Yaz okumaları neden küçümseniyor, boş kitap tartışmaları ne anlatıyor

Bazıları için pek kıymetli olan çizgi romanları babam yasak etmişti. Ve bana Kemalettin Tuğcu almıştı. Merhum Tuğcu acıklı yazar. Ben de duygusal bir çocuk idim. Tuğcu söyledi ben ağladım.
Bu yazımızda okumaktan bahsedeceğim. “Yaz bitti. Yaz okumaları da sona erdi.” demeyi ne çok isterdim. Lakin bizim memleketimizde mevsimine göre okuma listesi yapacak “profesyonel okur” yoktur. Yaz gelince sıcağın izin verdiği ölçüde insanı yormayacak kitaplar tercih edilir. Hani “havuz başı kitapları” diyorlar ya o cins kitaplar okunur. Bazıları öyle kitapları boş beleş kitaplar olarak tarif eder de ilmi okumalar olmadıkça gerisinin boş olduğunu söyler. Bence insanların yaz günlerinde yaptıkları okumaları boş bulmak da bizim memleket için biraz lükstür. Zaten okuyan az bir de onların tercihlerini küçük görmek ne kadar doğru olur?
Tabii herkesin emeğine hürmetimiz var. İnsanlar okusun da ne okursa okusun ucuzluğuna düşemeyiz. Seçici olmak lazım. Burada herhalde yayıncıların tercihleri de önemli. Doğru yayıncı seçilirse doğru kitap da seçilmiş oluyor. Yani bazı yayıncılardan iyi kitap hiç gelmiyor zaten.
Rahmetli babam hasta yatağındayken halam ona roman göndermişti. Babam biraz can sıkıntısından biraz da halama ayıp olmasın diyerek romanı okudu. Roman Don Kişot idi. Romanı okuduktan sonra babama sordum. “Nasıl sevdin mi ?” diye. “Boş beleş işler. Buradaki kahraman zır deli” dedi. Roman okumayı babam gibi boş görenler olduğu gibi, ciddi bir iş gibi görüp vazife bilinciyle okuyanlar da var. Gerçi böylesine ciddi ciddi roman okuyanlar biraz meslekleri icabı okuyorlar. Öğretmen, yazar, akademisyen olanlar için roman bir iş olarak değerlendiriliyor. Onlar da canları sağ olsun öyle eleştiri metinleri yazıyorlar ki muhatapları dahi okurken sıkılıyor. Herhalde romanlar hakkında konuşmak da ayrıca değerlendirilmesi gereken ciddi bir iştir.
Küçükken çizgi romana hiç bulaşmadım. Bazıları için pek kıymetli olan çizgi romanları babam yasak etmişti. Ve bana Kemalettin Tuğcu almıştı. Merhum Tuğcu acıklı yazar. Ben de duygusal bir çocuk idim. Tuğcu söyledi ben ağladım. Sonra ben başka romanlara geçtim. O zamanlar tarih romanlarına pek meraklı idim. Merhum Yavuz Bahadıroğlu’nu çok okudum. Çocukluk okumalarında öğretmen pek etkili oluyor. Mesela öğretmenlerimiz bizim okumamıza pek karışmadılar. O sebepten biz el yordamı ile okuduk. Şimdi bakıyorum da öğretmenler pek hevesli pek meraklılar. Çocuğun okumasına pek kıymet veriyorlar.
Geçen hafta başladı okullar malûm. Yeğenim de lise bire başladı. Kendisi “anime” okurudur. Sınıfta yeni arkadaş edinmeyeceğini çünkü kimsenin “anime” okumadığını söylemiş. Demek ki “anime” insana bir bakış bir duruş kazandırıyor. Sağlıklı bir duruş mudur bilmiyorum. Ama her nesle “uygun” metinler çıkıyor. Bu metinler çok satılıyor, pek okunuyor ama ne elde edilir bilemiyorum. Belki hemen yasak etmeden biraz da bunları oku diyerek bizim edebiyatımızdan iyi örnekleri vermek doğru olacaktır.
Edebiyat dergileri ise yazı kolay geçirmediler. Maliyetlerin artması onları pek zorladı. Haklılar. Ama okur da haklı. Fiyatlara yetişmek zor. O sebepten kapanan dergiler var. Belki ilerleyen zamanlarda fiyatlar düşer. Ya da biz o rakamlara alışırız da edebiyat dergileri tekrar çıkmaya devam edebilirler. Buna rağmen çıkan dergiler var. Onların da fiyatları artmış durumda. Evvelden özellikle cumartesi günleri dergiyi yanına alıp manzaralı bir yere oturup çay eşliğinde okumak gibi küçük keyif kaçamaklarımız vardı. Şimdi manzaralı yerin çayı da pahalı. Dergiler zaten TOKİ taksiti kadar var. Hal böyle olunca eski dergileri karıştırıp balkonda çay içmekle yetinir olduk. Balkona çay servisi yapan bir olursa iyi olur da olmazsa yapacak bir şey yok. Yap bir demlik çay. Bıkana kadar iç. Eski dergilerdeki hikâyeler zaten eskimiş değiller. Onları oku nefsini körle demek kalıyor bize.
Bu yazıda bir yaz okumaları değerlendirmesi yaptık. Umarım idarecilere hazırlanan raporlar gibi kuru bir metin olmamıştır. Halimizi ve geleceğimizi ilgilendiren gözlemler yapmaya gayret ettik. Bu seferlik bu kadarla yetinelim, kalın sağlıcakla...
Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.