Yeterince geliştik, biraz da rahatımıza baksak!

Dijitalleşme, modern hayata artı ve eksileriyle birlikte dâhil oldu.
Dijitalleşme, modern hayata artı ve eksileriyle birlikte dâhil oldu.

Yapay zekâ gözünü cüzdanlarımıza dikti! Fakat bununla yetineceğini düşünmek hayli iyimser olur. Kendi devamlılığı için çalışan bir sistemin karşılık beklemesi normal ama insan bu canavarın paradan sonraki talebinin ne olacağını merak etmeden de duramıyor. Acep ne ola ki?

Sürekli bir yenilenmeden ve gelişmeden bahsediyoruz. Hayatımız da bu yenilenmelere bağlı olarak günbegün değişiyor, kolaylaşıyor. Paul Laforgue, Tembellik Hakkı adlı kitabında çok çarpıcı bir örnek verir. Bu örnekte, insanların su değirmenleri icat edildiğinde heyecanla "ey insanlık artık yorulmak yok, sen bir köşede oturacaksın ve bu çark dönerek buğdayını ezecek" minvalinde sözler ettiklerinden bahseder. Bu meselenin hangi yılda hangi dönemde olduğunu bilmiyorum ancak bugün insanın hangi markadan alışveriş yapmayı düşündüğünü tespit edecek kadar "gelişmiş" olan tekno dijital terakkiye baktığımızda su değirmeninin icat edilişinin üzerinden binlerce yıl geçmiştir demek, güç değil. Binlerce yıldır insanlar su değirmeninin bulunmasıyla umduğu "bir köşede otururken işlerinin de başka bir el tarafından yapılmasının" hayalini kuruyor. Geçmişten bugüne keşfettiği tüm yenilikler ve icat ettiği aletler insanın hayatının kolaylaşacağına dair süslü cümlelerle pazara çıkıyor. Buhar makinası böyle. Trenler böyle. Traktör, mutfak robotu, kamera, cep telefonu, internet, 5G... yüzlerce madde daha uzayıp gidecek bu silsilede her bir ürün yeni bir konfor ve rahatlık vaat ederek insan hayatına girdi, giriyor.

Bu yenilikler vaat ettikleri üzere tabii ki sürekli kolaylıklar getiriyor hayatımıza. Allah kelamına göre; şüphesiz ki her zorlukta bir kolaylık vardır. Ancak biz yukarda bahsedilen bu kolaylıkların hangi zorluklardan neşet ettiğini pek sorgulamayız. Veyahut bu kolaylıkların da Allah kelamının aksine her kolaylıkla birlikte bir de zorluk vardır gerçeğini bize söylediğini göz ardı ederiz. Bugün durup düşündüğümüzde (evet, düşünmek için evvela durmamız gerek) traktörün bizi bedenen hiç yormadan toprağımızı sürdüğünü, birkaç günlük içi yarım saatte yaptığını reddedemeyiz ancak insan o yarım saatten sonra kalan zamanın ne yapıyor peki? Diye de sormak zorundayız. İşte bize sunulan he yenilen içerisindeki ve bizim göz ardı ettiğimiz "Şüphesiz kolaylıkla beraber bir zorluk vardır" retoriğini burada bulabiliriz. İnsanlar bir günlük işini yarım saatte traktöre yaptırıyorken geri kalan vakitlerde traktöre mazot parası kazanmaya çalışmıyorlar mı?

Yukarıda bahsettiğimiz üzere geçmişten bugüne yapılan her icatla dünya farklı bir hâle büründü. İnsan hayatı gittikçe kolaylaştı. Mesafeler her seferinde biraz daha kısaldı. Kısalan mesafelere, hayranlıkla şahit olan insan, bu hayranlığın verdiği motivasyonla, durmayı bir an bile aklına getirmedi. Geliştikçe yeni yollar aramaya ve bilinmeyeni keşfe odaklandı. Bu çaba makineleşmeyi, makineleşmeyse bu yazıda esas meselemiz olacak olan dijitalleşmeyi beraberinde getirdi. Dijitalleşme, modern hayata artı ve eksileriyle birlikte dâhil oldu. İnsanlığın, dijital devrime varan bu serüvenine ilkel avcılıktan başlayarak bir göz atalım. Kalabalık bir grup insan, ellerindeki mızrakları hedefleri olan vahşi hayvan sürüsüne uygun mesafeye yaklaştıklarında fırlatıyor. Bu av merasimi mızrak tutabilen herkesin birbirini el kol işaretleri ve seslenmelerle koordine ettikleri ve topluluktaki hemen her bireyin katkısıyla kazanılmış bir ziyafet olarak yorumlanabilir.

