Tek kişilik düzensiz ordu: Osman Yüksel Serdengeçti

Dik durmayı sever, dövüşmeyi bilir ve yolunu cesaretiyle yürür. Hep nüktedan ve daima inatçıdır.
Dik durmayı sever, dövüşmeyi bilir ve yolunu cesaretiyle yürür. Hep nüktedan ve daima inatçıdır.

Mevlânâ ve Yûnus Emre’nin otağında yeşerdiğini söylemiştir her zaman. Torosların öfkeli çocuğudur. Coşkun kişiliğiyle yazdığı heyecan dozu yüksek şiirler,ruhundaki ateşin şiddetini biraz olsun anlatır bize.

“Osman Yüksel…

Bütün akımların karşısındaydı.

 Torosların en öfkeli çocuğu. Tek kişilik düzensiz ordu.
Torosların en öfkeli çocuğu. Tek kişilik düzensiz ordu.

Tembelliğe, geriliğe, kültür emperyalizmine,

her türlü dikta heveslilere, taklitçiliğe başkaldırırdı.

O, Anadolu’muzun yerli sesidir.

Bir Yörük kilimi kadar renkli,

çarpıcı ve heyecan verici bir ses…

Onun kalemi bir kılıçtı,

bir fikir savaşının en ön saflarında bulunuyordu.”

Yavuz Bülent Bakiler

İsmet Paşa şu hayatta iki Osman’dan çok çekmiştir derler. İkisi de siyasetçi, ikisi de “sağcı”, ikisi de hazır cevap-nüktedan, ikisi de kalıpların dışında, ikisi de şair, ikisi de muhalif.

Doğru bildiğini söylemekten geri durduğuna dünya şahit değildir. Tabutluklarda çile doldururken de, Necip Fazıl’la aynı hücreyi paylaşırken de, ekabirleri hicvederken de güzeldir.

Türk siyasi hayatına damga vurmuş ve şiir gibi yaşamış nev-i şahsına münhasır iki enteresan şahsiyet. İki Osman. Bölükbaşı Osman ve Serdengeçti Osman. Osman Bölükbaşı mecliste konuşmaya başladığı zaman İsmet Paşa’nın kulaklığını çıkartarak masaya koyduğu anlatılır. Eşinin ismi de İsmet olan Osman Yüksel Serdengeçti ise “şu hayatta iki İsmet’ten çok çektim” cümlesini kurarken hiç de haksız değildir. Düzene muhalif olan nice Osmanlar muarızlarına çok ‘çektirmiş’ olsalar da, hep daha fazlasını çekmişlerdir aslında. Siyasetin sıkıcı, durağan, ciddi havasını ‘’bozan’’ ve her şeye rağmen gri bulutları gökkuşağına boyayan bu adamların en kayda değer öncülerinden biri de Osman Zeki Yüksel’dir. Nam-ı diğer; Serdengeçti. Az bilinen kahramanların en fiyakalısı. İnadı, zekâsı, inceliği ve savaşçılığıyla unutulmazlar çetesinin gayri resmi lideri. Söz sanatçısı. Kravatsız milletvekili. Dik başlı süvari. Mütebessim müellif. Torosların en öfkeli çocuğu. Tek kişilik düzensiz ordu.

  • Edebiyat ve düşünce hayatımızda çıkardığı dergilerle anılan birçok fikir adamı, edebiyatçı ve şair mevcut, dergi çıkarmak da son tahlilde bir kimlik meselesi zaten. Osman Yüksel de o ‘kimlik’ sahiplerinden biri. Ama bir farkla, çıkardığı dergiyi soyadı olarak ismine mıhlamak da vardır Yüksel’in kaderinde. Serden geçmiştir artık bir kere.

Kimdir diye soranlara şöyle söylenir; ömrü zindanlarla, baskılarla ve mücadeleyle geçmiş bir fikir, siyaset ve aksiyon adamıdır evvelemirde. Yılmamış, yıkılmamış, yorulmamış ve uzun yola çıkmaya hüküm giymiştir. Yalnız bir âdemoğludur.

