Teknisyence bilgi lakaytça yaşam

Teknisyen lakaytlığının sebebi, telif, terkip çabalarının terk edilerek iki unsurun aynı anda muhafaza edilmesidir.
Teknisyen lakaytlığının sebebi, telif, terkip çabalarının terk edilerek iki unsurun aynı anda muhafaza edilmesidir.

Hem Batılılaşmacı seküler tutum açısından hem de dinî düşünceyi muhafaza edip İslami bilimsel geleneklere ait açıklayıcı çerçeveleri terk etme temayülü gösteren tutumlar açısından, hesabı verilerek terk edilmemiş bir hafıza terk edilmiş sayılmaz. Tam da bu nedenle tevarüs edildiği varsayılan yeni birikim de gerçekte tevarüs edilmiş sayılmaz. Seküler tutuma nispetle yaratıcılıktan yoksun tekrarlar ve terk edilmemiş bir hafızanın dipte korunan gerçekliğine kayıtsız plastik fikirler doğuran bu durum, tarihsel hafızayı olduğu gibi terk edip dinî düşünceyi muhafaza etme çabasında olan zümreler içinse seküler bir dinî söyleme savrulmak gibi imkânsız birlikteliklere neden olur.

Önceki yazımızda, modernleşme sürecinin İslam dünyasında doğurduğu en önemli sonuçlardan birinin gerçekliğe, hayata ve inançlarımıza karşı lakaytlık olduğunu söylemiş ve bu lakaytlığın sebepleri üzerinde durmuştuk. Genel olarak din-bilim ilişkileri, özel olarak da gelenek-modernlik söylemi etrafında şekillenen seküler yaklaşım, bahse konu lakaytlığı dinî düşünceye ve İslami bilimsel geleneklere bağlar. Diğer taraftan dinî düşünce içerisinde kendisine yer bulan ve daha çok ilerleme-gerileme söylemi etrafında şekillenen bir tutum, bu lakaytlığı dinî düşünceye bağlamama hususunda birinci tutumdan ayrılsa da İslami bilimsel geleneklere bağlama hususunda onunla aynı çizgide ilerler. Her iki tutumun ortak noktası, oluşum süreçlerine dahil olmadığı modern bilimsel birikimi donanımsal seviyede acilen aktarmak istemesi, ancak bu donanıma temel teşkil eden yazılımla yüzleşmeyi gereksiz bulmasıdır.

Ortaya çıkan nihai ilerlemelere bakılacak olursa, "orada" gerçekleşen bu hesaplaşmanın genel olarak insanlık namına hayırlı neticeler doğurduğunda şüphe görünmüyor
Ortaya çıkan nihai ilerlemelere bakılacak olursa, "orada" gerçekleşen bu hesaplaşmanın genel olarak insanlık namına hayırlı neticeler doğurduğunda şüphe görünmüyor

Bunun neden gereksiz olduğu hususunda da her iki tutum müşterek bir kabule dayanır: İnsanlığı ileriye taşıyan bilimsel ilerlemeler bu yazılıma bağlıdır, bahse konu ilerlemeleri tevarüs etmek de ancak bu yazılımın tevarüsüyle mümkündür. Peki, bu yazılım sadece insan hayatını kolaylaştıran teknik-teknolojik ilerlemelere yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda ortaya çıkmaya başladığı on 17. yüzyıla nispetle önceki bin yıl boyunca küre ölçeğinde bilimsel etkinliği yönlendiren ve İslam dünyasında ortaya çıkmış yazılımı ilga ediyorsa? Bu soruya verilen cevap hususunda da iki tutum aşağı yukarı aynı yaklaşımı sergiler: Kaçınılmaz teknik-teknolojik ilerlemeler bahse konu yazılımsal çerçevenin terk edilmesiyle birlikte ortaya çıkma imkânı bulmuşsa, insanlığın ilerlemesine engel olan bu çerçeveyi tıpkı ‘onlar' gibi bizim de terk etmemiz gerekir. Peki "onlar"ın bu çerçeveyi terk ederken giriştikleri büyük hesaplaşma külfetine katlanmadan mı?

