Belgrad'ın Osmanlı'ya muhteşem dönüşü

» Kanuni’den yadigâr   1521’de Kanuni Sultan Süleyman tarafından fethedilen Belgrad, 1717’de Prens Eugen tarafından alınmıştı. Sonrasında uzun mücadelelerin ardından I. Mahmud (üstte) döneminde yeniden Osmanlı Devleti’nin kontrolüne girecekti (1739).
» Kanuni’den yadigâr 1521’de Kanuni Sultan Süleyman tarafından fethedilen Belgrad, 1717’de Prens Eugen tarafından alınmıştı. Sonrasında uzun mücadelelerin ardından I. Mahmud (üstte) döneminde yeniden Osmanlı Devleti’nin kontrolüne girecekti (1739).

Kuşatmada askerin sevk ve idaresi konusunda başarısız olan Habsburg orduları, generalleri arasında uyum problemi yaşayarak askerî ve stratejik hatalar yapmışlardı.

Prof. Dr. Hakan Karagöz


Osmanlı Devleti, 2. Viyana Kuşatması’nda uğradığı bozgunun ardından Avrupa’nın büyük devletlerine karşı 16 yıl boyunca savaşmış ve 1699’da imzaladığı Karlofça Antlaşması’yla sadece toprak değil, aynı zamanda itibarını da kaybetmişti. Önemli kayıplar veren fakat her şeye rağmen gücünü tamamen kaybetmeyen Osmanlı Devleti’nin ilk hedefi, elinden çıkan toprakları geri almak olmuştu.

Devlet, söz konusu antlaşmadan sonra her ne kadar 1718 Pasarofça Antlaşması’yla kötüye gidişin önü alınamamışsa da her şeyin tamamen bitmediğini, 1711 Prut Seferi, 1736-1739 Osmanlı-Avusturya-Rus Savaşlarıyla düvel-i muazzamaya göstermişti.

Özellikle 1736-1739 yılları arasında cereyan eden muharebeler sonunda elde edilen başarı, başta Avusturya ve Rusya olmak üzere Avrupalı devletlerin emellerini, kötüye gidişin gerçek manada başladığı 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’na kadar neticesiz bırakmıştı.

Osmanlı Devleti’ni, 1699-1739 yılları arasındaki toparlanma döneminde en çok uğraştıran devletler Habsburglar ile Ruslardı. Bu tarihler arasında Azak Kalesi’nin hakimiyeti mücadelesi Osmanlı-Rus rekabetini ne kadar canlı tutmuşsa, Belgrad hakimiyeti mücadelesi de Habsburglar ile Osmanlılar arasındaki üstünlük yarışında çok önemli bir rol oynamıştı. Söz konusu mücadele II. Murad zamanında (1440) başlamış, Berlin Antlaşması’nın imzalandığı 1878’e kadar sürmüştü.

Osmanlı Devleti’nin Orta Avrupa, Avusturyalıların ise Balkanlar istikametinde yapmış oldukları seferlerde, ordugâh ve menzil noktası olarak Belgrad garnizonunun önemi tartışılmaz. Habsburglar için Balkanlara, Osmanlılar için Orta Avrupa’ya açılan bir kapı konumundaki bölge, her iki imparatorluğun, amaçlarını gerçekleştirmeleri konusunda gösterdikleri askerî ve diplomatik faaliyetlerde önemli bir yer olarak karşımıza çıkar.

Avusturya arşivleri, 1739 Belgrad Kuşatması’nda Avusturyalıların kaledeki mukavemet güçlerinin varlığı, Osmanlı ordusunun ise kuşatmayı, döneminin askerî teknolojileri ve şartları ölçüsünde ısrarla sürdürdükleri konusunda önemli vesikaları ihtiva etmektedir. Ancak dönemin şartları, her ne kadar stratejik önemi haiz bir yerin teslim alınmasında veya kontrol edilmesinde lojistik organizasyonun mükemmelliğini gerektirmişse de, devletlerarası diplomatik teşebbüsler de aynı derecede önem arz etmişti.

Nitekim 1739 Belgrad Kuşatması’nda, Osmanlı ordusuna karşı mukavemet edecek yeterli düzeyde askerî örgütlenmeye sahip olan, bununla birlikte askerî ve diplomatik yönden iyi idare edilemeyen Habsburglar, Alman kaynaklarında “griechisch Weissenburg” olarak zikredilen Belgrad garnizonunu, dönemin şartları itibariyle askerî teknolojisi yetersiz kalan Osmanlılara terk etmek zorunda kalmıştı.

