Tasavvufi mecazların yorumlanmasında başlıca bir kaynak Mesnevi: Gülşen-i Râz

Gülşen-i Râz, İbn Arabî sonrası tasavvuf düşüncesinin eriştiği menzili işaretlemesi bakımından da önemlidir. Gülşen-i Râz’ın ilk iki sayfası (Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 1119/3)
Gülşen-i Râz, İbn Arabî sonrası tasavvuf düşüncesinin eriştiği menzili işaretlemesi bakımından da önemlidir. Gülşen-i Râz’ın ilk iki sayfası (Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 1119/3)

Belki de tasavvufi mecazların ne anlama geldiğini anlamada en önemli başvuru mercii hâline dönüşen Gülşen-Râz’da Muhyiddin Arabî ve Mevlâna zikredilmese de bu iki ismin etkisi yoğunlukla hissedilir. Fikirler Arabi’nin Fütühatül Mekkiyye’si ile Füsusul Hikem’inden, bu fikirlerin ifade edilme tarzları ise Mevlâna’dandır dense yeridir.

Şairlik söz konusu olunca müellifinin, Feridüddin Attar’ın dükkânında sadece bir koku olduğunu söylediği Gülşen-i Râz, 14. yüzyılda, yani Mevlana Celaleddin Rumî, Muhyiddin Arabî, Şihabüddin Suhreverdî el-Maktul, Şihabüddin Ömer Sühreverdî gibi isimlerin ardından vahdet-i vücud nazariyesini açıklayan, tasavvufi bazı ıstılahları izah eden, ama temelde Şebüsterî’nin kendisine yöneltilmiş kimi kaynaklara göre 17, kimine göreyse 15 soruya ürettiği cevaplardan müteşekkil birbirinden farklı yazma nüshalara göre beyit sayısı 999’dan 1008’e kadar değişen ve mesnevi tarzında yazılmış bir şiirdir. Gülşen-i Râz küçük hacmine rağmen yoğun bir muhtevaya sahiptir. Eserde genel olarak şeriat, tarikat ve hakikat makamlan çerçevesinde varlık ve varlığın zuhur mertebelerinden, insan- ı kâmil ve Hakk’a vuslat yollarından bahsedilir.

Gülşen-i Râz’ı İslam kültür tarihinde bazı bilgilerin kolay öğrenilmesi ve hatırda tutulması için manzum olarak yazılan 1000 beyitlik eserlere verilen ortak isimle bir elfiyye sayanlar da çıkmıştır.
Gülşen-i Râz’ı İslam kültür tarihinde bazı bilgilerin kolay öğrenilmesi ve hatırda tutulması için manzum olarak yazılan 1000 beyitlik eserlere verilen ortak isimle bir elfiyye sayanlar da çıkmıştır.

Genelde hep şuhudî delillere dayanan müellif buna karşın bu delilleri aklî ve naklî haberlerle de teyit ettiğini şöyle belirtir: “Gülşen- i Râz’da şeriata ait nakledilen sözlerle [menkul], akli deliller [ma’kul] ve hakikatler arınıp hülasa edilmiştir.” Eserde tenzih-teşbih, a’yan-ı sabite, insan-ı kâmil, vücud, âdem, nübüvvet-velayet, ilahi isimler, halk-ı cedid, feyiz, tecelli, zuhar, Mutlak Varlık, âlem-insan münasebeti gibi konular temel referans çerçevesini İbn Arabî’nin vahdet-i vücud anlayışının oluşturduğu bir bakış açısıyla irdelenir. Eserin yazılma gerekçesini ise Şebüsterî, giriş bölümündeki şiirde açıklar. Buna göre, Şebüsterî’ye Sühreverdilik şeyhi Hüseyni Sadat’ın bir mektup aracılığıyla 15 soru yöneltmiştir. Bu sorulara verilen cevaplar ve onların açtığı yoldaki düşünceler eserin ana konusudur.