Maalesef bunun cevabı da ortaktır: Ortaya çıkan nihai ilerlemelere bakılacak olursa, "orada" gerçekleşen bu hesaplaşmanın genel olarak insanlık namına hayırlı neticeler doğurduğunda şüphe görünmüyor; bu durumda "onlar tarafından tamamlanmış" bir hesaplaşmayı tekrar etmek zaman israfından başka bir anlama gelmez. Nihayet iki tutumun ortak özelliklerinin temelinde bulunan şey, karşı karşıya kaldığımız yeni durumu teknik-teknolojik ilerlemeler üzerinden değerlendirerek teorik seviyede gerçekleşmesi beklenen çift yönlü bir hesaplaşmayı ihmal etmektir. Nihayetinde bu ihmali doğuran tutumlar silsilesine içkin temel özellik ise "onlarla" giderek açılan mesafeyi bir an önce kapatma yönündeki acelecilik ve bu aceleciliğe bağlı olarak, benimseme ve terk etmelerimizdeki lakaytlıktır.

  • Şu hâlde gerçeklikle ilgili hâlihazırdaki lakaytlığımızın dinî düşünceden veya doğrudan İslami bilimsel geleneklerden ziyade, yeni dünyayı inşa eden bilimsel bilgiyi alımlama sürecimizdeki aceleciliklere ve lakaytlıklara bağlılık taşıdığı söylenebilir.

Batı'da ortaya çıkan bilimsel birikimi alımlama sürecinde yaşanan ve büyük ölçüde donanım seviyesinde yürütülen bir uyarlama çabasının doğurduğu problemlere somut bir örnek olarak, yeni bilimsel birikimin önceki modellerle ilişkisi etrafında ortaya çıkan krizler verilebilir. Bu krizleri doğuran şeylerden biri, Batı dünyasında ortaya çıkan teknik gelişmeleri mümkün kılan bilimsel yöntemin, İslam dünyasındaki bilimsel bilgi üretimine zemin teşkil eden bilimsel yöntemden farklılığıydı. Söz gelimi, gelişen yeni top teknolojisinin arkasında yatan dinamik bilimindeki gelişmeler ve bu gelişmeleri mümkün kılan matematiksel yöntem, Osmanlılar açısından ne klasik İbn Sinacı niteliksel ne de İbn Heysemci niceliksel araştırma yöntemi tarafından kolaylıkla anlaşılabilecek bir yöne sahip değildi. Dahası söz konusu niteliksel ve niceliksel araştırma yöntemleri, model gereği, bu yeni yöntemin bilmeye yöneldiği idrak nesnelerini bilimsel merak ve ilgi alanının dışında tutmayı tercih ediyorlardı.


Bir "beceri bilgisi" edinimi olarak bilimsel uğraş, değişime ayak uydurma yönündeki acil ihtiyaçlara cevap verebiliyor.
Bir "beceri bilgisi" edinimi olarak bilimsel uğraş, değişime ayak uydurma yönündeki acil ihtiyaçlara cevap verebiliyor.

Bunun nedeni, bilimsel merak ve bilginin ya İbn Heysem'de olduğu gibi değişenler alanına tamamen kayıtsız matematiksel sabitler alanına ya da İbn Sina'da olduğu gibi değişimlerin altında yatan değişmez niteliksel kategoriler ve bunların metafizik ilkelerine yönelmesi gerektiğinin savunulmasıydı. Böyle bir durumda, değişenler alanının, metafizik herhangi bir ilkeye gönderme yapılmaksızın, matematiksel yasaların sağladığı bilimsel bir kesinlikle idrak edilebileceğini söylemek, her iki yöntem için de anlaşılamaz bir şeydi.

Hâl böyleyken, yeni teknik gelişmeleri acil bir şekilde uyarlamaktan başka çaresi kalmayan "eski dünya" insanları, evreni anlama, yorumlama ve iyi bir yaşam sürme çabalarına zemin teşkil eden klasik yöntemle uyumsuz yeni bir yöntemle üretilmiş teknolojik gelişmeleri ve ilgili bilimsel birikimi bir "beceri bilgisi" olarak alımlama eğilimine girdiler.

Bir "beceri bilgisi" edinimi olarak bilimsel uğraş, değişime ayak uydurma yönündeki acil ihtiyaçlara cevap verebiliyor, ancak bu bilimsel bilginin özgün bir biçimde yeniden üretilmesini mümkün kılacak şekilde geleneksel yöntemlerle yüzleşme çabasını çoğunlukla geciktirici bir çaba olarak değerlendiriyordu.

