Tereyağına kılı kim düşürdü?

Geleceğin iyi olacağını söylemenin yolu, bugünün berbatlığının farkına varmaktan geçer.
Geleceğin iyi olacağını söylemenin yolu, bugünün berbatlığının farkına varmaktan geçer.

Eğer geleceğin iyi olacağını hayal ediyorsak bugün iyimser olmamız sadece mağlubiyetimizi derinleştirir. İşte Frederic Jameson'a "kapitalizmin sonunu hayal etmek dünyanın sonunu hayal etmekten zordur" dedirten bu bahsini ettiğimiz iyimserlikten başka bir şey değildir.

"İyi günler ilerde anneanne" diye başlıyor şiir. Bu dizeyi bazen umut bazen de bir avuntu yerine kullanırım. İyi günler ilerde... Geleceğin iyi olacağını söylemek bugünün kötülüğünü zımnen kabuldür. İyi günler ilerde diyebiliriz tabii fakat burada önemli olan kötü dünlerin farkında olup olmadığımızdır. Bunu sorgulamadan bu bahsi geçemeyiz. Umuda ve iyimserliğe dair Terry Eagleton'ın Türkçeye "iyimser olmayan umut" adıyla çevrilmiş bir kitabı vardır. Burada Eagleton, umudu iyimser olup olmama durumu, boş umut olup olmama durumu gibi başlıklarla ele alır. Yazarın tezi, iyimserliğin bir çeşit muhafazakarlık barındırdığıdır. Tâbiri caizse işler kötüyken iyimser olan kişinin statüko şakşakçılığı yaptığını iddia eder. Özellikle sanatçının ve aydın kesimin toplumun kitlesel olarak birtakım travmalardan geçtiği dönemlerde, iyimser eserler ortaya koyuyor olması sadece sanat anlamında sanatçının gerçekliği göremiyor olması anlamında değerlendirilemez.

Bu aynı zamanda aydınların, ahlâkî olarak olumsuzlanmasını gerektiren de bir durumdur. Eagleton, Geç Viktorya Dönemi'nden örnek verir kitapta. İnsanların, sanayi devriminin getirdiği zor yaşam şartlarında ve yarı kölelikle hayatını devam ettiriyor olmalarına rağmen bu dönemde trajik romanın olmayışına dikkat çeker. Edebiyatı belli bir toplumsal gerçeklik sınırında tutmak elbette artık kabul edilebilir bir tanımlama ve sınırlandırma değil fakat yine de kendi çağına ve bugününe dair edebiyatın söyleyecek sözünün kalmaması hem edebiyat adına hem de gelecek adına ciddi bir problemdir. Buradan hareketle Eagleton, umudun iyimser olmasının sorunlarını irdeler. Bir bakıma geleceğe dair eğer bir umut varsa bunu iyimserlikle ortaya koymanın bir anlamı olmadığını ifade eder. Geleceğin bugünden daha iyi olacağını söylemek sonu ötelemektir, bir çeşit konsolidasyondur. Onu da o zaman düşünürüz demekten bir farkı yoktur.

Çünkü bir şeyin gelecekte iyi olacağını söylememiz için en azından bugünün de dünden iyi olduğuna emin olmamız gerekir. Eğer bir şeyler iyiye gitmiyorsa gelecek nasıl iyi olacaktır? Batı'da son zamanlarda çıkan post apokaliptik romanlara bakacak olursak, herkes bir şekilde bir kurtarıcının gelip kurtaracağını ve sonra her şeyin büyük yıkımdan sonra daha iyi olacağını düşünüyor olsa gerek. Buradan bakılırsa Batı toplulukları travmatik başlangıçların arefesinde olduğumuzun aşikâr olduğu bu dönemde dahi trajedinin kaynağını bulmaya ve geleceğe umutla bakmaya dair kılını kıpırdatmamaya devam edecekler muhtemelen.

Geçmişi birtakım hataların/ günahların kör kuyusu yapmak, bugünün zulmünü ve kötülüğünü de geleceğe dair birtakım umutlarla gizlemekle elimize hiçbir şey geçmez. Bir şey olacaksa bugün olmalı. Eğer geleceğin iyi olacağını hayal ediyorsak bugün iyimser olmamız sadece mağlubiyetimizi derinleştirir. İşte Frederic Jameson'a "kapitalizmin sonunu hayal etmek dünyanın sonunu hayal etmekten zordur" dedirten bu bahsini ettiğimiz iyimserlikten başka bir şey değildir. Rahatı yerinde olanın, küçük hazlar peşinde olanın dahası toplumun gerçekten genişçe bir tabakasının içinde bulunduğu bu iyimser hava, insanlığın maruz kaldığı bu meta merkezli düzeninin sanki dünyanın ömründen bile uzun olduğu hissine kapılmamızı sağlıyor.

Şurada anlaşmak gerekiyor: Geleceğin iyi olacağını söylemenin yolu, bugünün berbatlığının farkına varmaktan geçer. Dahası, bugünün de dünden ve ondan önceki günden daha kötü olduğunun hakkını teslim etmekten... "Mağara adamından bilge insana" şeklinde ifade edilen ilerlemecilik algısını yıkmadan geleceğin barındırdığı tehlikeleri, toplumlara ve insanlara duyuramayız. İnsanlara, bugüne gelişin bir iyiye gidiş olmadığının tespitini yapmazsak, onları yarınının potansiyel sorunlarına ikna edemeyiz. Son zamanların moda tabiri var: Yeni Dünya. Eskiyenin ne olduğunu söylemeden, kötü olanın tanımını ve tarifini yapmadan yeni bir dünyanın fantezisi kuruluyor, yeni dünya da bir hokus pokusa getirilmeye çalışılıyor. Yeni dünyaya yeni sözler söyleyebilme şansını ve vaat edilenlerin yokluğunun hesabını sorma fırsatını kaçırmamalıyız. Aksi durumda birtakım suçlar, kabahatli alışkanlıklar, kadim inançlar hedefte tutularak yüzyıllardır umut satanlar yine tereyağından kıl çeker gibi yeni düzeni kurma derdindeler. Hesaplaşmaya da aslından buradan başlayabiliriz: Tereyağına kılı kim düşürdü?