Osmanlı Devleti’yle Rusya ve Avusturya arasında 1736-1739 arasında gerçekleşen harp, Balkan hakimiyetini elde etme mücadelesi dışında, Lehistan Krallığı meselesi, Kafkaslarda Ruslarla yaşanan ihtilâflar ve en önemlisi Prens Eugen’in büyük rol oynadığı 1726 ile 1733 yıllarında gerçekleşen Avusturya-Rus ittifakı sonucunda çıkmıştı.

1737’de Rusya’ya verdiği taahhüt sonucu harbe girmek durumunda kalan ve seferin başında Niş’i ele geçirerek Osmanlılara karşı üstünlük sağlayan Habsburglar, seferin sonlarına doğru bu üstünlüklerini koruyamamışlardı. Sefer sonunda Sava Nehri’nin gerisine çekilmek zorunda kalan Habsburglar, 1718 Pasarofça Antlaşması’yla Osmanlılardan aldıkları Sava Nehri’nden itibaren Tuna’nın güneyindeki toprakları yine Osmanlılara terk etmek zorunda kalacaklardı.

1738 seferinde ise Belgrad’ın kilidi olarak görülen ve “ileri karakol” vazifesi gören İrşova ve Adakale gibi müstahkem bölgeleri ele geçiren Osmanlılar, bir sonraki yıl için avantajlı bir konum elde etmişlerdi. 1739 Belgrad Seferi hazırlıklarını tamamlayan Osmanlılar, Avusturya’ya karşı nihaî bir zaferin elde edileceği düşüncesiyle, Rusya ile de devam eden muharebelere rağmen birliklerinin önemli bölümünü Avusturya cephesine sevk ettiler. Zira harbin başlangıcından seferin sonuna kadar Osmanlıların asıl hedefi, Belgrad’ı Habsburglardan geri almaktı.

1683’teki 2. Viyana Kuşatması’nda Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1634/1635 - 25 Aralık 1683) ile ‘kuşatan’ ve 1717 Belgrad Kuşatması’nda Prens Eugen (18 Ekim 1663 - 21 Nisan 1736) ile ‘kuşatılan’ devlet konumundaki Osmanlılar, lojistik örgütlenmelerinde bazı fizikî problemler yaşamış, kullandıkları savaş araç ve gereçlerini bazen muharebe alanına getirmekte güçlük çekmiş, bazen de askerî teknolojisini düşmanı kat’î surette mağlup edecek kadar üst düzeyde kullanamamıştı.

Benzer hatayı 1739 Belgrad Seferi’nde de tekrarlayan Osmanlılar, kuşatma başlamış olmasına rağmen İrşova’da bulunan ağır toplarını Belgrad önlerine nakledememişlerdi. Öte yandan Osmanlı ordusunun iki cepheli savaşları (1736 yılından beri Rusya’yla, 1737 yılından beri de Avusturya’yla) sürdürmesi, harp masrafları hususunda sıkıntılara yol açmasının yanında, ordunun sevk ve idaresinde problemler yaşanmasıyla mevcut ateşli silahların etkin bir biçimde kullanılmasına engel olmuştu.

» Tarihî kuşatma: Arifî’nin Süleymannâme’sinde yer alan, Kanuni döneminde (Mayıs 1521) gerçekleştirilen Belgrad Kuşatması’nı gösteren minyatür (1557-58).
» Tarihî kuşatma: Arifî’nin Süleymannâme’sinde yer alan, Kanuni döneminde (Mayıs 1521) gerçekleştirilen Belgrad Kuşatması’nı gösteren minyatür (1557-58).

Askerî hatalar ve ihtiras

Özellikle Avusturya arşiv belgeleri ve muhtelif ikinci elden Almanca kaynaklar, Belgrad’ın 1739’da Osmanlılara geçişini, harp başlamadan önce hayatını kaybeden Prens Eugen’in muharebelere katılamayışına bağlamıştır. Zira yaşadığı yüzyılın askerî dehalarından biri olan Prens Eugen, Osmanlılarla yapmış olduğu bütün muharebeleri (1697 Zenta, 1716 Petervaradin, 1717 Belgrad) belirgin bir üstünlükle kazanmıştı.

Eugen’in ölümü (21 Nisan 1736) üzerine yeni bir halef general yetiştiremeyen Habsburglar, 1737-1739 arasında Osmanlılarla giriştikleri muharebelerde özellikle askerî ve stratejik yönlerden etkisiz kalacaklardı.

Belgrad Kuşatması’nda en çok askerin sevk ve idaresi konusunda başarısız olan Habsburg orduları, generalleri arasında uyum problemi yaşamış, bunun sonucunda hiç de hafife alınmayacak askerî ve stratejik hatalar yapmışlardı. Askerî alandaki tüm olumsuz gelişmelere, diplomatik girişimlerde gösterilen acemice ve ihtiraslı davranışların da eklenmesi, onları kuşatmanın sonlarına doğru askerî kabiliyetlerini gösterseler dahi hareketsiz ve çaresiz bırakmıştı.