Bu durum geleneksel bilme yöntemleri ve bakış açılarının metafizik, epistemoloji, psikoloji, etik ve doğa felsefesi gibi birçok alanda hâlâ hükmünü sürdürmesine ve yeni bilginin üretilmesini sağlayan yöntemin işgal etmesi beklenen alanı önceki yöntemsel kabullerin doldurmaya devam etmesine yol açtı. Dahası, muhasebe edilmeyen geleneksel bilme ve anlama biçimleri, giderek gücünü tarihten alan bir "değer alanı" hâline gelerek korunaklı bir statüye de erişti. Yeni bilgiyi donanımsal seviyede ve bir tür beceri bilgisi ölçeğinde üretenlerin bu "değer" alanına mensubiyetlerini koruma çabaları ise üstesinden gelinmesi zor bir paralelizme neden oldu: Teknik gelişmelerin uyarlanması için gerekli bilimsel "beceri bilgisi" ni güncel bir şekilde dolaşıma sokarak uygulayan, ancak bu gelişmeleri doğuran ve yeniden üretilmesini sağlayacak yöntemin teorik temellerine zihni kapalı bir teknisyenler dünyası. Bir teknisyen uygulamaya soktuğu bilgiyi, zihniyet dünyasını inşa eden diğer unsurlarla birleştirerek tutarlı terkipler oluşturma veya bu terkipleri oluşturamadığı yerlerde tahlil ve tenkit süreçlerini işletme çabasına girişmez.

Lakaytlık bu tavrın neredeyse ayrılmaz unsuru olarak kendisini gösterir ve aynı anda bir zihinde bulunması imkânsız önermeleri çelişkilerini dikkate almaksızın büyük bir rahatlıkla muhafaza edebilir.
Lakaytlık bu tavrın neredeyse ayrılmaz unsuru olarak kendisini gösterir ve aynı anda bir zihinde bulunması imkânsız önermeleri çelişkilerini dikkate almaksızın büyük bir rahatlıkla muhafaza edebilir.

Misalen, psikolojik rahatsızlığı dolayısıyla gittiği nöroloji hekiminin, bu rahatsızlığı tamamen beynindeki nöro-fizyolojik süreçlere bağlayarak açıkladığını görüp bu açıklamaya bağlı bir şekilde verilen ilaçları kullanan bir felsefeci, aynı açıklamanın zihin felsefesi, ahlâk, psikoloji ve teoloji gibi alanlarda sahip olduğu uzantıları ihmal ediyor ya da orada doğru kabul ettiği şeyi diğer inançlarıyla birleştirerek yorumlama çabasına girmiyorsa, giderek bir felsefe teknisyenine dönüşür. Bu minvalde, sadece uygulamalı bilimlerle doğa bilimleri alanına değil sosyal ve beşeri bilimler alanına da sirayet eden ve bilimsel etkinliği beceri bilgisine indirgeyen bir teknisyen tavrının ortaya çıktığı söylenebilir.

Bir teknisyen uygulamaya soktuğu bilgiyi, zihniyet dünyasını inşa eden diğer unsurlarla birleştirerek tutarlı terkipler oluşturma veya bu terkipleri oluşturamadığı yerlerde tahlil ve tenkit süreçlerini işletme çabasına girişmez.

Lakaytlık bu tavrın neredeyse ayrılmaz unsuru olarak kendisini gösterir ve aynı anda bir zihinde bulunması imkânsız önermeleri çelişkilerini dikkate almaksızın büyük bir rahatlıkla muhafaza edebilir. Bu örnekte teknisyen lakaytlığının sebebi, geçmişten tevarüs edilen açıklayıcı modellerin tahkik edilmeksizin korunması, dolayısıyla tevarüs edilen yeni donanımlar ile eski yazılımın örtüşmediği yerde telif, terkip çabalarının terk edilerek iki unsurun aynı anda muhafaza edilmesidir.

Bu, muhafazakar tutumun açmazıdır. Bununla birlikte geçmişe, daha açık tabirle İslami bilimsel geleneklere ait açıklayıcı modellerin yazının başında tasvir edildiği hâliyle terk edilmesi de benzer bir sonucu doğurur. Hem Batılılaşmacı seküler tutum açısından hem de dinî düşünceyi muhafaza edip İslami bilimsel geleneklere ait açıklayıcı çerçeveleri terk etme temayülü gösteren tutumlar açısından, hesabı verilerek terk edilmemiş bir hafıza terk edilmiş sayılmaz. Tam da bu nedenle tevarüs edildiği varsayılan yeni birikim de gerçekte tevarüs edilmiş sayılmaz. Seküler tutuma nispetle yaratıcılıktan yoksun tekrarlar ve terk edilmemiş bir hafızanın dipte korunan gerçekliğine kayıtsız plastik fikirler doğuran bu durum, tarihsel hafızayı olduğu gibi terk edip dinî düşünceyi muhafaza etme çabasında olan zümreler içinse seküler bir dinî söyleme savrulmak gibi imkânsız birlikteliklere neden olur.