Çobandan devlet adamı yapan teşkilat: Yeniçeri Ocağı

» Her yiğidin görevi ayrı! Yeniçerileri betimleyen bu çizimde soldan sağa Bayraktar subayı, şehir-kasaba ve köy halkını korumakla görevli olan (Beşinci) Karakullukçu ve sağ kalan yeniçeri fedailerinden Serdengeçti ağa görülüyor.
» Her yiğidin görevi ayrı! Yeniçerileri betimleyen bu çizimde soldan sağa Bayraktar subayı, şehir-kasaba ve köy halkını korumakla görevli olan (Beşinci) Karakullukçu ve sağ kalan yeniçeri fedailerinden Serdengeçti ağa görülüyor.

Devşirme Sisteminin Avrupa'daki Yansımaları

Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu ‘Kul sisteminin’ gereği olarak, devletin önemli mevkilerine genellikle devşirme kökenli kişilerin getirilmesi tesadüfî değildir. 17. yüzyıl sonlarına kadar başarıyla tatbik edilen devşirme sisteminin Enderun ayağı Batılı gözlemcilerin de hayranlığını çekmiştir. 1584-1587 yıllarında İstanbul’da bulunan Venedik elçisi Lorenzo Bernardo’nun, “Sadece devlet idaresinin değil, koca imparatorluğun ordularına kumanda yetkisinin de ellerine verildiği kişiler ne marki, ne de konttur. Hepsi çobanlıktan gelme sıradan insanlardır. Bu sebeple biz Venediklilerin de padişahın yaptığını yapmamızda isabet vardır. Padişah bu adamlardan en iyi kaptanları, sancak beylerini, beylerbeylerini yetiştirerek onlara şan ve itibar kazandırmıştır” sözleri, sistemin Avrupa’daki yansımasının güzel bir itirafı gibidir.

» Herkes görevinin başında: Yukarıda çizimde, soldan sağa sırasıyla İçoğlan çavuşu, Acemioğlan ve Falakacı başı.
» Herkes görevinin başında: Yukarıda çizimde, soldan sağa sırasıyla İçoğlan çavuşu, Acemioğlan ve Falakacı başı.

Prof. Dr. Abdulkadir Özcan

Kendi halinde bir beyliği bir cihan devleti yapan unsur nedir? Osmanlı’nın başarısında payı olan müstesna mekanizmaların başında ordu teşkilatı gelir. Onun mümtaz bekçisi kim diye soracak olursak da, Yeniçeri Ocağı gururla dikilir karşımıza. Peki, üyeleri devlet adamlığına kadar yükselen bu ocağı zaman içinde isyana, hatta bir padişahın katline yönelten süreç nasıl gelişti? Osmanlı’nın ilk yıllarından başlayarak Yeniçeri Ocağı’nın geçtiği keskin ve sancılı dönemeçlerde kısa bir gezinti yapmakta fayda var bunları öğrenmek için.

» İskelelerin güvenliği onlardan sorulurdu: Saray çevresinin ve iskelelerin güvenliğinden sorumlu olan Bostancı Ocağı’nda görevlendirilenler, acemioğlanlar arasından seçilirdi. Yukarıdaki çizimde soldan sağa sırasıyla Bostancı binbaşı, Bostancı kethüdâsı ve Bostancı nefer görülüyor.
» İskelelerin güvenliği onlardan sorulurdu: Saray çevresinin ve iskelelerin güvenliğinden sorumlu olan Bostancı Ocağı’nda görevlendirilenler, acemioğlanlar arasından seçilirdi. Yukarıdaki çizimde soldan sağa sırasıyla Bostancı binbaşı, Bostancı kethüdâsı ve Bostancı nefer görülüyor.

Kuruluş yıllarında Osmanlı Beyliği sadece gönüllülerden oluşan geçici bir orduya sahipti. Bunlar sefer öncesi bir yerde toplanırlar, döndükten sonra da işlerinin başına dönerlerdi. Orhan Gazi döneminde ilk düzenli birlikler olan ücretli yaya ve müsellemler (atlılar) oluşturuldu. Özellikle Bursa, İznik ve İzmit gibi büyük Bizans şehirlerinin fethiyle devletin hızlı bir şekilde büyüyüp gelişmesi askere olan ihtiyacı arttırmıştı.

