Yüksek mapusluk

Eğilip baksam tam ayaklarımın dibine yaslı merdiveni göreceğim ve sonrası kurtuluş.
Eğilip baksam tam ayaklarımın dibine yaslı merdiveni göreceğim ve sonrası kurtuluş.

Merak ediyorum; yükseklik korkusu her insanda var mıdır acaba; yoksa benim gibi gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkmadığıyla böbürlenen acizlere has bir durum mudur? Yedinci kat be; al işte gökyüzünü görüyorsun, aşağıdaki misket kadar kalmış kamyoneti görüyorsun, yanından salına süzüle giden kuşları görüyorsun, karşı mahalledeki dev inşaatın yancısı gibi dikilen sarı vinç bile tüm detaylarıyla gözünün önünde.

(Bu bir 17 yaş hatırasıdır ve okuduktan sonra hemen unutup umursamayacağınız bir yükseklik korkusu içermektedir)

Saat beşi geçmiştir muhtemelen, en az bir saattir buradayım. Belki de yarım saat ancak oldu. Harcadığım bu vakte üzülecek miyim acaba; yoksa bir şeylerin diyeti olarak kabul mü edeceğim bilmiyorum, hele bir inelim de şuradan.

Üç beş santimlik bir metal parçasına evlerimizi açma yetkisi verip adına anahtar diyoruz, sonra kaybediyoruz ve çatılardan bacalardan evimize girmeye çalışıyoruz.


Yedinci katın yüksekliği yetmemiş gibi bir de çatıya çıkmaya kendimi nasıl ikna ettim inanamıyorum. Üç beş santimlik bir metal parçasına evlerimizi açma yetkisi verip adına anahtar diyoruz, sonra kaybediyoruz ve çatılardan bacalardan evimize girmeye çalışıyoruz. Sonra da… Neyse buradan ineceğim, inmeliyim. Ömrümü burada geçirecek değilim ya? Sahi, ömrümü burada geçirecek olsam nasıl bir hayatım olurdu acaba? Belki güvercinler gelirdi ziyaretime sürekli.

Yağmur yağınca su ihtiyacımı karşılardım ama ya yemek? Oğlum bi’ saçmalama da in artık şuradan! Merak ediyorum; yükseklik korkusu her insanda var mıdır acaba; yoksa benim gibi gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkmadığıyla böbürlenen acizlere has bir durum mudur? Yedinci kat be; al işte gökyüzünü görüyorsun, aşağıdaki misket kadar kalmış kamyoneti görüyorsun, yanından salına süzüle giden kuşları görüyorsun, karşı mahalledeki dev inşaatın yancısı gibi dikilen sarı vinç bile tüm detaylarıyla gözünün önünde. Anahtarı kaybettim sanıyordum ama şimdi hatırladım, anneme vermiştim en son.

Eh, o da pazara gidince ne zaman döneceğini bilemeyip yan binanın açık kapısından girip çatısındaki barakanın üstüne çıktım oradan bizim çatıya geçip terasın açık kapısından evime girerim diye ama iki çatının arasındaki bu iki metrelik farkı hesaba katmamışım.

Herkes gezip tozarken biz küçük bir anahtar ve büyük bir yükseklik korkusu yüzünden çatılarda mahsur kalıyoruz.
Herkes gezip tozarken biz küçük bir anahtar ve büyük bir yükseklik korkusu yüzünden çatılarda mahsur kalıyoruz.

Şimdi ne geri dönebiliyorum ne aşağı atlayabiliyorum. Sol tarafımın yerden yedi kat yüksek oluşu da ayrı sıkıntı. Terasta her sigara içişimde gözümün önünde olan kuşların siperliği, güneşin birkaç saatliğine müdahale edemediği bir gölgelik sağlıyor neyse ki.

O çok sevdiğim iki metrelik yükseklik şu an açık hava hapishanesi oldu bana. Bir atlayabilsem her şey çözülecek, eve girip buz gibi suyu içeceğim, sonra bir sigara yakıp karşıdaki inşaatı seyrederek hâlime güleceğim. Ardından da divanın altına zulaladığım Barbar Conan maceralarından birini alıp okurum. Daha sokağa da inilmez bu saatten sonra. Milletin tatili de böyle mi geçiyor acaba? Herkes gezip tozarken biz küçük bir anahtar ve büyük bir yükseklik korkusu yüzünden çatılarda mahsur kalıyoruz.

  • Büyüsek bile bu kısmetsizlik yakamızı bırakmayacak sanırım. Küçükken birinci kattan sokaktaki kum yığınlarının üstüne atlama yarışı yapardık ve o zamanlar da hissederdim içimdeki bu sıkıntıyı, ama çok daha hafif ve beni kelepçeleyecek kadar değildi.

Atladığım anda unuturdum. Ne oldu bana da şuradaki iki metrelik duvarın üstünde kalakaldım, atlayamıyorum terasa? Ayaklarımı sarkıtabilmem bile küçük çaplı bir mucize adeta. Gözüm sol tarafımda uzanan uçsuz bucaksız gökyüzüne takılıyor bir anda, şerefsiz martının biri gülerek yanımdan süzülüyor alenen dalga geçerek. Ulan bari cebimde dolu bir paket sigara olsaydı. Üç dal sigaram kalmış, en fazla bir saat idare eder.

Her zaman bu duvara dayalı duran tahta merdiven nasıl aklıma gelmedi bir saattir, yazıklar olsun.
Her zaman bu duvara dayalı duran tahta merdiven nasıl aklıma gelmedi bir saattir, yazıklar olsun.

Ders olsun bu bana, bir daha cebini yoklamadan maceraya girişme Mustafa Efendi! Aksi gibi sokakta kimse de yok, sıcak tatil günlerinde kim kalır ki bu çıkmaz sokakta. Ben bile sabahtan bu saate kadar mahallenin dışına atmamış mıydım kendimi çoktan? Belki bağırsam biri duyar, gerçi bu kez de rezil olmak var. Hem yedinci kattan bağırıp kime duyuracaksın sesini be oğlum! Bir dakika ya, tahta merdiven!! Her zaman bu duvara dayalı duran tahta merdiven nasıl aklıma gelmedi bir saattir, yazıklar olsun.

Belki bağırsam biri duyar, gerçi bu kez de rezil olmak var.


Eğilip baksam tam ayaklarımın dibine yaslı merdiveni göreceğim ve sonrası kurtuluş. Hadi şimdi eğil, biraz uzan, evet işte orada ayağımın altında. Ooh be, bu nasıl bir rahatlama. Önce sigara içmeliyim hemen. Yok, hemen değil inince içecektim, sonra bi’ soğuk su içecektim, bir de çizgi romanı okuyup… Yahu dur, bu sevinçle sigaranı iç öyle in be oğlum, tamam yüksek müksek ama manzara da iyiymiş baksana…