Tasavvufun metafizik ufku: Mefatih'ul Gayb

İnsandan bahsetmeden Tanrı’dan bahsetmenin anlamı olmayacağı gibi, varlıktan ve Tanrı’dan bahsetmek de zorunlu olarak insandan bahsetmeyi intac eder.
İnsandan bahsetmeden Tanrı’dan bahsetmenin anlamı olmayacağı gibi, varlıktan ve Tanrı’dan bahsetmek de zorunlu olarak insandan bahsetmeyi intac eder.

Konevi, tasavvufun en temel eseri sayılagelen Miftahu’l Gayb’da tasavvufu “ilm-i ilahi” olarak, yani metafizik olarak niteler. Konevi için felsefi bilimlerde metafiziğin rolü neyse, ehl-i tasavvufun bilgi alanlarına verilen bir isim olarak “ilm-i ilahi” de aynı rolü haizdir.

13. yüzyıl Anadolu’su gerek Batı’dan gerekse Doğu’dan gelen âlimler, sufiler, feylesoflar ile 1070’lerden beri bu topraklara yerleşen, başlangıçta sırf kılıç erbabı olarak bilinen Türklerin ilerleyen sürede aynı zamanda iyi birer kalem erbabı olduklarını göstermeleriyle birlikte önemli bir aydınlanmaya şahit oldu.

Babası Endülüs göçmeni, diplomat ve devlet danışmanı, bilge Mecdüddin İshak olan Sadreddin Konevi, babasının 1221’deki vefatıyla onun yakın arkadaşı Muhyiddin Arabi’nin hanesine geçer.


Elbette bunun Haçlı Seferleri’nin bir şekilde bozguna uğratılması ile Selçuklu tahtı üzerindeki kardeş kavgalarının oluşturduğu hercümercin kısmen de olsa durduğu bir toplumsal vetirede yaşanan bu aydınlanma içinde, bu toprakların sonraki sekiz asrını da derinden etkileyecek siyasi, kültürel, itikadi ve iktisadi gelişmelerin yaşandığını söylemek mümkün. 13. yüzyıl Anadolu’sunda bir şekilde bulunmuş sufi, âlim, şair, feylesof ve büyük hukukçuları sıralarsak ne demek istediğimiz anlaşılır kanaatindeyiz: Ünlü Selçuklu vakanüvisi İbn Bibi’nin “Zamanın Ebu’lleysi Semerkandi’si” olarak andığı el-Kadı et-Tirmizi,Mecdüddin İshak, Muhyiddin Arabi, Şihabüddin Ömer en-Necib Sühreverdi, Sa‘deddîn-i Hammûye, Şihabüddin Sühreverdi el-Maktul, Abdülmümin el-Hoyi, Evhadüddin Kirmani, Burhaneddin Tirmizi, Mevlana Celaleddin Rumî, Hacı Bektaş Veli, Kadı İzzeddin, Ahi Evren, Siracüddin Urmevi, Kutbuddin Şirazi, Sadreddin Konevi ve onların talebeleri, tilmizleri...

Konya, Kayseri, Sivas, Malatya, Tokat beşgeninde yoğunlaşan bu faaliyetlerin kısmen Arap ve Fars, kısmen Eş’ari ve Maturidi etkileri bünyesinde taşısa da en sonunda bir sentez olarak Hanefi-Maturidi bir eksene oturduğunu da sonraki yüzyıllar bize gösterdi. Babası Endülüs göçmeni, diplomat ve devlet danışmanı, bilge Mecdüddin İshak olan Sadreddin Konevi, babasının 1221’deki vefatıyla onun yakın arkadaşı Muhyiddin Arabi’nin hanesine geçer. 8 yaşındadır o sıra. Malatya’da bir yandan hem öz babasının hem üvey babasının arkadaşı olan Evhadüddin Kirmani’den dersler alır, öte yandan da Muhyiddin Arabi’den öğrenmektedir. Sonradan tıpkı Mevlana gibi Suriye’de Halep ve Şam’da eğitimini ikmal edecek, üvey babası İbn Arabi’nin yanında, onun 1239-40’taki ölümüne dek, tedrisatına devam edecektir. Anadolu’ya, Konya’ya geliş tarihi 1241’dir. 1262 yılına dek tasavvuf derslerini sürdürür, o tarihten ölümüne dek geçen sürede sadece hadis okuttuğu kayıtlıdır. Hatta Kutbüddin Şirazi’nin Konevi’den hadis dersleri alıp ona “ilm-i heyet”(geometri) dersleri verdiği de mervidir.

  • Öğrencileri arasında Müeyyidüddin Cendi, Saîdüddin el-Fergani, Kutbuddin Şirazi gibi isimler olduğu gibi etkileri Dâvûd-i Kayserî, Abdürrezzak el-Kaşani, Molla Fenari, Kutbüddin İzniki, Kutbüddinzade İzniki, Ahmed-i İlahi, Abdullah-ı İlahi, Bedreddin Simavi, Atpazari Osman Fazlı, Abdullah Bosnevi, İsmâil Hakkı Bursevi gibi isimler üzerinde de yoğundur.