Edirne’nin fethinden sonra I. Murad zamanında bu ihtiyacı karşılamak üzere savaş esirlerinden yararlanma yoluna gidildi. Çıkartılan ‘Pençik Kanunu’ gereğince, savaş esiri gençlerin 5’te 1’inin vergi olarak devletçe alınması kararlaştırıldı. Bu uygulamadan elde edilen askere de ‘yeniçeri’ adı verildi. (‘Çeri’ kelimesinin asker anlamına geldiğini düşünürsek, ‘yeniçeri’ ifadesini ‘yeni asker’ olarak Türkçeleştirmek mümkün.)

» Dünyanın en eski askerî bandosu: Yeniçeri askerî bandosu yani Mehter takımı dünyanın en eski askerî bandosudur. Yukarıda soldan sağa sırasıyla Zurnazen, Mehter ağası ve Mehterbaşı ağa görülüyor.
» Dünyanın en eski askerî bandosu: Yeniçeri askerî bandosu yani Mehter takımı dünyanın en eski askerî bandosudur. Yukarıda soldan sağa sırasıyla Zurnazen, Mehter ağası ve Mehterbaşı ağa görülüyor.

İlk yıllarda bu gençler kısa bir pratik eğitimin ardından asker yapılıyordu. Ancak bunun sakıncaları görülünce, pençik oğlanlarının bir süre Türk ailelerinin yanında eğitilmeleri kararlaştırıldı. Buna ‘Türk’e verme’ deniliyordu. Osmanlı idarecileri bu uygulama ile ülkenin gerçek sahibi olan Türk ailelerini adeta bir okul olarak görmüş, pençik ve devşirme oğlanlarının ilk eğitimlerini burada almalarını sağlamışlardır.

Böylece birkaç yıl Anadolu köylüsünün yanında çalışarak Türkçeyi, Türk-İslâm adet ve geleneklerini öğrenen bu gençler daha sonra yeni açılan Acemi Ocağı’nda askerî eğitim alıyorlardı. Bu eğitimin hemen ardından da Yeniçeri Ocağı’na sevk ediliyorlar, buna ‘kapıya çıkma’ veya ‘bedergâh’ deniliyordu.

» İşte bir devşirme sahnesi: 16. yüzyılda, muhtemelen Rumeli’de Hristiyan çocukların devşirilmesini tasvir eden bu minyatürde önde kırmızı giysiler içinde çocuklar, sağda da aileleri görülüyor.
» İşte bir devşirme sahnesi: 16. yüzyılda, muhtemelen Rumeli’de Hristiyan çocukların devşirilmesini tasvir eden bu minyatürde önde kırmızı giysiler içinde çocuklar, sağda da aileleri görülüyor.

Pençik Kanunu uzunca bir süre yürürlükte kalmış ve başarıyla uygulanmıştır. Ancak ülke topraklarının çok genişlemesi ve Yıldırım Bayezid’in merkeziyetçi siyaseti, askere olan ihtiyacı fazlasıyla da arttırmıştı. 1402 Ankara Savaşı’nın hezimetle sonuçlanması, devletin parçalanması, şehzadelerin birbirine düşmesi ve Anadolu’daki Türkmen beyliklerinin tekrar ortaya çıkması idarecileri başka çareler aramaya sevk etti.

İslâm devletlerinden ilk defa Osmanlılarda tatbik edilen ve eski İslâm devletlerinin gulâm sistemi içinde gelişen Devşirme sisteminin esasını, bir yasa çerçevesinde toplanan Osmanlı tebaası Hristiyan ailelerin çocukları oluşturuyordu. Çıkarılan Devşirme Kanunu’na göre, Osmanlı tebaası olan Hristiyan ailelerin yaşları ve durumları müsait oğulları askere alınıyor, özellikle 8-18 yaşlarındaki çocuklar tercih ediliyordu. Yasaya göre, ailesinin tek oğlu ve şehre gidip gözü açılmış olanlar devşirilmiyordu.

» Zırhlı, silahçı ve okçu yeniçeriler: Yeniçeri askerlerinin saldırıya geçtiği bir savaş mizanseni oluşturulan bu çizimde sırasıyla Zırhlı nefer, Silahçı nefer ve Okçu nefer görülüyor.
» Zırhlı, silahçı ve okçu yeniçeriler: Yeniçeri askerlerinin saldırıya geçtiği bir savaş mizanseni oluşturulan bu çizimde sırasıyla Zırhlı nefer, Silahçı nefer ve Okçu nefer görülüyor.

