Varoluşu arzudan başlatmak

Arzunun şuuru-aklı-iradeyi çağıran; ruhu, benliği, özneyi belirginleştiren, farklılaştıran, bireyi üst aşamaya çeken yapısı, dijital tekno-kültür etkisindeki insanın ana çıkış kapısını oluşturuyor.
Arzunun şuuru-aklı-iradeyi çağıran; ruhu, benliği, özneyi belirginleştiren, farklılaştıran, bireyi üst aşamaya çeken yapısı, dijital tekno-kültür etkisindeki insanın ana çıkış kapısını oluşturuyor.

İstemek öznenin kendiliğini belirginleştirirken tutku aklı erteleme manasına gelir; tutkuyu anlamlandırmaya çalışmak onu öldürür. Arzu güçlü benliğin varlığının kanıtıyken, tutku bu güç arayışının hadsizliğinin belirtisidir.

İnsan arzulayabildiği için insandır. Arzulamak, istemek, dilemek insana, akla, düşünmeye has özelliklerin başında gelir. Arzu bilincin, şuurun bildiği nesneye uzanmasını irade etmektir. İnsan diler, ister, arzular ve örgütleyebildiği ölçüde iradesini harekete geçirerek isteğine sahip olmaya çalışır. Arzu bilince dahildir, bilinç dışına değil. Bilen arzular ama artık diledikten sonra bilmeye gerek duymaz insan sadece onu elde etmeye odaklanır. Bu da istemeyi şuurun dairesinden uzaklaştırır; tutkunun ve güdülerin alanına yaklaştırır tek hedef artık elde etme hâlini alır. Oysa ele geçirilen değil elde etme kavgasıdır aslolan. İnsanlar çoğunlukla sahip olmanın getirdiği güç istenciyle tatmin olduklarından bu gücü arzu ile karşılamaya kalkışır. Hâlbuki ele geçirme, sahip olma itkisinin marazi tutsaklığından ileri gelir, tatmin eden aslında sahip olma kavgasındaki özne hâli, kendini gerçekleştirme azmi, var olduğunu kendine ispatlanmanın doyumundan ibarettir. Bu Spinoza'da varlığını devam ettirdiği şeyin kendisini anlatır. Aslında arzulamak insanın eksikliğinin, yetersizliğinin göstergesidir; çünkü Yaratıcı istemez her şeye sahiptir.

VAROLUŞU ARZUDA BULMAK

Arzu, sahipliği güdüye dönüştürdükten sonra kendi varlığını alenileştirmiş olur. Hayvanlar da arzulayamaz yalnızca ihtiyaçlarını karşılamanın derdine düşerler; bunun da ötesinde hayvanlar ihtiyaç dairesinin dışındakilerin bilincine varamaz, bilgisine vâkıf olamaz. Yeni bir otomobil, cep telefonu dileğinde bulunamaz hayvan, zira temel gereksinimlerinin dışında aklının ötesinde kalır. Bu yüzden aklını kullanan, düşünebilen, gören, nefsini, egosunu harekete geçirebilen arzular. Hatta arzu yüceye yakındır; insan genellikle ve yalnızca erişemediğini ister. Ulaşabildiğine karşı küçümseyici baktığından isteme güç devşirmenin, büyük gönüllülüğün, haddi aşmanın, yerini yadırgamanın yani varolmanın, varlık ortaya koymanın, kendini belirgin kılmanın belirleyenlerindendir. Bu sebeple arzu zevk, keyf, bedenî, nefsî-cinsî tatmin değil aklın, şuurun, iradenin hatta eylemin konusuna girer. Zevk, istemenin aklı devredışı bırakan hâlidir. Zevkle yetinen aklını en az kullanan, en az arzulayan, kendiliğinden en uzak kalandır.