Muhyiddin Arabi’nin Şeyh’ul Ekber addedildiği vahdet-i vücud geleneğinde Şeyhul Kebir unvanı ona atfedilir. Konevi tasavvufu en temel eseri sayılagelen Miftahu’l Gayb’da tasavvufu “ilm-i ilahi” olarak, yani metafizik olarak niteler. Konevi için felsefi bilimlerde metafiziğin rolü neyse, ehl-i tasavvufun bilgi alanlarına verilen bir isim olarak “ilm-i ilahi” de aynı rolü haizdir. Bu yaklaşımıyla Konevi, Gazzâli sonrası zayıfladığı kabul edilen metafizik tasavvurunu, irfani tecrübeyle uyumlu bir biçimde yorumlayarak daha önce İbn Sina tarafından Meşşaî gelenek içerisinde ifade edilen “metafizik bilginin imkânını” bu kez tasavvuf çeperinden yeniden yoklayan bir tavır geliştirir. Konevi için metafiziğin konusu Tanrı’nın varlığıdır.

Tanrı-âlem ilişkisini açıklarken İslam felsefecilerinin ve kelamcıların kullandığı terminolojiyi kullanan, onların kavramlarını bazı alanlarda yeniden yorumlayan Konevi için Tanrı’nın âlemi yaratması belirli bir sebebe dayanır.

Metafiziğin konusunu “varlık olmak bakımından varlık” olduğunu söyleyen İbn Sina’dan bu noktada ayrışan Konevi için “Varlık olmak bakımından varlık Hak’tır.” Metafiziğin en temel meselesini Tanrı-âlem ilişkisi olarak belirleyen Konevi, ilahi isimleri metafizik yapmayı mümkün kılan araçlar ve ilkeler olarak kabul eder. Tanrı-âlem ilişkisini açıklarken İslam felsefecilerinin ve kelamcıların kullandığı terminolojiyi kullanan, onların kavramlarını bazı alanlarda yeniden yorumlayan Konevi için Tanrı’nın âlemi yaratması belirli bir sebebe dayanır. Bu sebep, daha önce İbn Arabi tarafından ayrıntılı biçimde açıklanmış olan Tanrı’nın bilinme arzusudur. Tanrı’nın âlemi yaratması konusunda İbn Sinacı südur öğretisine yakın bir görüşle hareket eden Konevi, hangi kavramlar kullanılırsa kullanılsın bir yaratılış teorisinin en önemli yanının onun yaratanla yaratılan arasındaki ilişkiyi tesis edebilmesi olduğunu sarahaten vurgular.

Konevi’nin bütün sisteminde ve düşüncelerinde merkezi kavramın Tanrı olduğu ve bu kavramın akabinde insan tasavvurunun geldiği söylenebilir.
Konevi’nin bütün sisteminde ve düşüncelerinde merkezi kavramın Tanrı olduğu ve bu kavramın akabinde insan tasavvurunun geldiği söylenebilir.

Demirli’nin aktarımıyla Konevi’ye göre “Yaratma sonuçta bir benzerlik meydana getirir. Bir şeyden kendine tamamen zıt bir şey meydana gelemeyeceği gibi yaratılış sürecinde bir şeyin kendini yinelemesi de söz konusu değildir. Şu hâlde yaratılan şey, bir açıdan kaynağından farklılaşırken bir açıdan ona benzer.” Konevi’nin metafiziğe yüklediği görev ve anlamın İbn Sina’nın metafiziğin görevleriyle ilgili görüşünün bir yansımasından ibaret olduğunu vurgulayan Ekrem Demirli, Konevi’ye göre metafiziğin bütün tasavvufi bilgileri, keşifleri, ilhamları ve müşahedeleri değerlendiren, onları tashih eden ilim sayılması gerektiği gibi, Konevi’nin metafizikle uğraşan muhakkikleri de bütün sufileri ve onların bilgilerini değerlendirebilecek bir konumda addettiğini vurgular. Konevi’nin bütün sisteminde ve düşüncelerinde merkezi kavramın Tanrı olduğu ve bu kavramın akabinde insan tasavvurunun geldiği söylenebilir.

Konevi’nin kendi el yazması eserlerine düştüğü derkenar notlarından, sema kayıtlarından, icazet belgelerinden, mektuplarından hareketle, yaşadığı şehirleri, okuduğu dersleri ve kitapları, hocalarını, seyahatlerini, bir anlamda iğne ile kuyu kazarcasına ortaya çıkaran kitap, onun kitaplarında dağınık hâlde kalmış notları içermesi bakımından da ayrı bir değer arz ediyor. Bu bakımdan Konevi’nin belki tamama yakın ilk biyografisi sayabileceğimiz eser, içerdiği datanın yeterinde müdekkik bir şekilde irdelenmeyişiyle de dikkat çekiyor.

