Cumhuriyet’in susturmaya kalktığı Tesla’mız: Vecihi Hürkuş

Millî Mücadele’nin ilk hava taarruzunu başarıyla sonuçlandıran, uçak üretimi için ilk teşebbüsü gerçekleştiren, kendi uçuş okulunu açıp öğrenciler yetiştiren ve bir düşman uçağını düşüren ilk Türk olarak tarihe geçen Vecihi Hürkuş Tek Parti bürokrasisi eliyle meslekten men edilerek cezalandırılmıştı. Tarihimizin ibret dolu bir sayfası.
Arif Emre Gündüz (Tarihçi - Yazar)

Osmanlı Devleti’nde dünya ile eş zamanlı başlayan askerî havacılık faaliyetleri cumhuriyet dönemine miras kaldı. Türkiye’nin ilk havacıları Osmanlı döneminde yetişen ve I. Dünya Savaşı’nda tecrübe kazanan pilotlardı. Bunların arasında Vecihi Hürkuş’un ayrı bir yeri vardır. Vecihi Bey’in I. Dünya Savaşı’nda başlayan pilotluk macerası zamanla öyle bir hal almıştır ki, kendi uçuş okulunu açmış, kendi uçağını üretmiştir. Eğer Vecihi Bey’in gayreti ve mücadele azmi yaşadığı dönemdeki bürokraside de olsaydı, belki on yıllardır uçak üreten bir ülke konumunda olurduk.
Vecihi Bey’in çalışkanlığı, sebatı ve belki de doğuştan ona verilen uçma konusundaki kabiliyetini daha iyi anlayabilmek için hayat serüvenini gözden geçirmek gerekir.
1896 senesinde İstanbul Arnavutköy Akıntıburnu’nda bir yalıda dünyaya gelen Vecihi Bey’in babası daha o üç yaşında iken vefat edince amcasının himayesinde büyüdü. Tophane Sanat Okulu’nda okurken, 1912’de Balkan Savaşlarına gönüllü olarak katıldı. I. Dünya Savaşı patlak verince de Bağdat’a makinist göreviyle gönderildi. Burada 7. Ordu’nun hava kısmı ile ilgili çalışmaları yapmakla vazifeliydi.
19 yaşındayken başladığı havacılık macerasına atılmasının temel saiklerinden biri, 1914 senesinde Fethi, Nuri ve Sadık Beylerin şehadetleriydi. İlk defa Cemal Bey’in kullandığı uçakla İstanbul’da uçtu. İkinci uçuşunu ise Bağdat’ta Yüzbaşı Mehmed Ali Bey’in kullandığı uçakla gerçekleştirdi. Mehmed Ali Bey Beyazıt Meydanına uçak indirip kaldıracak kadar usta bir pilottu. Ayrıca Yeşilköy’den Bursa’ya gerçekleştirdiği bir uçuşla, Marmara Denizi’ni havadan uçakla geçen ilk pilot olmuştu. Ancak Bağdat’ta Mehmed Ali Bey’in kullandığı ve Vecihi Bey’in de içinde olduğu uçak kalkıştan kısa bir müddet sonra baş aşağı düştü. Vecihi Bey ile Mehmed Ali Bey yaralandılar. Bir müddet hastanede devam eden tedavi sürecinin ardından Vecihi Bey, Yeşilköy’de pilotluk eğitimi almaya başladı.
Yeşilköy’de genç pilotlardan Hayrettin Bey’den eğitim alan Vecihi Bey, Bağdat’ta yaşadığı kazanın etkilerini üzerinden atmaya çalışıyordu. Hocasıyla 25 uçuş gerçekleştirdikten sonra, 21 Mayıs 1916 günü ilk uçuşunu gerçekleştirdi. Ardından aynı gün yalnız başına iki uçuş daha gerçekleştirdi ve profesyonel pilotluğa adım attı. Bu kadar az talimin ardından sorunsuz bir şekilde tek başına uçma başarısı elde etmesi, aslında onun uçma aşkını ve doğuştan gelen yeteneğini ortaya koyuyordu.