Çünkü arzu doyurulmaz, sahip olunacak şey dünyada tükenmez, insan her şeyi elde etmek istedikçe arzuları daha da kabarır. Ele geçirme insanı doyurdukça yeni arzulara kapı aralar. İnsan yalnızca zevk veren, keyifli şeyleri istemez; acı ve uzun yollara sahip nesneler, şeyler arzuyu daha da güçlendirir. Siyasal alanda yer bulma azmi en büyük arzuları harekete geçirir. Hâlbuki siyaset irrasyonel davranışları gerektirdiğinden belli bir zaman sonra arzulaması düşük ruhları terkeder. Yargıya, mantığa büründürülemeyen arzu aklın insana yüklediği en büyük anlamların başında gelir. İstekler çoğunca mantığa ters ve fakat güçlü akıllar gerektirir. Varoluş gösterisi de kendini en çok aklın çağırdığı organizasyonlarda belli eder. Saf bilinçten doğar arzulama... Düşünen varlık dünyadaki şeylerin bilincine erişmeden de kendini gösterebileceği bir arzulamaya sahiptir.

YIĞINLARIN SEFIH ZEVKLERI

Yığınların nefsi için, basit zevkler için yaşadığını arzuya yoramazsınız; düşkün, basit, herkesleşmiş, sıradan keyif gösterileri, sefahat görüntüleri arzuyu değil hayvanî güdüyü anlatır. Arzulamak rafine taleplerde bulunmayı, zorlu, meşakkatli, riskli erklere talip olmayı gerektirir. Kendinden geçen, aklını yitiren, bilincine hükmedemeyen öznenin arzulamasından söz edemeyiz, bu sıradan kalabalıkların sürüleşmiş hevâlarını açıklar. Aklı midesinde, koltuğunda ve bedeninde olan arzulamaz aslında yalnızca basit tatminlerin, akıldan kaçmanın derdindedir. Sürekli bedenî tatminler öznenin yitimini anlatır; kendi kendinin bilincini güncellemek isteyen ben arzuyu yeniden üretir. Kendisi için varlığın kendi kendinin bilincini başka kendi kendinin bilinciyle doyurma azmi Hegel'in kendilik arayışını izah eder. Arzulama aslında kendinin bilincine varmadır.

Her bilinç saf arzudur esasında zira insan dünya karşısında eksiktir, tamamlanmayı hedefler. İstemek öznenin kendini tamamlama çabasının neticesidir. Yalnız insanlar değil toplumlar da ister. Çünkü toplum da bir tinin, bilincin, iradenin teşekkülüyle var olur, bilincin kapsamında arzusunu açığa vurur, onun peşinden eyleme geçer. Toplumun aklı aynı zamanda kendi eksikliğinin de bilincinde olmayı gerektirdiğinden, toplum da birey gibi tamamlanma derdine düşer. Büyük insanlar yani güçlü ruhlar güç istenciyle arzuyu birleştirirler aynen büyük toplumlar gibi... Arzu arzulayanı özne katına çekerken bir şeye de değer yükler; hâliyle arzulanmayan değersizdir. Dilediğini gerçekleştirmek tatmini sağladığından tutkuyu öldürür eğer işin içinde akıl ve bilinç yoksa. İstemek öznenin kendiliğini belirginleştirirken tutku aklı erteleme manasına gelir; tutkuyu anlamlandırmaya çalışmak onu öldürür. Arzu güçlü benliğin varlığının kanıtıyken tutku bu güç arayışının hadsizliğinin belirtisidir.

Her bilinç saf arzudur esasında zira insan dünya karşısında eksiktir, tamamlanmayı hedefler. İstemek öznenin kendini tamamlama çabasının neticesidir.

HEVÂ, NEFS, SÜFLÎ DÜŞKÜNLÜK

İnsan eylemlerinin çoğunluğunu bilinçdışındaki arzulara bağlayan Freud ve Batı kavramsallaştırmasının aksine arzu ruha, hevâ bedene ait olanı anlatır. İslami terminolojide hevâ süflî, geçici ve sıradan bedeni tatmini karşılayacak istek manasına gelir ki esasında "düşkünlük"le aynı anlamdadır. Arzu insanı belirgin kılar, özneleştirirken hevâ kişiyi düşürür, aşağı çeker. Şahsî hazlarla toplumsal arzular arasındaki geçişkenlik gibi dilemenin hevâdan ayrılan boyutunda biraz da Hristiyanî bakış açısının etkisi vardır. Hevânın peşinde sürüklenen, haz ve tatmin derdindeki bireyin yapıp ettiklerine karşı ruh Hristiyanlıkta temiz kalır; idealar, özler ak-pak iken, görüntüler, bedenler kirlenmiş ve yabancılaşmıştır. Hâlbuki İslam'da bedenle beraber ruh da kirlenir, tevbe ederse ruh arınır. Hevânın, nefsin kötü, süflî isteklerinin peşinde giden insan toptan kirlenir, sonrasında küfür çukuruna bile düşebilir, Hristiyanlığın aksine.