Top barutundan bin kat dehşetli

Önceleri sadece Osmanlı Avrupa’sında gerçekleştirilen devşirme uygulaması, ihtiyacın artması üzerine Anadolu’nun belli bölgelerinde de tatbik edilmiştir. Devşirilen çocuklar kafileler halinde merkeze getirilip topluca sünnet edilir, zeki ve kabiliyetli olanlar saray okulu Enderun’da eğitilmek üzere ayrıldıktan sonra Türk ailelerinin yanına verilirdi. Bu pratikten sonra, bir süre Acemi Ocağı’nda eğitim gören gençler, buradan da çoğunluğu Yeniçeri Ocağı’na olmak üzere Cebeci, Topçu, Top Arabacıları, Lağımcı ve Humbaracı gibi diğer kapıkulu ocaklarına dağıtılırlardı.

Doğrudan sultana bağlı bir nevi hassa askerleri olan yeniçeriler, orta ve bölük adlı birimlerden oluşan ocak şeklinde teşkilatlanmışlardı. ‘Ağa’ unvanıyla anılan kumandanları kendi aralarında hiyerarşik bir düzene tâbi idiler. En büyük zabitleri (subayları) Yeniçeri ağası olup bu kişinin zamanla sadrazamlığa kadar yükseldiği bilinmektedir. 15. ve 16. yüzyıllarda kazanılan zaferlerde önemli rol oynayan yeniçeriler, çoğu zaman savaşların kaderini belirlemişlerdir. Kuruluş ve Fatih Sultan Mehmet dönemlerinde nüfuzlu uç beylerine karşı padişahın otoritesini temsil eden bu merkez kuvvetleri, daha sonra yeri geldiğinde isyancı eyalet kuvvetlerine karşı da kullanılmışlardır.

» Yeniçeri başlıkları: Yeniçeriler dardağan, börk, çatal kalafat, kuka, serdengeçti, kalpak, hartavi, makdem, fez, nezkeb ve mutalla isimli özel başlıklar takarlardı. Resimde, üst kısmında “La ilahe illallah muhammeden rasulullah” yazılı bir yeniçeri başlığı görülüyor.
» Yeniçeri başlıkları: Yeniçeriler dardağan, börk, çatal kalafat, kuka, serdengeçti, kalpak, hartavi, makdem, fez, nezkeb ve mutalla isimli özel başlıklar takarlardı. Resimde, üst kısmında “La ilahe illallah muhammeden rasulullah” yazılı bir yeniçeri başlığı görülüyor.

Roma İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra Avrupa’da yüzyıllarca düzenli birlikler kurulamamıştı. Hammer’in ifadesiyle, “Yeniçeri Ocağı’nın teşkili, sonuçları bakımından top barutunun keşfinden bin kat daha dehşetli sonuç vermiştir.” Gerçekten Osmanlılarla savaş halinde olan Avrupa devletlerinin korkulu rüyası olan yeniçeriler, barış zamanlarında kışlalarında zamanlarını askerî eğitimle geçirirler, başta İstanbul olmak üzere bulundukları şehrin asayiş ve güvenliğinden sorumlu tutulurlardı.

Zaman zaman devlet adamlarınca siyasete alet edilen yeniçeriler, 15. yüzyıl sonlarından itibaren adeta siyasî bir hizip (parti) haline gelmişler, saltanat değişikliklerinde etkili olmuşlardır. Kanuni Sultan Süleyman’ın oğulları Bayezid ve Selim’in saltanat mücadeleleri esnasında taşradan ‘yevmlü’ adıyla ücretli asker yazmaları üzerine Anadolu’da asayişin sağlanması için yeniçerilerin görevlendirilmesi söz konusu olmuştur. Ayrıca bazı taşra idarecilerinin asi şehzadelerden yana olmaları karışıklıkları arttırmış, bu gelişmeler üzerine yeniçeriler muhafız olarak taşraya gönderilmeye başlanmıştır. Bir süre sonra Celâlî İsyanlarının da başlamasıyla Anadolu’daki yeniçeri müfrezelerinin varlığı kalıcı hale gelmiştir.

Yeniçeri miralayı
Yeniçeri miralayı

Kaçınılmaz son!

