100. yılında Balkan Savaşları yeniden mercek altında

Balkan Savaşları mercek altında
Balkan Savaşları mercek altında

2008'de çok sayıda 100. yıl toplantıları yapılmış; Jön Türk İhtilalinin (1908) 100. yılı sempozyum ve konferanslarla tartışılmıştı. Bu tartışmalar Balkan Savaşlarının 100. yılı olması nedeniyle düzenlenen toplantılar ve yayınlarla bu karanlık sayfaların aydınlığına katkıda bulunuyor.

1. Dünya Savaşı'nın Çanakkale'nin, Tehcir'in, Kurtuluş Savaşı'nın, Cumhuriyet'in 100. yılı derken gelecek 10 yıl tarihçilerin 100. yıl etkinlikleriyle geçecek gibi görünüyor.

Bu yoğun ilgi de açıkça gösteriyor ki, Türk tarihinin en büyük travması Osmanlı'nın yıkılması olmuş. Belli ki bununla şimdiye kadar yeterince hesaplaşılmamış. Şimdi hesaplaşma zamanı. Tabii ki bu tartışmaların bir yanında 1908'de bir ihtilal/darbe ile iktidara gelen İttihat ve Terakki, yani İttihatçılar var. Diğer yanda ise İttihatçıların tahttan indirdikleri Abdülhamid…

Her şeye rağmen tarihçiliğimiz açısından oldukça verimli bir dönem yaşıyoruz. Derin Tarih'in ekim ayındaki dosyası da bu zenginliğe katkıda bulunuyor. Büyük bir ilgi ve zevkle okunacak yazılardan biri, Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Şefika Kurnaz'ın kaleme aldığı, Petersburg Üniversitesi'nde öğrenci olan 4 Müslüman kızın İstanbul'a gelişi hakkındaki çalışma. Bu hanımlar savaş döneminde hastabakıcılık yapıyor; burada Halide Edib gibi kadın aydınlarla, Ziya Gökalp gibi Türkçü aydınlarla ve Türk Ocağı ile ilişkiler kurarak Osmanlı'da milliyetçi kadın örgütlenmelerine yeni bir dinamik getiriyorlar. Bu örnekte de görüldüğü gibi Balkan Savaşları aynı zamanda Osmanlı/Türk kadınının modern anlamda siyasal hayata katılmasına dolaylı bir etki yapıyor. Nitekim Halide Edib'in bu dönemde verdiği milliyetçi nutuklar meşhurdur.

Petersburg'dan gelen altın bilezik

Zaferlerde olduğu gibi kaybedilen savaşlarda da ordunun kahramanlığını sembolize eden isimler vardır. Balkan Savaşlarındaki bu isim, Edirne Komutanı Şükrü Paşa'dır. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi öğretim üyesi Ahmet Yiğit'in makalesinde ele aldığı Şükrü Paşa'nın Bulgar orduları tarafından 160 gün kuşatma altında tuttuğu Edirne'nin savunmasında gösterdiği direnç ve başarı ele alınıyor. Dosyayı zenginleştiren metinlerden biri Mustafa Armağan'ın Edirne müdafii Şükrü Paşa'nın torunu Sevgi Kutlukan'la yaptığı röportaj. Burada özellikle vurgulanan konu ise Şükrü Paşa ile İttihatçılar arasındaki ihtilaf ve Edirne'deki kahramanlığının ödüllendirilmesi yerine tenzil-i rütbeye maruz bırakılması. Röportajda öne çıkan hususlardan biri de Edirne Savunması'na gönüllü asker olarak katılan Talat Bey'in Osmanlı askerini savaşı kaybetmesi için kışkırttığı ve Şükrü Paşa'nın Talat Bey'i çağırıp idamla tehdit etmesi üzerine İttihatçıların ona düşman kesildiği iddiaları. Bu nokta özellikle tarih yazımında karşımıza çıkan ve İttihatçıların muhaliflerinin ileri sürdüğü “İttihatçılar, sırf hükümeti tekrar ele geçirmek için Osmanlı Devleti'nin savaşı kaybetmesini istedi" iddialarının da dayanağını oluşturuyor.

Onur Öner tarafından kaleme alınan makalede ise Yanya'nın Yunan ordusuna teslimi özetlenerek daha önce Türkiye'de yayınlanmamış fotoğraflara yer veriliyor.

Genel olarak dinî bayramlar yardım kampanyalarının doruk noktasına ulaştığı dönemler olur. İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Ali Şükrü Çoruk, Balkan Savaşları dönemine denk gelen kurban bayramında İstanbul'da kurban derileri ve etlerinin ordunun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla bağışlanmasını ele alıyor.

TEPAV dış politika analisti Erhan Türbedar ise Balkan Savaşlarının en dramatik konusunu, Müslüman nüfusun Bulgar, Sırp ve Yunan orduları tarafından tabi tutuldukları katliamları, zorunlu göç ve zorla Hıristiyanlaştırmaları özetliyor. Türbedar Balkanlarda uygulanan bu yok etme politikalarının bölgenin etnik yapısını değiştirdiğini ve tarihin en karanlık sayfalarından birini oluşturan bu katliamların Batılı tarihçiler tarafından genellikle göz ardı edildiğini belirtiyor.

Osmanlı Arşivi uzmanı Yıldırım Ağanoğlu ise Balkan Savaşları nedeniyle ve genel olarak Balkanlardan Türkiye'ye göçler ve uyum sorunlarına değinirken, göçmenlerin Anadolu'daki Türk unsurunun kuvvetlenmesine ve daha sonraki kurtuluş mücadelesine büyük katkısının bulunduğunu, Türkiye nüfusunun beşte birinin Balkan göçmeni olduğunu belirtiyor.

Şükrü Hanioğlu Balkan Savaşlarının ve Balkan topraklarının kaybının Osmanlı aydınlarının aidiyet duyguları üzerinde yarattığı etkiyi çarpıcı bir alıntıyla vurguluyor. Balkanların kaybının Osmanlı'yı İran düzeyinde bir Asya devleti haline getireceği öngörüsünün ve endişesinin yer aldığı bu alıntıyla Jön Türk aydınının Osmanlı'yı Balkan Savaşlarına kadar bir Avrupa devleti olarak algıladığının, bu savaştan sonra ise önceden sürgün yeri olarak görülen Anadolu'ya vurgunun arttığının altı çiziliyor. Hanioğlu'na göre Cumhuriyet'i kuran ekip bu Avrupalılık düşüncesini coğrafi anlamda olmasa bile kültürel anlamda gerçekleştirmeye çalışmıştır.