Türkiye’nin gençliği neden hala umut ve zorluklarla sınanıyor?

Pentagram'ın gitaristi Ümit Yılbar, Türk gençliği denilen imkânsız- soyut ideali, daha yüksek bir kaliteyle derdest eden müthiş bir özet gibi gelmiştir bana. Uzun saçından ötürü vatan haini, hippi vb hakaretlere, sıkıntılara maruz kalan Ümit Yılbar, yirmi altı yaşında Siirt'te girdiği bir çatışmada şehit oldu.
Türk'ü öldüremeyiz. Öldürebilmek için onu bulmamız gerekiyor diyebiliriz. Kim bu Türk? Hayvanları tasnif eder gibi kanla ayırıp söyleyenlerin mi? Hiçbir ortaklığı olmayan bir hissin sonucu mu? Yoksa büyük bir tarihin bize verdiği Müslümanların içinde mücahit olan o cesur millet mi? Türk bakkala gidiyor. Metrobüse biniyor. Ayran içiyor. Playstatıon oynuyor. Herkesi yamultacak bir doğrudanlıkla ilerliyor şimdide. Yeri gelince berbat. Yeri gelince merhamet yarışında birinci. Sevgili peşinde. Askerlik onun için hâlâ iyi bir şey. İyi bir şeyin dairesinde düşünüyor hayvanlara da dikkat etmeyi. Herkes lafta da olsa tarımdan hoşnutsuz. Ekonomiden. Her şeyden. Kimsenin kabul etmediği O memnuniyetsiz Türk yaşıyor aslında. Cuma namazına gidiyor. Mezuniyette gece klübüne. Evlenene kadar bahis oynayıp, evlenince bırakıyor. Bütün gariban takımları büyük ülkelerin takımları karşısında tutuyor. Hâlâ güçsüzün yenmesini seviyor bütün sahnelerde. Gözünü kapatanların gözünü açan Türk. Otobüste muhtaca yer veren Türk. İnsanlar toplanıyorlar ve hâlâ kendilerini Türk olarak tanımlıyorlar. Halvetî büyüklerinden Bezcizâde Mehmed Muhyiddin Efendi'nin dediği gibi "sakın efsane söyleme". Söylemiyoruz.
Düşünürlerin, siyasilerin, kendinden taşan herkesin yanıldığı bir konu olarak dolanıyor aramızda. Aramızda dolanmasını seviyoruz. Yazları çoluğu çocuğu köye göndermeyi. Her hafta babaanneyle veya anneanneyle dedikodu yapmayı seviyor Türk. Eyvallah abi demeyi seviyor küpesiyle Kadıköy'de. Onu elimizle tutamıyoruz. Bütün her şey de burada başlıyor.
Türk'ün seviyesi hâlâ yüksekte. Bilmediği milyonlarla beraber, kendince var olan iktisadi ve içtimai sıkıntılarının üzerine hâlâ birlikte yaşayabiliyor ülkesinde. Onun eleştirildiği nokta, yetişemediği yerler. Hiçbir zaman iltifata denk bulamayacak bir marifetle yaşıyor. Sövüyor her şeye. Sövdüğü noktada da sevgisi başlıyor. Babası ondan memnun değil. Akrabalar çeşitli kuyuları kazmış başında bekliyor. Aldığı sigaraya zam üstüne zam gelmiş. Evleneceği zaman beyaz eşya fiyatlarına bakmaktan yüreğine sıkıntılar giriyor. Çalıştığı yerde müdürü doksanlı yıllardan kalma mobbinglerle başında. Otobüse bindiğinde nefes alamıyor. Ev kiraları iki katına çıkmış. Muhannete düşmemek için işi bırakayım dese gideceği köyü, toprağı kalmamış. Onu yönetenler sesini hiç duymamış. Kimse tarafından sevilmemiş. Fatiha suresini okurken tokat yemiş. İçmiş eve gelmiş tokat yemiş. Teravihte azarlanmış evine gönderilmiş. Avrupa'ya gitmiş öteki olmuş. Körfez ülkelerinde imparatorluk hayali kuran işgalci olmuş. Orta Asya'da tozu bile bilinmemiş. Komşuları gırtlağına çökmeyi bekliyor.
İdare ettiği şehrinden mültecileri kovan adamla, ülkemize kaçak göçmen girmiyor yalan haber bunlar diyen insanların arasında. O tam bir Türk genci. Taş gibi. Saldırıların, hainlerin ve salakların arasında. Hiçbir ülkenin gençleri onun kadar mesuliyetle donatılmadı. Etrafını düşünemeyecek kadar gevşek büyütülmedi. Serpilecek kadar da rahat büyütülmedi. Otobüste önüne geçildi. Sınavlarda mülakatlarda hep birileri torpille önüne geçti. Askerliğinin son gününde, terhis olurken, helikopterine yediği roketle veda etti. Evi basıldı babası alındı. Kemiklerini getirdiler yıllar sonra önüne. Saçını uzattı gavur oldu. Uzun saçlarıyla diriliş Ertuğrul dizisinin oyuncuları topluma kendini gösterene kadar. Pentagram'ın gitaristi Ümit Yılbar, Türk gençliği denilen imkânsız- soyut ideali, daha yüksek bir kaliteyle derdest eden müthiş bir özet gibi gelmiştir bana. Uzun saçından ötürü vatan haini, hippi vb hakaretlere, sıkıntılara maruz kalan Ümit Yılbar, yirmi altı yaşında Siirt'te girdiği bir çatışmada şehit olur. Yıllar önce...
Halini vaktini düzeltmek için yurtdışına gidip gelmek isteyince hain oldu. Türkiye'de kalınca siyasi parti kapılarında iş arar oldu. Ne sağcısı onu sevdi ne de solcusu. İnterneti kullanan babası, onu yüz sene önceki bir insan gibi olmasını diledi. Kimisinin de babası hiçbir şey dilemedi. Edebiyat dergilerine yazı şiir gönderdi. En özgür olması gereken yerde, yapmaması gereken ve desteklemesi gereken bir listeyle karşılaştı. Sokakta daha özgür hissetti kendisini. Kaldıysa hâlâ biraz kendisi...
- * Bu da doğrudur. Dizgi, düzelti yanlışı yok
Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.