Batı'nın yeniçerileri 'Genç Osmanlılar'

Cemil Meriç
Cemil Meriç

Türkiye’de hayatını davasına adamış düşünce adamlarının önde gelenlerinden Cemil Meriç Kültürden İrfana adlı kitabında aydınlarımızın Batılılaşma rüzgârıyla maziye ait herşeye karşı hoyratça yaklaştıklarını kendine has üslûbuyla anlatır. Yalnızca eleştirmez o, hep yaptığı gibi geçmiş ile bugün ve gelecek arasında bir köprü de kurmaya çalışır. ‘Fikir sancısı’ çeken nadir zekâlarımızdan Cemil Meriç’in vefatının 27. sene-i devriyesinde rahmete vesile olması temennisiyle seçtiğimiz çarpıcı bir metnini sizlerle paylaşıyoruz. (Vefat tarihi: 13 Haziran 1987.)

Kaynak: Derin Tarih, Haziran-2014

Osmanlı, akından akına koşan bir mücahitler ordusu. Dağınıklığı içinde yekpare, alacalığı içinde mütecanis (homojen). Medeniyetin yalnız yaratıcısı değil, taşıyıcısı da. Kahramanların sözle kaybedecek zamanları yok. Fatihler için tek mukaddes kelam vardır: “Kelam-ı Kadim”. Ötesi: Eğlence, satranç gibi, cirit gibi; ötesi yani edebiyat. Milletler de ihtiyarladıkça gevezeleşir. Hamlenin yerini belagat alır, hayatın yerini söz. Genç bir toplulukta, yaşayan bir toplulukta, tezatlarını kâh kılıç, kâh imanla halleden bir toplulukta laf ebeliğine ne lüzum var?

Yükseliş çağında küffarı irşad ederdik, küfürle istişare değil. Politika kulislerinde kazanılacak zafer, uşakların zaferi. Tanzimat, uçuruma açılan bir tereddîler [yozlaşmalar] dehlizi. Gafil bir intelijansiya, sirenlerin şarkılarını dinleyerek diyar-ı küfre yelken açar. Peri-i ilhamın [ilham perisinin] narin omuzlarında, bir târike-i dünya libası [münzevinin giysisi] değil, çıplak gerdanında göz kamaştırıcı mücevherler var. Avuçları memnu [yasak] meyvelerle dolu, dudakları vaitlerle. Aydınlarımız, bu tehlikeli nazeninin kollarında maziyi unuturlar, maziyi, gazalarını, zaferlerini, yiğitliklerini.

Osmanlı, yâd elleri kanıyla vatanlaştırmıştı, kanıyla ve adaletiyle. Kâfir çocuklarına kucağını açmış, onlara kendi ruhunu nefhetmişti [üflemişti]. Mağlupların evlatları birer cihan pehlivanı oldular: “Ruy-i zemine şemşir gibi” saldığımız “demir kuşaklı” birer “cihan pehlivanı”. Yeniçeri, hidayete eren küfür, dost olan düşmandır. Damarlarında yabancı kanı taşıyan yüzbinlerce insan, küfrü yok etmek için kanlarını sebil ederler.

Yeniçeri, Osmanlı’nın en büyük mucizesi. Avrupa’yı Avrupa’ya, kâfiri kâfire kırdırmak. Evet ama, zulmeti nura kalbetmek [dönüştürmek] için.. O zafer şahinleri, birer sulh güverciniydiler. Ülkelere sefalet değil, hakikat ve medeniyet götürüyorlardı. Bir davettiler, kardeşliğe, adalete, saadete davet.

Avrupa, bize karşı aynı silahı kullanmak ister. Aynı silahı mı? Osmanlı, aydınlatarak dost yapmıştı düşmanı. O en güzide evlatlarımızı ayartarak koyulur işe. Edebiyatı bir aldatmaca olarak kullanır. Ve kelimelerle büyüler intelijansiyamızı, kelimelerle, yani yalanla. Edebiyat, irfan kalemize sokulan tahta at; Genç Osmanlılar, Avrupa’nın yeniçerileri. (...)

Hepimiz birer “Genç Osmanlı”yız. Kendi elleriyle gözlerini çıkaran birer idrak hastasıyız hepimiz. Hayaletlerin korkusu içinde çırpınıyoruz, eserimiz olan hayaletlerin. Çare? Zindanımızı yıkmak, mimarı ve işçisi cehaletimiz olan zindanı. Önce, kendimizi tanımalıyız. Maziden koparılmışız. Cami avlusunda bulunmuş bir çocuk şuursuzluğu içinde çırpınıyoruz. Nasıl bir tarihin çocuklarıyız? Ne soran var, ne bilen.

İstikbâlimizi kendimize karşı kazanmak zorundayız önce. En büyük tehlike: Bu tefekkür ataleti, bu zillete rıza, bu gururundan soyunuş. İnsanın tek izzeti: Tefekkür. İnsan, “hayvan-ı natık” [konuşan hayvan] olduğu için, “ahsen-i takvim”dir [yaratılmışların en güzelidir]. Beni hayvan-ı natık olmaktan men ediyorsunuz, ne haddiniz diyemiyorum size. Esaretimden memnunum demek. Ama ben vicdanınızım, vicdanınız ve şuurunuz. Uçuruma koşuyorsunuz, durun diyemiyorum. Bu teslimiyet bir idrakin intiharıdır, bir idrakin, yani bir milletin. Korkunuz...

Bu cihatta zafer, kurtuluşun ilk merhalesi: Sonra Batı’yla hesaplaşacağız. Kızmadan, aynı haklara sahip, aynı ağırlıkta iki muhatap olarak. Türk insanı büyük bir medeniyetin varisidir. Kendisine sonsuz düşmanlıklar kazandıran bir mazi. Ve bugün tam bir mağlubiyet içindedir. Zaferin biricik şartı: Fedakârlık. Kavgaların en çetini karşısındayız: Kendimizle kavga. Haysiyet ve namus kavgası. Hakikat uğrunda bu kadarcık bir tehlikeyi göze alamayanların yaşamaya hakları var mı?