Tordemir yazıları: Kötü Kutu

Kutu bir çeşit ahlâk testidir. Filmde dünya üzerinde zayıflamış, dejenere olmuş ahlâkı ölçme, değerlendirme işi Mars’taki zeki yaratıklara kalmıştır.
Kutu bir çeşit ahlâk testidir. Filmde dünya üzerinde zayıflamış, dejenere olmuş ahlâkı ölçme, değerlendirme işi Mars’taki zeki yaratıklara kalmıştır.

11 Eylül saldırısı sonrası ABD’nin 21 ülkede icra ettiği operasyonlarda 27 milyon Müslüman’ın öldüğü söyleniyor. Sadece derin devlet ve silah lobisi idarecileri değil, ABD’deki refah devam etsin diye milyonlarca el seçimlerde ve sosyal medya oylamalarında bu kutunun düğmesine basmıyor mu? Sadece ABD’de değil, dünya üzerinde başka yerlerde de parmaklar sürekli The Box’takine benzer düğmelere basıp duruyor malum.

Eski Kutu

I am Legend (Ben Bir Efsaneyim) adlı romanıyla tanınan bilimkurgu yazarı Richard Matheson elli yıl önce “Button, Button” adlı kısa bir öykü yayımladı.

Dar gelirli bir karı koca kapılarının yakınlarına bırakılmış bir paket bulur.
Dar gelirli bir karı koca kapılarının yakınlarına bırakılmış bir paket bulur.

Bu öykü sonradan ünlü Twilight Zone (Alacakaranlık Kuşağı) adlı serinin filmlerinden biri oldu ve 1986 Mart’ında televizyon filmi olarak yayımlandı. Dar gelirli bir karı koca kapılarının yakınlarına bırakılmış bir paket bulur. Paketin içinde cam kapaklı bir kutu ve “Akşam sekizde ziyaretinize geleceğim.” yazılı bir not vardır. Gerçekten de kocası işteyken Stewart adlı uzun boylu takım elbiseli biri eve gelir. Kadına kutunun anahtarını getirmiştir. Düğmeye basarlarsa iki şey olacaktır. Tanımadıkları biri ölecek ve ardından vergisiz 200 bin dolar kazanacaklardır.

Adam işten gelince karı koca bu konuyu uzun uzun tartışırlar. Adam yapmak istemiyordur, kadın ise denemekten yanadır. Kadın “Her gün binlerce kişi ölüyor zaten, bir tane fazla ne olur?” der. Kadın para, adam da cinayet kelimelerini telaffuz eder. Adam “Ya ölen bir bebek olursa?” der ve kutunun içini araştırır.

Dar gelirli bir karı koca kapılarının yakınlarına bırakılmış bir paket bulur. Paketin içinde cam kapaklı bir kutu ve “Akşam sekizde ziyaretinize geleceğim.” yazılı bir not vardır. Gerçekten de kocası işteyken Stewart adlı uzun boylu takım elbiseli biri eve gelir. Kadına kutunun anahtarını getirmiştir.

Bu hikâyeyi çok inanılmaz bulmaktadır. Sonunda kutuyu çöpe atar. Adam uyurken kadın yataktan kalkar ve kocasının çöpe attığı kutuyu bulup eve getirir. Sabah kutunun üzerindeki cam muhafazayı açar ve sonra kocasının itirazlarına rağmen düğmeye basar. Stewart gelir, kutuyu alır ve vaat edilen parayı verir. Giderken kutuyu yeniden kurup onların tanımadığı birine vereceğini söyleyince bizimkilerde şafak atar.