Avusturya arşiv belgelerinde, başarısızlığın nedenlerinin başında, dönemin Habsburg orduları başkomutanı Feldmareşal George Olivier Wallis (1673-1744)’in geldiği sarih bir şekilde ifade edilmektedir.

İstişare yapmadan verdiği emirleri, mütereddit halleri, imparatorluğun diplomatik temsilcisi Neipperg’e duyduğu kıskançlık Habsburgları acemice bir yenilgiye sürüklemişti. Osmanlı ordularını defalarca mağlup eden Prens Eugen’in aksine, savunmaya dayalı bir strateji belirleyen Wallis, 1739 seferinde Habsburg ordularının müşkül durumlara düşmesine neden olmuştu.

Ürkek ve çekingen davranışlarının yanında Almanca kaleme aldığı mektuplarıyla Osmanlı sadrazamının gurur ve azametini artırması, muharebeler sırasında inisiyatifin Osmanlı Devleti’ne geçmesini sağlayacaktı.

Nitekim Sadrazam Hacı İvaz Mehmed Paşa’nın Belgrad’ın teslimini açıkça talep ettiği husus Alman kaynaklarında, “Wie ich nur einen Gott habe, so habe ich auch nur ein Wort: Ich will Belgrad in seinem Ganzen (Nasıl ki tek bir Tanrım var; o halde tek sözüm var ki Belgrad’ı bütünüyle istiyorum)” şeklinde geçerken (Theodor Tupetz, “Der Türken Feldzug von 1739 und der Friede zu Belgrad”, Historische Zeitschrift, Ed. Heinrich von Sybel, XL, München 1878, s. 46), Osmanlı kaynaklarında, “Önce Belgrad kalesini teslim etsinler, sonra barış isterlerse müzakerelere başlanır. Şayet kaleyi teslim etmeyi tehir ederlerse, hiç beklemeden hücuma geçilir ki bu suretle nüfusları telef, malları yağma ve talan edilir” şeklinde geçmekteydi (Mehmed Subhi, Tarih, vr. 158b).

Öyle ki, Avusturya arşiv belgelerinde geçen ifadelere göre Habsburglar, sanki korktukları başlarına gelecekmişçesine, Belgrad Kuşatması ve diplomatik görüşmeler başlamadan önce pek çok yerde Osmanlı sadrazamının gurur ve azametinden söz ederek, bunun kat’î surette artırılmaması gerektiği yönünde telkinlerde bulunmuşlardır (HHStA./KA./MS.23-1, Majus, s.103; Augustus, 382-383, 394).

» Tarihin cilvesine bakın!: Osmanlılar, 2. Viyana Kuşatması’nda Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (üstte) ile ‘kuşatan’, 1717 Belgrad Kuşatması’nda Prens Eugen ile ‘kuşatılan’ devlet konumundaydı.
» Tarihin cilvesine bakın!: Osmanlılar, 2. Viyana Kuşatması’nda Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (üstte) ile ‘kuşatan’, 1717 Belgrad Kuşatması’nda Prens Eugen ile ‘kuşatılan’ devlet konumundaydı.

Diplomatik ara bulucu

Avusturya orduları başkumandanı Wallis ne kadar kötü bir stratejistse, barış görüşmelerinin murahhası Neipperg (27 Mayıs 1684 - 26 Haziran 1774) de bir o kadar kabiliyetsiz, bunun yanı sıra aceleci ve İmparator VI. Karl (1 Ekim 1685 - 20 Ekim 1740)’ın verdiği yetkilerin dışına çıkan bir arabulucuydu.

Neipperg’in imparatorun talimatlarına uymaktan imtina etmesi, Osmanlı çadırında başta Fransa’nın İstanbul elçisi arabulucu Marquis Louis Sauveur de Villeneuve (1675-1745)’ün nüfuzu ve Osmanlı sadrazamı Hacı İvaz Mehmed Paşa’nın (ö. 1741) kararlı tutumu kalenin Osmanlı idaresine geçişini hızlandıracaktı.

Kuşatmanın sürdüğü sırada Osmanlı çadırına gelen, barış görüşmelerinde Osmanlı ve Habsburgların arabulucusu konumunda olan Villeneuve’ün diplomatik becerileri, Osmanlı sadrazamının aşırıya kaçan isteklerine rağmen Belgrad Kalesi’nin 1717’den itibaren inşa edilen tahkimatlarının yıkılması suretiyle Osmanlı Devleti hakimiyetine girişinde önemli bir rol oynamıştı. Söz konusu barış görüşmelerinde Villeneuve, kalenin ne Avusturyalıların, ne de o anki haliyle Osmanlıların kontrolünde kalmasına izin vermişti. Zira kendi ülkesinin çıkarları her şeyin ve her devletin üzerindeydi. Nitekim Fransa, Osmanlı - Avusturya - Rusya harbinde Osmanlı Devleti’nin yüksek menfaatlerini elçisi vasıtasıyla temin etmiş, buna karşılık Osmanlı Devleti nezdindeki ayrıcalıklarını sürekli hale getirmiştir.