Elle başlayıp mızrakla devam eden ilkel av, ok ve yayın icadıyla "devrim" boyutunda bir değişime uğradı. Ok ve yay ile yapılan avın, mızrakla yapılana nazaran daha az insanla gerçekleştirilebilmesi, av ile avcı arasındaki "uygun" atış mesafesini artırması gibi yeniliklerle avcılığı toplumun neredeyse her ferdinin katılımıyla gerçekleşen bir eylemden, bu konuda yetenekli ve tecrübeli bir grubun icra edebildiği bir meslek hâline dönüştürdüğü söylenebilir. Buradan yola çıkarak, insan hayatını kolaylaştıran hemen her yeniliğin yanında uzmanlaşma getirdiği ve bunu yaparken toplumun bir bölümünü bu uzmanlaşmanın dışında bıraktığı görülebilir. Geçmişten bugüne yapılan her icat ve meydana gelen her yenilikle hayatı kolaylaşan insan diğer taraftan elde ettiği kolaylığın bileşenlerine yabancılaşmaya başladı. Yediği etin nereden geldiğini bilse de onun ardındaki emeğe ve inceliğe uzak kaldı. Zamanı ileri sarıp günümüz insanına kadar geldiğimizde bu yabancılaşmanın ürkütücü boyutlara ulaştığını görebiliriz.

Av örneğinde toplumun belli bir gruba bıraktığı rolü, Sanayi Devrimi makinelere bıraktı; makineler insanın bir uzvu gibi iş görerek emeğin ürüne yabancılaşmasına sebebiyet verdi. Dijital devrimle beraber ise her türlü somutluktan azade bir biçimde ve vasat insanın saf dışı kalacağı bir şekilde tamamen yapay zekâya bırakılmış bir döneme girdik. Sıfır ve birden oluşan kodlar, algoritmalar ve amacı bilinmeyen komutlar (Şifreniz en az sekiz karakterden oluşmalıdır. Niye?) insan hayatının bir parçası hâline geldi. İnsanın hayatına dâhil olan bu soyut gerçeklik grubuyla yaşaması ona eşyaya uzaklaşmaya mâl oldu. Eşya manasını ve ardındaki emeği yitirerek salt tüketim nesnesine dönüştü. Modern insan eşyaya uzaklaştıkça kendi benliğiyle de arası açıldı. Kendi sınırlarını çiziyorken başkaları tarafından çizilmiş sınırlar içerisinde var olmaya mecbur kaldı. Artık insanın sahip olmak istediği her şey için belirli şartları sağlaması, topluma dâhil olmak içinse kendinden feragat etmesi gerekiyor.

Komutla çalışan dijital sistemler insan hayatının idamesi için her geçen gün biraz daha zaruri hâle geliyor. Sosyal dünya, dijital dünya ile amansız bir savaş hâlinde. Artık dijital dünyadan kopuk buluşmalar çoğumuzu tatmin etmiyor. Whatsapp gruplarında bir araya gelmeye başladık. İnstagram üzerinden eğleniyor, Facebook aracılığıyla sosyalleşiyoruz. Market alışverişimizi mobil aplikasyonlar üzerinden yapıyoruz. Bu platformlara erişmek için yine platformların koyduğu kurallara uymamız, koştuğu şartları sağlamamız gerekiyor. Bize has olan kullanıcı adlarımızı ve şifrelerimizi dahi seçerken platformların belirlediği kalıplara uymamız gerekiyor. Dijital dünyada kurallar dışında düşünmeye ve özgün olmaya yer yok. Kendimize ne kadar yabancılaştığımızın bilgisayarlar bile farkında. Robot olmadığımızı kendilerine kanıtlamamızı istiyorlar. Yapay zekâyı robot olmadığımıza ikna etmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken aynı anda onun gelişimine katkı sağlıyoruz. Bize, beşer olduğumuzu kanıtlamamız için sunduğu seçenekler arasından doğru cevapları her seçtiğimizde ona yeni bir şey öğretmiş oluyoruz.

ANNENİN BİR TIK ÖTESİ, HAKKI BİR TÜRLÜ ÖDENEMEYEN DİJİTAL DÜNYA!

Başlangıçta bize hizmet etmesi ve hayatlarımızı kolaylaştırması amacıyla geliştirildiği söylenen makineler, artan dijitalleşme ile asla doymayan birer canavara dönüştü. İnternetten film, dizi, video ya da müzik dinlemenin bedelini bir düşünelim. Bir bilgisayar ve internet bağlantısı edinmek bu içeriklere ulaşmak için yeterli değil artık. Reklam izlememiz/dinlememiz de kâfi gelmiyor. Yapay zekâ gözünü cüzdanlarımıza dikti! Fakat bununla yetineceğini düşünmek hayli iyimser olur. Kendi devamlılığı için çalışan bir sistemin karşılık beklemesi normal ama insan bu canavarın paradan sonraki talebinin ne olacağını merak etmeden de duramıyor. Acep ne ola ki?