(Sadru’d-din-i Konevi Hz. Hayatı Çevresi ve Eserleri, Mikail Bayram, Hikmetevi Yayınları, 2014)

Konevi'nin metafiziğinde Allah, kâinat ve insan

Sadreddin Konevi’nin metafizik bahislerdeki düşüncelerini ülkemizde ilk ele alan isimlerdendir Nihat Keklik. Onun eseri Konevi’nin metafizik tasavvurunun ana noktalarını oluşturan Allah, kâinat ve insan konularını sistematik bir yaklaşımla ele alması ve Konevi’nin bu konudaki temel düşüncelerine yönelik kapsamlı bir çözümleme ihtiva etmesi bakımından değerini hâlâ korumaktadır. Eserinde Konevi’nin görüşlerini metafizik ve mantık bakımından irdeleyen Keklik, böylelikle onun metafizik konusundaki temel düşüncelerinin anlaşılmasına da önemli bir katkı sunar.

(Sadreddin Konevi’nin Felsefesinde Allah-Kâinat ve İnsan, Nihat Keklik, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 1967)

İnsandan bahsetmeden Tanrı’dan bahsetmenin anlamı olmayacağı gibi, varlıktan ve Tanrı’dan bahsetmek de zorunlu olarak insandan bahsetmeyi intac eder. Konevi’nin tasavvufa yaptığı en önemli katkı onu homojen bir yapı olarak bütünleştirmesi ve İbn Arabi’nin anlaşılmasını sağlamasıdır. Füsus’ul Hikem’e sadece kendisi şerh yazmakla kalmamış, öğrencileri de şerhler yazmıştır. Konevi’nin felsefe ve kelamdan da yararlanarak kendisinden önceki tasavvuf tarihinden ve eserlerden aktarımları yorumlayarak ortaya çıkardığı bu homojen ve tutarlı tasavvuf anlayışı, sonraki dönemlerde tasavvufun tedris edilebilmesine de imkân sağlamış, hatta onun “şerh dönemi”ne erişmesine katkıda bulunmuştur.

(Tasavvuf Metafiziği-Mefatih’ul Gayb, Sadreddin Konevi, çev. Ekrem Demirli, İz Yayıncılık, 2013)

Kebikeç

En mütekamil Sadreddin Konevi biyografisi

Şimdiye dek 13. yüzyıl Anadolu’su hakkında birçok önemli ve özgün tez üretmiş Mikail Bayram’ın özellikle Konya Yusufağa Kütüphanesi’nde uzun yıllar sürdürdüğü okumalarının bir hasılasıdır bu eser.

Konevi’nin kendi el yazması eserlerine düştüğü derkenar notlarından, sema kayıtlarından, icazet belgelerinden, mektuplarından hareketle, yaşadığı şehirleri, okuduğu dersleri ve kitapları, hocalarını, seyahatlerini, bir anlamda iğne ile kuyu kazarcasına ortaya çıkaran kitap, onun kitaplarında dağınık hâlde kalmış notları içermesi bakımından da ayrı bir değer arz ediyor. Bu bakımdan Konevi’nin belki tamama yakın ilk biyografisi sayabileceğimiz eser, içerdiği datanın yeterinde müdekkik bir şekilde irdelenmeyişiyle de dikkat çekiyor.

(Sadru’d-din-i Konevi Hz. Hayatı Çevresi ve Eserleri, Mikail Bayram, Hikmetevi Yayınları, 2014)

Konevi'nin metafiziğinde Allah, kâinat ve insan

Sadreddin Konevi’nin metafizik bahislerdeki düşüncelerini ülkemizde ilk ele alan isimlerdendir Nihat Keklik. Onun eseri Konevi’nin metafizik tasavvurunun ana noktalarını oluşturan Allah, kâinat ve insan konularını sistematik bir yaklaşımla ele alması ve Konevi’nin bu konudaki temel düşüncelerine yönelik kapsamlı bir çözümleme ihtiva etmesi bakımından değerini hâlâ korumaktadır. Eserinde Konevi’nin görüşlerini metafizik ve mantık bakımından irdeleyen Keklik, böylelikle onun metafizik konusundaki temel düşüncelerinin anlaşılmasına da önemli bir katkı sunar.

(Sadreddin Konevi’nin Felsefesinde Allah-Kâinat ve İnsan, Nihat Keklik, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 1967)

Konevi metafiziğinde bilgi ve varlık kavrayışları
Konevi metafiziğinde bilgi ve varlık kavrayışları

Konevi metafiziğinde bilgi ve varlık kavrayışları

Eser, Sadreddin Konevi’nin eserlerinin kısm-ı azamını yaptığı tercümelerle Türkçeye kazandıran Ekrem Demirli Hoca’nın doktora tezinin kitaplaşmış hâlidir. Konevi düşüncesinin nazari boyutu üzerinde durarak onun sufi bilgiyi metafizik ilmi altında sistematize ettiğini bir iddia olarak ileri süren Demirli, belki tasavvufi söylemden ziyade, felsefi bir söylem aracılığıyla iddiasını temellendirmeye çalışmakla eleştirilebilir. Onun bu yaklaşımının da tasavvufun iç dinamiklerinden ziyade kelam, fıkıh ve felsefeyle etkileşim paralelinde açıklanması mümkündür.

(Sadreddin Konevi’de Bilgi ve Varlık, Ekrem Demirli, İz Yayıncılık, 2005)