Tatar bifteği yiyemeyen yazar ve 1 gole 1 hamburger kazanan forvet

Yannick Bolasie
Yannick Bolasie

Aslında her şey, misafir olarak bulunduğum bir yemekte önüme koyulano ‘şeyle’ başladı. Evet, ‘şey’di o çünkü bizim için ‘yemek’ pişmiş olmalıydı.Bir şey pişmemişse ya henüz yenmeye hazır değildir; ya da çiğköftedir!Ama önümdeki tabakta duran şey çiğköfteye benzemiyordu.

Yazısına havalı bir giriş cümlesi düşünen genç yazar, uzun süren çabanın ardından, istediği etkiyi yaratacak kelimeleri bulamayacağını anlayınca şu satırları yazdı:

“Yazısına havalı bir giriş cümlesi düşünen genç yazar, uzun süren çabanın ardından, istediği etkiyi yaratacak kelimeleri bulamayacağını anlayınca şu satırları yazdı”

Bir futbol yazısına, hamburgerin tarihiyle başlamak istiyorsanız başınıza böyle bir şey gelmesi de doğaldır. Aslında her şey, misafir olarak bulunduğum bir yemekte önüme koyulan o ‘şeyle’ başladı. Evet, ‘şey’di o çünkü bizim için ‘yemek’ pişmiş olmalıydı. Bir şey pişmemişse ya henüz yenmeye hazır değildir; ya da çiğköftedir! Ama önümdeki tabakta duran şey çiğköfteye benzemiyordu. Hemen her Anadolu ailesinde yetişen bir birey gibi ben de tabağımdaki ‘şeyi’ nimet olarak görüyor, iştah açıcı olmasa da hakkında kötü şeyler düşünmemeye çalışıyordum.

Bir şey pişmemişse ya henüz yenmeye hazır değildir; ya da çiğköftedir! Ama önümdeki tabakta duran şey çiğköfteye benzemiyordu.

Çünkü bunun Allah’a karşı bir saygısızlık olacağına inanıyordum. Aklımdaki düşünceleri dağıtmak için altı yaşımdan bu yana kullandığım yönteme bir kez daha başvurdum; soru sormak!

-Abi… Bu nedir?

-Bu? Bu tatar bifteği…

-Abi bunların hiçbiri pişmemiş de… Midemizi bozmasın.

-Yok, yok… A böyle karıştıracaksın hepsini, çatalla hooop götüreceks…

Lafının bitmesini bile beklemeden lokmayı ağzına soktu. Bir insan, nasıl olur da kendi konuşmasının bitmesini kontrolü altına alamaz diye düşünmek istemiyordum. Üzerinde avuç içi büyüklüğünde çiğ kıyma, ortasında yumurta sarısı ve etrafına serpiştirilmiş baharatlar olan tabağa baktım… Kendi tabağındakileri bulamaç haline getirmiş, seri çatal darbeleri ile yiyen abime baktım…

-Hamburger olsa lop lop yerdin ama!

Dedi, ağzında yumurta ve baharatla harmanlanmış çiğ kıyma olan abim.

-Abi yerdim yalan yok. Pişmemiş şeylere karşıyım ben. Hamdım, piştim, yandım… Biliyorsun olayımızı.

-O senin hamburger dediğin aha bundan yapılmış onu biliyor musun sen?

-Nasıl yani abi?

-Tabiiiii… Hamburgerin atasıdır bu tatar bifteği. Götür ya ekmeksiz götür!

Son lokmasını ağzına atarken son sözleri de bu oldu. Benim de aklıma kocaman bir soru cümlesi bıraktı:

  • “Ne yani, Everton’lı Yannick Bolaise’nin futbola başladığı yıl oynadığı amatör küme takımından para yerine, attığı gol başına aldığı hamburger bir Türk icadı mı?”

Biliyorum, hikâye çok dağınık. “Yahu ne alakası var şimdi?” diyeceksiniz ama demeyin. Yazılarla konuşmayın. Hikâyelere kural koyan, edebiyata sınır çizenleriyse dinlemeyin. Ruhun özgürleştiği hikâyelerin nasıl yazılacağına da sırf bizden birkaç kuşak önce yaşadılar diye kural koyma hakkını onlara kim veriyor? Saygısızlık etmezsek, bu onlar için yeterli olacaktır. O yüzden bu hikâyenin de dağınık olması, hikâyenin hak ettiği bir şey. Çünkü biraz önceki diyalogların yaşandığı yemeğe gitmeden önce İngilizlerin –beş para etmez- gazetesi Daily Mail’de Bolaise’nin öyküsünü okumuştum. Her şey dağınık olmayı hak ediyordu. Olaylar şöyle gelişti…

Yannick Bolasie
Yannick Bolasie

Bolaise, bugünlerde İngiltere’nin en üst liginde yer alan Everton adlı bir kulüpte forma giyiyor. Everton, İngilizlerin efsane takımlarından Liverpool’un yaramaz erkek kardeşidir.

Aslında, ilk yıllarında Liverpool’a sahasını vermiş olmasından dolayı bu kardeşlikte ‘abi’ pozisyonundadır diyebiliriz.

Ne var ki Liverpool’un ilerleyen yıllarda hem lig hem de Avrupa’da oynanan maçlarda aldığı başarılar, onun da havasını söndürmüştür. Yine de Merseyside adı verilen bölgede yeterince ağırlığı vardır. İşte bu ağır abinin formasını giyen Bolaise’nin de sırtında ağır bir yük vardır o günlerde. Çünkü futbola başladığı takım olan Hillingdon-Borough’nun kapanma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını öğrenir. Vefa’nın İngiltere’de sadece bir semt adı olmadığını iyi bilen Bolaise de vakit kaybetmeden yardımlarına koşar. Ama durumun ekonomik bir sorundan ziyade ‘manevi’ destek ihtiyacı olduğunu görür. Kısacası, ‘bizi unutmayın’ demektedir Hillingdon’lu eski dostları.

  • Bolaise de ‘benim yüksek mevkilerde tanıdıklarım var’ diyerek olayın medyada ses getirmesini sağlama taktiğini kullanır: Dünyada güzel bir hikâyeden daha fazla gürültü çıkaracak başka bir şey yoktur.

“Kulüple sözleşme imzalayacağım zaman onlardan haftalık 20 pound istedim. Başkan kabul etmişti ama diğer yöneticiler bunun çok fazla olacağını söylemişler. Başkan beni mutlaka takımında görmek istiyordu. Bana attığım her gol için bir hamburger alacağını söyledi. Bu hikâye doğru, aynen böyle oldu. Bir defasında sekiz gol attım. Hamburgerleri takımdaki çocuklarla paylaştım. Orada daha çok hikâyem var…”

17 yaşında gol başına bir hamburger kazanan Bolaise şimdi 27 yaşında. Haftalık kazancı ise 372 bin Türk Lirası.

Hani, başıma geleceğini bilsem tatar bifteğini ekmeksiz götürürdüm ben de ama… Bizim hikâyemiz başka…