Dik durmayı sever, dövüşmeyi bilir ve yolunu cesaretiyle yürür. Hep nüktedan ve daima inatçıdır. Sözünü sakındığı görülmemiştir, lafı gediğine isabet ettirir ve yalnızca dostlarına gönlünü açar. Hayatla arasındaki mesafeyi mizahla kapatmaya çalışır, siperlerde oturmaz, girdiği meydan savaşlarından hep tek başına çıkar ve kılıç gibi salladığı kalemiyle arz’a selamını gönderir. Serden geçmiştir çoktan, bunu herkes bilir. Susturulmaz ve uzlaşılamaz’dır. Bir devrin en orijinal ve en yalnız dava adamıdır, bileğiyle yaşamıştır.

Okula dönüş talepleri de itinayla reddedilir. Çünkü Nihal Atsız ve Alpaslan Türkeş’le hapis yatmış bir 3 Mayısçıdır artık, yani damgalı ve tehlikelidir.
Okula dönüş talepleri de itinayla reddedilir. Çünkü Nihal Atsız ve Alpaslan Türkeş’le hapis yatmış bir 3 Mayısçıdır artık, yani damgalı ve tehlikelidir.

Aslında hikâye şöyle başlar; Antalya-Aksekili bir genç, Ankara Üniversitesi Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi’nde felsefe eğitimi almaya gider. Hikâye bu ya, son sınıftayken 1944 Mayısında, katıldığı protesto gösterileri nedeniyle tutuklanır ve okulundan atılır. Okula dönüş talepleri de itinayla reddedilir. Çünkü Nihal Atsız ve Alpaslan Türkeş’le hapis yatmış bir 3 Mayısçıdır artık, yani damgalı ve tehlikelidir. İlk fişek bu sebeple patlar kafasında ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e hitaben ‘’yüksek makamın alçak vekiline” diye başlayan arz dilekçesini yazarak savaş meydanına yalınkılıç dalar. Dilekçenin cevabı ivedilikle hapis cezası olarak gelecektir elbette. Düzene, sisteme, işleyişe, statükoya kafa tutar. Hapis uslandırmaz onu, aksine kalemini ve kalbini daha da sivriltir.

Açın kapıları Osman geliyor!

Yarım kalan eğitim hayatı ve hapishane günleri sonrasında şövalye ruhlu delifişek bir delikanlı olarak mücadelesini sürdüreceği bir uç beyliği arar ve nihai kararını vererek ilerde hayatının özeti olarak anılacak Serdengeçti dergisini kurar. Kurucu başyazarı olduğu matbuat tarihimizin en ilginç dergisi unvanını rahatlıkla alacak bu tehlikeli ve atak yayın, 1947-1962 yılları arasında yalnızca 33 sayı çıkabilir. Osman Yüksel’e göre tespih tamamlanmıştır. Her sayısı ses getiren, her yazısına dava açılan, hemen her sayısı toplatılan, aykırı, sert, muzip, eleştirel, mizah dozu yüksek, muhalif bir yayındır Serdengeçti. Sürekli kapatılır ve doğal olarak sahibi-başyazarı da zindanları evi beller. Osman Yüksel asla yılmaz, karakteri buna müsait değildir.

Kurucu başyazarı olduğu matbuat tarihimizin en ilginç dergisi unvanını rahatlıkla alacak bu tehlikeli ve atak yayın, 1947-1962 yılları arasında yalnızca 33 sayı çıkabilir.
Kurucu başyazarı olduğu matbuat tarihimizin en ilginç dergisi unvanını rahatlıkla alacak bu tehlikeli ve atak yayın, 1947-1962 yılları arasında yalnızca 33 sayı çıkabilir.

Her sayıda alışık olduğu üzere zindana atılacağını bildiği için dergisinin kapağına tarihe geçecek o cümleyi yazar; “Açın kapıları Osman geliyor!” Bu meşhur derginin 5. sayısının kapağında şunlar yazıyordur; “Serdengeçti, Türkiye’nin en ateşli, en cesur mücadele dergisidir. Arkadaşı Serdengeçti Allah’a vatana, millete vatana koşanların dergisidir. Sen de bu yolda yürüyorsan ona yardım et oku okut. Abone ol, abone bul. Serdengeçti’nin ne zaman nerede çıkacağı belli olmaz. Muhakkak çıkar. Bir çıkar, pir çıkar.” Yayıncılık macerası 1952 yılında tek sayı çıkarabildiği “Hak yolunda bağrı yanık yolcular” alt başlığıyla yayınlanan Bağrıyanık isimli muhalif mizah dergisiyle devam etse de, bu dergi de yasak yayın kapsamına alınarak kapatılır. Serdengeçti için değişen bir şey yoktur yani. 1965-1969 yılları arasında Adalet Partisi listesinden seçildiği Antalya milletvekilliği macerasına gelirsek; bu macera çileli hayatının en renkli dönemini oluşturur. Kravat takmamaktaki ısrarı, partisine yönelttiği eleştirileri, sivri dili ve deli-dolu kişiliğiyle partisinden ihraç edilmesi uzun sürmemiştir haliyle. Demirel’e göre Serdengeçti varken muhalefete hiç gerek yoktur.