Hassa ordusu konumunda olduklarından yeniçeriler sadece padişahla birlikte sefere katılırlardı. II. Selim ve oğlu III. Murad ordunun başında hiçbir sefere katılmadıklarından, yeniçeriler uzunca bir süre atıl vaziyette kalmışlar, bu padişahlar da asker üzerindeki otoritelerini kaybetmişlerdir. Bu arada 16. yüzyılın ikinci yarısında yaşlısı ve genciyle evlenmelerin arttığı Yeniçeri Ocağı’nda, ulü’l-emre (devlet başkanına) itaatin de kalmamasıyla bozulmalar artarak sürmüş, aynı durum taşradaki yasakçı yeniçerilere de sirayet etmiştir. Devşirme uygulamasının tavsaması, fakat askere duyulan ihtiyaç yüzünden ‘kul oğlu’ ve ‘kul kardeşi’ adları altında yapılan usulsüz asker adayı alımları ocak nüfusunu arttırmış, buna bağlı olarak da hazine büyük zarar görmüştür. Bu talimsiz yeniçeriler savaşlarda hiçbir başarı gösteremedikleri gibi, bazı devlet ricali arasındaki rekabete de alet edilerek adeta bir hizip haline gelmişlerdir.

III. Mehmed’in 1596 Haçova Savaşı’nda ilk ciddî başarısızlık örneğini veren yeniçeriler, II. Osman’ın (Genç Osman) Lehistan (Hotin) Seferi’nde isteksizlik ve disiplinsizliklerini daha da arttırmışlardır. II. Osman’ın Suriye taraflarından toplayacağı askerlerle yeni bir ordu kurma düşüncesi İstanbul’da büyük bir yeniçeri ayaklanmasına sebep olmuş ve padişah feci şekilde öldürülmüştür.

Yeniçeri zâbiti
Yeniçeri zâbiti

IV. Murad’ın fiilen idareyi ele almasıyla gerek kendisinin, gerekse bazı sadrazamlarının yeniçeri sayısını azaltma çabaları beklenen sonucu vermemiştir. Bu padişahın son ve Sultan İbrahim’in ilk sadrazamı olan Kemankeş Mustafa Paşa’nın özellikle ulûfeli asker sayısını azaltan girişimleri olmuşsa da, kalıcı çözümler üretilememiştir.

Yeniçeriler IV. Mehmed’in ilk 8 yıllık çocukluk döneminde iktidar oyunlarına alet edilmişlerdir. Köprülü Mehmed Paşa’nın sadarete getirilmesiyle başlayan siyasî ve askerî disiplin, oğlu ve halefi Fazıl Ahmed Paşa’nın uzun sadrazamlığı döneminde devam etmiş, bu arada önemli askerî başarılar elde edilmiştir.

Bu padişahın tahttan indirilmesinde önemli rol oynayan yeniçeriler, devlet yönetiminde kesin söz sahibi olma durumuna gelmişlerdir.

» Yeniçeri mezar taşı: Karacaahmet mezarlığında yer alan ve Hicri 1216 yılında yapılmış, Tosyalı Ali Ağa’ya ait bu Yeniçeri mezar taşında dardağan tipi başlık formu kullanılmış.
» Yeniçeri mezar taşı: Karacaahmet mezarlığında yer alan ve Hicri 1216 yılında yapılmış, Tosyalı Ali Ağa’ya ait bu Yeniçeri mezar taşında dardağan tipi başlık formu kullanılmış.

II. Osman Vakasının verdiği ürküntü yüzünden ocağın ıslahıyla ilgili ciddî ve kalıcı tedbirler alınamamış, Lâle Devri’nde (1718-1730) Nevşehirli İbrahim Paşa’nın aldığı bazı tedbirler de beklenen neticeyi vermekten uzak kalmış; I. Mahmud, III. Mustafa, III. Selim dönemlerinde yeniçeriler olduğu gibi bırakılmıştır. Her türlü yeniliğe karşı çıkan, bir zamanların hayranlık uyandıran asker ocağı nihayet II. Mahmud tarafından 1826 Haziran’ında kaldırılmıştır.

Osmanlı ordusunun bu en şöhretli, en polemikli ve en cüretkâr sınıfının tarih sahnesine çıkış, yükseliş ve sona eriş öyküsü, bir orduda disiplin ve itaatin hayatî değerini göstermesi açısından da ibretlik bir tarihî vesika değerindedir.