Habsburgların aleyhindeki gelişmelere ilaveten Osmanlı ordularının -Habsburgların da muhtelif zamanlarda kabul ettikleri üzere- lojistik organizasyonlarının daha fonksiyonel ve gelişmiş düzeyde olması, Osmanlılara bazı önemli avantajlar sağlamıştı.

Buna ilaveten, Habsburglarda Prens Eugen gibi dirayetli komutanların noksanlığına karşılık Osmanlı Devleti’nde Mehmed Ragıp Paşa gibi yetenekli devlet adamları ve Hacı İvaz Paşa, Hekimoğlu Ali Paşa gibi komutanların var oluşu, üstünlüğün Osmanlı Devleti’ne geçmesinde önemli katkılar sağlamıştı. Zira 2. Viyana Kuşatması’ndan sonra Osmanlı ordularında dirayetli kumandanlar yer almamıştı.

1737-1739 Osmanlı - Avusturya muharebelerinde Hekimoğlu Ali Paşa, 1739 seferinden sonra da “Fatih-i Belgrad” unvanıyla anılan Sadrazam Hacı İvaz Mehmed Paşa gibi önemli kumandanların bulunması ise Osmanlılara önemli bir üstünlük kazandırmıştı.

» Padişahın huzurunda: İstanbul elçisi Marquis Louis Sauveur de Villeneuve, I. Mahmud (yanda)tarafından kabul edilmiş ve barış görüşmelerinde Osmanlılar ile Habsburgların arabuluculuk görevini üstlenmişti.
» Padişahın huzurunda: İstanbul elçisi Marquis Louis Sauveur de Villeneuve, I. Mahmud (yanda)tarafından kabul edilmiş ve barış görüşmelerinde Osmanlılar ile Habsburgların arabuluculuk görevini üstlenmişti.

Sultan Süleyman yadigârı

Kuşatma sırasında Habsburgların Belgrad garnizonunu savunma isteğine karşılık Osmanlıların kaleyi ele geçirme arzusu, kalenin Osmanlı idaresine girişine önemli katkıda bulunmuştu. Avusturya kaynakları her ne kadar askerî yenilginin sorumluları olarak Wallis’i ve Fransız elçi Villeneuve’ü göstermişse de Osmanlıların 1739 seferinde görevli olan komutanların, devlet ricalinin daha harp başlamadan önce gösterdikleri sulh yanlısı düşüncelerine rağmen- gerçekleştirdikleri operasyon planlarının önemi tartışılmazdır.

Özellikle Hisarcık Muharebesi’nde (20 Temmuz 1739) öncü süvari birliklerinin daha önce ordudan ayrılarak harp sahasında avantajlı bir konum elde etmeleri ve yine Osmanlı ordusunun muharebeden sonra ‘nizamsız cenge devam etmeme’ kararı, Osmanlıların askerî başarılarına etki eden olumlu faktörler arasında gösterilmelidir.

Sonuç olarak 1717’de Prens Eugen’in elimizden aldığı, Kanuni Sultan Süleyman yadigârı Belgrad Kalesi, barış müzakereleri sonucunda antlaşmanın sulh mukaddimesi / Präliminarfriede (1 Eylül 1739) ile Osmanlı Devleti’nin kontrolüne girmişti.

Belgrad Antlaşması ise Sadrazam İvaz Mehmed Paşa ile General Neipperg arasında 18 Eylül 1739’da Fransız elçi Villeneuve’ün huzuru ve teminatı altında imzalanmıştı (HHSTA. / KrA. / No. 280 / alt 331 / Juli-Dezember 1739/s.284-287; Viyana / 2 Ekim 1739 tarihli vesika için bkz. HHSTA./KrA. / No.280 / alt 331 / Juli-Dezember 1739 / s. 305 - 310).

Osmanlı Devleti 1736 - 1739 Osmanlı - Rus - Avusturya Harbi sonunda imzaladığı antlaşmayla, Pasarofça Antlaşması’nda uğradığı kayıpları telafi ettiği gibi güçlenen Rusya’nın yayılmasına da mani olmuştu.

1739 Belgrad barışıyla Belgrad, Semendire ve İrşova’yı Habsburglardan geri alarak Tuna savunma hattını yeniden kurmuş; siyasî ve ekonomik sıkıntılar içinde olduğu bir dönemde dahi Avrupa’nın en önemli devletlerinden Rusya ve Avusturya ile yaptığı mücadelelerden başarıyla çıkabileceğini göstermişti.