Osman Yüksel Serdengeçti, asla dünyalık biriktirmemiş, şu hayatta bir dikili ağaca bile sahip olmamış ve meteliksiz ölmüştür.

Kıt kanaat geçinmesine rağmen eline geçen paraları talebelere burs olarak dağıtarak; şahsiyetli, heyecanlı ve her daim dervişmeşrep bir hayat sürmüştür. Yerinden bir milim bile oynamamış, yolundan bir adım bile sapmamıştır. Ezilenlerin yanında durmuş, kısık seslere çığlık olmuş, zalimleri kalemi, siyaseti ve sözleriyle hicvetmiştir. İşlerini ciddiyetle yaptığı ve latife etmeyi-hayatla dalga geçmeyi de bitirici bir üslup olarak tercih ettiği için kimseden çekinmemiş, hiçbir şeyden korkmamıştır. Doğru bildiğini söylemekten geri durduğuna dünya şahit değildir. Tabutluklarda çile doldururken de, Necip Fazıl’la aynı hücreyi paylaşırken de, ekabirleri hicvederken de güzeldir. Yazdıkları ve söyledikleri sebebiyle 78 kere mahkemeye verilmiş, 8 kez hapishaneye düşmüş ve aralıklarla 4 yıl 2 ay hapis yatmıştır.

Osman Yüksel Serdengeçti, asla dünyalık biriktirmemiş, şu hayatta bir dikili ağaca bile sahip olmamış ve meteliksiz ölmüştür.

Kaleme ve kitaba tutkuyla bağlıdır, ateşli bir yazar ve meraklı bir felsefecidir Serdengeçti. Rousseau’nun, Spinoza’nın, Nietzsche’nin ve Bergson’un yolculuğunu anlamaya değer bulsa da, Mevlânâ ve Yûnus Emre’nin otağında yeşerdiğini söylemiştir her zaman. Torosların öfkeli çocuğudur. Coşkun kişiliğiyle yazdığı heyecan dozu yüksek şiirler, ruhundaki ateşin şiddetini biraz olsun anlatır bize. Yavuz Bülent Bakiler’in tanıklığı da şurada dursun; “Bir Anadolu türküsü dinlerken, bir şiir okurken, veya toprağa çıplak ayaklarıyla basan bir yoksul çocuk görürken, basının döndüğüne, sesinin titrediğine, gözyaşlarının süzüldüğüne çok şahit olmuşumdur. Alabildiğine derviş gönüllüydü. Bağrı taşlı, gözü yaşlı bir derviş. Ama bazı yazılarında da her kelimesiyle, her cümlesiyle naralar atan öfkeli bir köroğluydu”

Nükteleri, esprileri, sözleri ve anılarıyla dilden dile dolaşarak anonimleşen ve yaşadıkları neredeyse fıkra-hikâye olarak anlatılagelen bir adam. Serdengeçti’nin geride bıraktığı kitap ve dergilerden oluşan külliyatı, hem siyasi bir eğilim olarak Türk-İslam düşüncesinin, hem de tek kişilik düzensiz bir ordunun hikâyesidir.

Her iki hali de konuşulmaya değer. 1917’de Akseki’de başlayıp, 10 Kasım 1983’de hitama ererek, çilesini dolduran bir adam. Hiç rahat yüzü görmeden, kalem sırtında dörtnala bir hayat. Dört kelimeyle özetlenebilir belki ömrü; çileli, neşeli, fırtınalı ve serdengeçti. Az bilinen kahramanların en fiyakalısıydı. Mekânı cennet olsun.