Bu sorular arasında yer alan “Düşünce dedikleri şey nedir?”, “Yolumuzda şart olan hangi düşüncedir?”, “Ben kimim?” gibi sorulara cevap verirken son derece felsefî- ilmî bir dil kullanan Şebüsterî, “Yolcu kimdir?”, “Vahdet sırrına kim vakıf olur?”, “Ârif olan neyi bilir, anlar?”, “Ene’l-Hakk diyen kişiye ne dersin?” gibi sorulara cevap ürettiği bölümlerde ise dilini tümüyle lirik şiire yönlendirir. Eserin diğer bölümlerinde şarap, mum, put, zünnâr, meyhane, sâki, pîr-i mugan gibi tasavvufi mecazları yorumlar; böylelikle eser kendisinden sonraki gelenekte de tasavvufi düşünce içindeki bu mecazların yorumunda başlıca kaynak olur. Belki de tasavvufi mecazların ne anlama geldiğini anlamada en önemli başvuru mercii hâline dönüşen Gülşen-Râz’da Muhyiddin Arabî ve Mevlâna zikredilmese de bu iki ismin etkisi yoğunlukla hissedilir. Fikirler Arabi’nin Fütühatül Mekkiyye’si ile Füsusul Hikem’inden, bu fikirlerin ifade edilme tarzları ise Mevlâna’dandır dense yeridir.

Parlak güneşi mumla aramanın beyhudeliğine değinen Şebüsterî için âlem, Allah’ın nurudur; akılda ise bu nuru görme kudreti ve kabiliyeti yoktur.

Gelenekte vahdet-i vücûdu anlatan ve tasavvufi mecazları yorumlayan müelliflerin Kur’an, hadis ve Mesnevi’den sonra başvurdukları ana eser olan, bu açıdan birçok kişi tarafından şerh edilen Gülşen-i Râz’ın yaklaşık 30 ila 40 arasında şerhi tespit edilmiştir. Şebüsterî, felsefi-ilmi sorulara cevabında düşüncenin ne olduğunu anlatırken felsefe ve kelamla uğraşanları yoğun bir şekilde eleştirerek akıl ve mantık bilgisinin sınırlarını soruşturur. Allah yol göstermedikçe mantık yoluyla herhangi bir meselenin çözülemeyeceğini savlayan Şebüsterî, filozofların şaşkınlık içinde kaldıklarından yaşadığımız alem bir imkân alemi olarak değerlendirdiklerini ve Vacib-ül Vücûd olan Allah’ı bu “mümkünler âlemi” ile ispatlamaya çabaladıklarını öne sürer. Şebüsterî’ye göre filozofların aklı hep varlık sorunuyla meşgul olduğu için teselsüle düşmeleri kaçınılmazdır.

Şebüsterî için âlem Allah’ın nurudur; akılda ise bu nuru görme kudreti ve kabiliyeti yoktur
Şebüsterî için âlem Allah’ın nurudur; akılda ise bu nuru görme kudreti ve kabiliyeti yoktur

Akıl yoluyla bilgilenmede her şeyin zıddıyla bilinmesi dolayısıyla filozoflar Zât-ı Bâri’yi bilemezler, çünkü Allah’ın ne benzeri ne de zıddı vardır. Parlak güneşi mumla aramanın beyhudeliğine değinen Şebüsterî için âlem Allah’ın nurudur; akılda ise bu nuru görme kudreti ve kabiliyeti yoktur. Kelamcıların da taklit bulutuyla örtülü olup karanlıkta kaldıklarından bahseden Şebüsterî, onların bu yüzden tevhid zevkini tadamadıklarını iddia eder. Benzer şekilde müşebbihe, mücessime, hulul ve tenasühe inanlar ile mutezile kelamlarını da eleştiren Şebüsteri vahdet-i vücud anlayışını Hakkı gerçek anlamda bilme yolunda çıkış yolu olarak görür. İbn Arabi ile Attar’ı eserinde birleştirdiği görülen Şebüsterî’nin Mutlak Varlık’ı hem içerik hem kavramsal, ayan-ı sabiteyi ise sadece içerik bakımından kullanması dikkat çekicidir. Tasavvufi mecazları izahında ise Şebüsterî büyük ölçüde Feridüddin Attar’a yaslanır.

Gülşen-i Râz, bu hâliyle İbn Arabî sonrası tasavvuf düşüncesinin eriştiği menzili işaretlemesi bakımından da önemlidir. Feridüddin Attar, Mevlâna gibi rindane ve sufiyane söyleyiş ile İbn Arabî’de bunlara nazaran daha kavramsal kalan aklediş arasında kurduğu organik bağla Şebüsterî hem kendisinden önce gelen bütün bu isimlerin ana fikir ve yaklaşımlarını özetleyerek örneklemiş, hem de kendisinden sonra geleceklere bütün bu meselelerin nasıl ele alınması gerektiği konusunda ışık tutan bir eser ortaya çıkarmıştır. Fakat bunu yaparken hemen hiçbir isim de zikretmemiştir. Bu açıdan Gülşen-i Râz’ı İslam kültür tarihinde bazı bilgilerin kolay öğrenilmesi ve hatırda tutulması için manzum olarak yazılan 1000 beyitlik eserlere verilen ortak isimle bir elfiyye sayanlar da çıkmıştır.