Yeni Kutu

2009 yılında aynı hikâyeden The Box (Kutu) adlı uzun bir sinema filmi yapıldı… Alacakaranlık Kuşağı dizisinde 20 dakikada açık seçik olarak anlatılan öyküyü 95 dakikada tekrar anlatırken kaçınılmaz olarak içine epey dolgu maddesi konmuş. Bu defa işsiz tahsilsiz kadın yerine lisede öğretmen olanı, sıradan bir iş yapan adam yerine NASA’da astronot adayı olan koca ve oğullarının öyküsüdür izlediğimiz. Noel’e yakın sıralarda sabah 5.45te kapının önüne bir kutu bırakılır. Benzer sözleri duyarız: “Bu düğmeye basacaksın tanımadığın biri ölecek ve sana bir milyon dolar verilecek.” Bu para 1986’da yayımlanan “Button, Button” öyküsündeki 200 bin doların karşılığıdır aşağı yukarı. Bu arada kötü haberler arka arkaya sökün eder. Adam ona vaat edilen astronotluk işinden çıkarılır. Kadının öğretmen olduğu lisede okuyan oğullarının bedava okuma şansı iptal edilir. Bu biricik oğullarının o mutena okulda okuyamayacağı anlamına geliyordur.

  • Kutu bir çeşit ahlâk testidir. Filmde dünya üzerinde zayıflamış, dejenere olmuş ahlâkı ölçme, değerlendirme işi Mars’taki zeki yaratıklara kalmıştır. İnsan türü bu testi geçemezse yaşamak için bir şansı kalmayacaktır.

Filmdeki NASA çevresi ve çalışanları daha önce kısa filmi yapılmış konuyu süslemek ve ilkinden farklıyız mesajı vermek içindir daha çok. Tekno Pagan Mars kültü havasıyla “tanrı korkusu”nu Mars’a taşımak bence pek parlak fikir sayılmaz. Bilimkurgu havası verme çabaları da akim kalıyor ve ne yazık ki birinci kısa filmi aşması mümkün olmuyor. Filmin ana mesajı, filmi farklılaştırılmak adına eklenen sahneler ve detaylarla (Marslı ahlâk bekçileri vesaire gibi), dejenere ediyor.

Neden kutu?

Filmde “Neden kutu getiriyorsunuz?” sorusuna verilen cevap ironiktir: “Eviniz, arabanız ve tabutunuz kutuya benziyor.”

Stewart adlı uzun boylu takım elbiseli biri eve gelir. Kadına kutunun anahtarını getirmiştir
Stewart adlı uzun boylu takım elbiseli biri eve gelir. Kadına kutunun anahtarını getirmiştir

Kadın ve düğme

Bu teklif evli ve bir çocuğu olan çiftlere yapılıyor. Adamlar düğmeye basma taraftarı değil. Düğmeye daima kadınlar basıyor. İlk günah damgasının işareti açıkça. Düğmeye basanlar kocaları tarafından öldürülüyor ve sonra adamlar ömür boyu hapse giriyor.

Çocuklar yetimhaneye veriliyor ve on sekiz yaşına gelince de banka hesaplarına bir milyon dolar yatırılıyor. Yani o çocuklar delikanlı olduğunda kan parası almış oluyorlar…

Kötü Kutu

Sağlam bir öykü ve kısa filmden sonra bu teknik olarak iyi kurulmuş, ama yeterince inandırıcı olamayan, taklit kokan filmi konu etmemin bir nedeni var. Özellikle son iki yüzyıldır dünyada geçerli olan düzen, “The Box” düzenidir. 11 Eylül saldırısı sonrası ABD’nin 21 ülkede icra ettiği operasyonlarda 27 milyon Müslüman’ın öldüğü söyleniyor. Sadece derin devlet ve silah lobisi idarecileri değil, ABD’deki refah devam etsin diye milyonlarca el seçimlerde ve sosyal medya oylamalarında bu kutunun düğmesine basmıyor mu?

Sadece ABD’de değil, dünya üzerinde başka yerlerde de parmaklar sürekli The Box’takine benzer düğmelere basıp duruyor malum. Yakında Amerikalıların -trilyon dolarların aşkına- düğmeye tekrar basıp bölgemizdeki yetişkin, yaşlı, çocuk ve bebek olan “tanımadıkları” yüzbinleri öldürmeyeceğini kim garanti edebilir?