Kalbin temizliği ya da kirliliği zevk yoğun yaşama stilinden de kaynaklanır; yığınların, kitlelerin sefahat düşkünlüğü toplumun da ruhen kirlenmesinin sonucudur. Arzular beni istemenin var kılma tesirine sürüklediği için değerliyken arzuları gerçekliğe evriltmek, istemenin kendisini yani aklı ve bilinci hareketlendiren varoluş fişeğini söndürüp dejenere eder. Aslolan arzulama cesareti göstermektir; istemek, var olduğunu ilan etmektir. Oysa istenen şeye sahip olma, hevâya kapılma, zevke tutulma, nefse uyma, hevesin geçiciliğine tabii olma anlamı kazanır. Nefsi öldürmek, nefse uymamak, nefsi terbiye bir bakımıyla arzulanan şeye öznenin köleliğini sona erdirmeyi getirir. Nefsin, hevânın, sefahatin aşılması, öldürülmesi arzunun gücüne bağlıdır. Herkesin tabii olduğu zevklerden kendini uzak tutması ancak, yüksek bir şuur ve iradeyle yani akılla, arzulayabilen ben ile mümkündür.

Zevkin sıradanlaştırmasından, düşkünlüğünden arzunun yüceliğiyle çıkmak mümkün. Hayat dilemektir; ilişkiler üreten düzen kurmak, simgesel dil geliştirmek, güç istencini karşılayacak ortam hazırlamak... Arzulayan ben, yüksek ruh, tatminden korkar, doyum noktasında kendini geri çeker; çünkü kana kana içilen bir hayat eksilmeyi de beraberinde getirir. Doyum bir tarafıyla tamamlanmışlık iken tatmin aradığını bulmanın verdiği gönül ferahlığını anlatır.

ARZU ÇAĞRISI

Arzu ne tatminin huzuruna ne doyumun tamamlanmışlığına taliptir; sonu gelmeyen arayışın üretkenliğini, inşasını, kaygının oluşa açmasını hedefler. Hazların, hedonizmin, sefih zevklerin peşine düşüldüğü bir çağdayız; arzulamanın kendisi geri çekilirken tatmin ve fanteziler daha çok değerleniyor. Hâlbuki varoluşta eksik kalanı, fantezilerin, sefih kitle zevklerinin açtığı boşlukları arzular tamamlar; özneyi düşünmeye, akla, bilince çağırdığı, irade etmeyi kışkırttığı için. Zizek'in dediği gibi fanteziler gerçek dışı olmak zorundadır hâlbuki arzular, istemenin kendisi gerçek dairesinde varolanlardır. Olguları, nesneleri, dünyada kendini açığa çıkaran imkân dairesindekileri diler, isteriz; fanteziler ütopyalar gibi uzaklıkları içerir.

Fantezide isteme değil canlandırma, simüle etme vardır; arzuladığımızı elde etmek için harekete geçerken fantezilerde yerimizden kıpırdamamıza gerek kalmaz. Çağ elde etmeyi fanteziye yükleyen, imkânsızlaştıran, özneyi öldüren, insanı yalnızca takipçi kılan bir felsefeyi yerleştirdi. Arzulama cesareti gösterebilecek şuur ve irade insandan yavaş yavaş çekiliyor. Nesnelere ve kapitalizmin tüketim metalarına tutkuyla bağlanan birey, onları elde etmeyi kendilik zannediyor. Arzunun şuuru-aklı-iradeyi çağıran; ruhu, benliği, özneyi belirginleştiren, farklılaştıran, bireyi üst aşamaya çeken yapısı, dijital tekno-kültür etkisindeki insanın ana çıkış kapısını oluşturuyor.