(Gülşen-i Raz, Şebüsterî, çev. A. Gölpınarlı, MEB, 1993)

Kebikeç

Gülşen-i Raz'a modern bir şerh

Saadetname ve Hakku’l-Yakin gibi tasavvuf bağlamında önemli başka eserleri de bulunmasına rağmen Şebüsteri daha çok Gülşen-i Râz’ıyla anılır. Gülşen-i Râz’ın tanıtım ve tahlilini hedefleyen çalışmasında Muammer Cengiz, eserde yer alan tasavvufî konulari “vahdet-i vücud”, “tefekkür”, “marifetullah”, “insanın hakikati”, “seyr u sülûk”, “insanın tekamül aşamaları”, “varlığın sembolik dille ifadesi” gibi başlıklar altında irdeliyor.

  • Mesnevinin tahlilinde Gülşen-i Râz’ın şerhlerinin yanı sıra eserle aynı mihver etrafında addedilebilecek diğer tasavvufi metinlere de müracaat eden Cengiz böylelikle Gülşen-i Raz’ın anlaşılması yolunda önemli bir kılavuz metin ortaya çıkarıyor.

(Şebüsteri ve Gülşen-i Râz, Muammer Cengiz, Litera, 2016)

Şebüsteri daha çok Gülşen-i Râz’ıyla anılır.
Şebüsteri daha çok Gülşen-i Râz’ıyla anılır.

Gülşen-i Raz'ın en değerli şerhi

Gülşen-i Râz üzerine yazılan ve en değerli şerh olarak ilgi gören, Şemsüddin Muhammed- i Lahici’nin Mefâtîhu’l-İ’câz fî Şerhi Gülşen-i Râz adlı eserinin Cemaleddin Muhammed Hulvi tarafından, kısaltma ve eklemelerle Osmanlı Türkçesi’ne aktarılmış hali Cam-ı Dil-Nüvaz. Lahici’nin kendi şerhinde Muhyiddin Arabî ile Mevlana’ya sık sık başvurduğu biliniyor. Sünbüli ve Gülşeni şeyhi olarak tanınan Hulvi’nin bu eseri çevirisi Sait Okumuş tarafından sadeleştirmeksizin açıklama ve notlarla günümüz harflerine aktarılıyor. Eser gerek tasavvufi düşüncenin inceliklerini öğrenmek, gerekse Osmanlı Türkçesini geliştirmek isteyenlerin kullanabileceği türden. (Câm-ı Dil-Nüvaz-Gülşen-i Râz Şerhi, Cemaleddin Muhammed Hulvi, der. Sait Okumuş, İnsan, 2012)

İzutsu’nun kitapta yer alan diğer makaleleri de en az bu makale kadar değerli.
İzutsu’nun kitapta yer alan diğer makaleleri de en az bu makale kadar değerli.

Izutsu’nun bakış açısından bir paradoks

Kur’an’da Allah ve İnsan, Kur’an’da Dini ve Ahlâki Kavramlar, İbn Arabî’nin Fusus’undaki Anahtar-Kavramlar gibi semantik çalışmalarından bildiğimiz, Musa Carullah Bigiyef’ten Arapça öğrenmiş bir Japon oryantalist olan Toshihiko İzutsu’nun tasavvuf hakkındaki makalelerini bir araya getiren kitapta yer alan “Yaratma ve Şeylerin Zamansız Nizamı: Şebüsteri’nin Gülşen-i Râz Adlı Eserinde Nur-Zulmet Paradoksu” başlıklı makale Gülşen-i Raz okumalarında epey yararlı olabilecek türden bir çalışma. Söylemek gereksiz: İzutsu’nun kitapta yer alan diğer makaleleri de en az bu makale kadar değerli.

(İslam Mistik Düşüncesi Üzerine Makaleler, Toshihiko İzutsu, çev. Ramazan Ertürk, Anka, 2011)