Yerine göre piyon da bir tufandır

İnsanların ahmaklığından sıkılıp yola çıkan bir karakter...
İnsanların ahmaklığından sıkılıp yola çıkan bir karakter...

Gözlemlemeye başlamışızdır artık. Olana dâhil olma hevesini taşımaya, gözümüzün aldığınca başkasının hareketlerini izlemeye ve onlara anlam yüklemeye başlamışızdır. Ya kalenin etrafında kimse yoksa, ıssız kalmaktan “bizde” gerçekleşeni başkasının siluetinde görüyorsak, ya hem kale hem okçu hem de kalenin önündekiler bizsek…

Her şeyden uzaklaşmakla başlayacak serüvenimiz

Her şeyden uzaklaşmakla birlikte bütün olan bitenin birden değişeceğine olan inanç, insanlık tarihi kadar eski belki de. İnsanın ancak kendisinin kuşatabildiği, belirsiz bir yerde himaye ettiği, düşmesi için gereken bütün şartların ancak kendisinde gizli olduğunu bildiği bir kaleden bahsediyoruz.

Surlarına yalnızca bizde olan biteni yerleştirdiğimiz vefalı okçular, onları uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapsalar da kalenin etrafında dolanmaya başlayanlardan birine ya da birkaçına gözümüz mutlaka takılır.


Yine de zaman geçtikçe bu kalenin o gizliliğinin giderek azaldığını, birilerinin o kalenin etrafında dolanmaya başladığını görürüz. Surlarına yalnızca bizde olan biteni yerleştirdiğimiz vefalı okçular, onları uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapsalar da kalenin etrafında dolanmaya başlayanlardan birine ya da birkaçına gözümüz mutlaka takılır. Onların bizim okçulara karşı verdiği mücadeleyi seyretmeye başlarız. Kaptırırız kendimizi onlara. İnsanların ahmaklıklarından kaçıp sığındığımız bu yer, artık bizim için vazgeçilmez değildir. Bir süre daha konaklayacağımız sıradan bir yere dönüşmüştür. Çünkü gözlemlemeye başlamışızdır artık. Olana dahil olma hevesini taşımaya, gözümüzün aldığınca başkasının hareketlerini izlemeye ve onlara anlam yüklemeye başlamışızdır. Ya kalenin etrafında kimse yoksa, ıssız kalmaktan ‘bizde’ gerçekleşeni başkasının siluetinde görüyorsak, ya hem kale hem okçu hem de kalenin önündekiler bizsek…

“Nedendir bilinmez sevgili Felipe ancak durum gösteriyor ki bu yaşlı meşe beni insanlıkla uzlaştırmaya başlıyor. Ayrıca, sana söylemekte herhangi bir sakınca görmüyorum. Bir ahmaklık duymayalı o kadar uzun zaman oldu ki! Uzun süre bu şekilde yaşanmıyor. Korkarım yenik düşeceğim.”

Tüm yalnızlar mahkumdur

Satranç Ustası Don Sandalıo’nun Romanı/ Miguel de Unamuno / Ketebe Yayınları
Satranç Ustası Don Sandalıo’nun Romanı/ Miguel de Unamuno / Ketebe Yayınları

Miguel de Unamuno’nun Satranç Ustası Don Sandalio’nun Romanı adlı eseri, tam da yukarıda bahsettiğimiz kalenin romanı. Karakter, insanların ahmaklığından sıkılıp onlardan uzaklaşmak için yola çıkıyor. Yerleştiği yerde artık insanlarla olan iletişimini asgari düzeye indirmek için var gücüyle çalışsa da zaman zaman satranç oynamak için girdiği lokalde, sadece satranç oynayan, oyunu hayatı kabul eden, oyun dışındaki iletişimini kaybetmiş Don Sandalio’ya dikkat kesiliyor. Her şey orada başlıyor işte. İnsanın bir şeye dikkat kesilmesiyle başlamaz mı her şey zaten? Yine de bu dikkat Don Sandalio’nun hayatına olan bir merak değil, oyuna verdiği öneme, oyunun işleyişine, onun suskunluğuna olan bir merak. Asla bu suskunluğun sebebini merak etmiyor karakter, içini bir hikâyeyle doldurmak, onu bulmak ve aramak istemiyor. Sadece “o an”a hayran oluyor. O ana teslim oluyor. O anın geçmişini merak etmeden, o anın geleceği nasıl şekillendireceğine dair varsayımlarda bulunmadan. Hesapsız.

  • “Satranç müsabakaları beni daha çok cezbediyor çünkü iyi biliyorsun ki gençliğimde iki kişinin arkadaşlık ettiği bu yalnızlık alışkanlığına bulaşmıştım. Tabii buna arkadaşlık etmek denirse. Ama burada, bu Lokal’de satranç müsabakalarının hepsi sessiz değil, ne de iki kişinin paylaştığı bir yalnızlık.”
Oyun arkadaşı Dan Sandalio’yu mektuplarında konu edinmeye başlar.
Oyun arkadaşı Dan Sandalio’yu mektuplarında konu edinmeye başlar.

Romanın romanı olur mu?

Arkadaşı Felipe’ye yazdığı mektuplarda içine düştüğü buhranı, insanlardan uzaklaşma isteğini anlatan karakter, gitmeye başladığı lokalde tanıştığı oyun arkadaşı Dan Sandalio’yu mektuplarında konu edinmeye başlar. Çünkü kalesinin önünde dolaşmaya başlayanlardan birine dikkat kesilmiştir. Onu garip bir şekilde hayatını öğrenmeden tanımak ister.

Sadece oyundaki hamleleriyle onu tanımak, bilmek ve yaşantısına ortak olmak ister. Böylece lokaldeki oyun arkadaşlıkları neredeyse sessizliğin yazdığı bir filme dönüşür. Çok az konuşulur, oyun biter ve herkes yoluna gider. İkisinin de oyun içinde ve oyun dışında kaleleri vardır aslında ve bu iki kale her ne hikmetse yan yana düşmüşlerdir. Dan Sandalio’nun hayatını merak etmeye başlayan ama asla bunu yapmaması gerektiğini de bilen karakter, mektuplarında bu durumu arkadaşına anlatır. Günler geçer, oyunlar oynanır ve Dan Sandalio’nun başına gelenler onu lokalden uzaklaştırır.

Karakterimiz hayatın merkezine koymaya başladığı Dan Sandalio’nun başına gelenleri zaman içinde öğrenmeye başladıkça yeniden bir hesaplaşmanın içinde bulur kendini. Merkeze aldığı hamle başarısız olunca ya da birden çözülünce, savaş meydanından ordusunu çekmek zorunda kalan bir komutan gibi. Buhran, arayış, merak.

“Geçmiş şeylerin umutları var ve biz buna nostalji diyoruz, aynı şekilde gelecek şeylerin de hatıraları bulunmakta, ne tuhaf bir paradoks.”

Şimdi bütün karakterleri unutun. Bu karakterlerin aslında tek bir karakter olduğunu varsayın. Varsaymayın zaten öyle. Romanın romanı bu. Kalenin içine kendini hapsetmiş birinin ayna karşısındaki hesaplaşması belki de.