’t-üs Sahra. Burada bir şehir.

Kudüs, sonsuzluk bahçesinden bir çiçek. Ömer’in (r.a) adil şehri. Kuşların ebedi sesi. Hz. Süleyman’ın bilgeliği, nazarı ve hediyesi. Kul yapımı elbet, kuldan öte kuldan ziyade. Ve semaya fısıldanınca adı, beşik gibi sallanır arzın yedi kapısı. Kabbani’nin “ey yerin göklere en yakın avlusu” derken söylediğidir şimdi.

Kudüs’ün o sırlı gözleriyle yeniden tanışmanın vakti!