Rus uçaklarına Hürkuş şoku
Vecihi Hürkuş artık Osmanlı ordusunun 20 yaşında genç bir pilotuydu. İlk görev yeri Kafkas cephesi oldu. Bu cephedeki 7. Tayyare Bölüğü’nde görevlendirildi. Bölük komutanı Yüzbaşı Şükrü Bey ise rasıt idi. Rasıtlar o dönemlerde pilotla birlikte uçarak, gerek haritadan yol tarifi, gerekse de bomba atılması ve otomatik silahların kullanılması gibi görevleri yerine getirirlerdi.
Erzurum ve Erzincan işgal edildiği için 7. Tayyare Bölüğü Suşehri’nde konuşlanmıştı. Tayyare bölüğünde Osmanlı havacılarının yanı sıra müttefik ülkelerden gelen havacılar da görev yapıyordu. Fakat bu yabancı havacılar uçmaya pek istekli değillerdi. Tabii ki her müttefik havacı Çanakkale’de 4 düşman uçağını düşüren Alman pilot Budekke gibi değildi. Hatta Vecihi Bey’in hatıratında ifade ettiğine göre, Erzincan ve Kelkit üzerinde keşif amaçlı düzenlenecek bir uçuş faaliyeti öncesinde Alman pilotlar, Vecihi Bey’in kullanacağı uçağın karbüratörüne gelen benzin borusunun bağlanma yerini bir Alman dergisinden koparılmış kâğıtlarla tıkamışlardı. Bu sebeple Vecihi Bey, kullandığı uçağı meydandan kaldırdıktan kısa bir süre sonra indirmek zorunda kalmıştı. Çok riskli olan bu iniş sırasında Vecihi Bey ve rasıdı Şükrü Bey ölümden dönmüşlerdi.
7. Tayyare Bölüğü’ndeki Alman pilotların uçma istekleri ne kadar az ise, Vecihi Bey’inki o kadar fazlaydı. Bunun en bariz örneklerinden biri, 1916’nın Aralık ayında yaşandı. Yılın en soğuk günlerinden biriydi. Vecihi Bey ve rasıdı Şükrü Bey hazırlıklarını tamamlamışlardı. Kullanacakları uçak her türlü savaş malzemesiyle tıka basa doldurulmuştu. Hedeflerinde Erzincan’ın hemen kuzeyinde konuşlu Rus birlikleri vardı. Bu uçuş aynı zamanda Vecihi Bey’in ilk muharebe uçuşuydu. Sabahın erken saatlerinde yola çıktıkları için Rusları gafil avladılar. Asıl hedefleri olan Rus hava birliğine tam isabetle bombaları bıraktılar. Ruslar Osmanlı askerî birliklerinden böyle bir hava saldırısı beklemiyorlardı. Yerden açılan savunma ateşleri ise Vecihi Bey’in uçağına zarar veremedi. Dönüş yolunda havanın soğukluğu ve batı rüzgârları Vecihi Bey’in daha alçak irtifada uçmasına sebep oldu. Bu da onları yol güzergâhındaki Rus birliklerinin açık hedefi haline getirdi. Suşehri’ndeki üslerine 110 km’lik bir yol kalana kadar düşman silah ve toplarının saldırısına maruz kaldılar. 5 saatlik uçuşun ardından üslerine döndüklerinde Vecihi Bey çenesinden yaralandığını fark etti. Uçağı ise 85 ayrı yerden mermi ve şarapnel isabeti almıştı.
Vecihi Bey’in I. Dünya Savaşı sırasındaki en başarılı faaliyetlerinden biri 26 Eylül 1917 günü yaşanmıştır. Kelkit civarındaki Rus birliklerine hava harekâtı düzenlemek üzere görevlendirilmişti. Rasıt olarak da sonraları Türk Hava Kurumu başkanlığı yapacak olan Şükrü (Koçak) Bey eşlik ediyordu. Vecihi Bey’in uçağı Kelkit’e yaklaştıkça, uçağı fark eden Rus mevzilerinden topçu ateşleri başladı. Fakat atışları isabetli değildi. Hedeflerinde Rus hava birlikleri olduğu gibi, keşif faaliyetleri yaparak askerî mevzilerin yerlerini ve muhteviyatlarını da not ediyorlardı. Bu arada iki Rus uçağının havalandığını fark ettiler. Rus hava birliklerini bombalamak için ellerini çabuk tutmaları gerekiyordu. Art arda tam isabetle bombaları bıraktılar. Düşman mevzilerinden 80 km içeri girmişlerdi. Bir an önce vazifelerini bitirip geri dönmeleri gerekiyordu. Ancak havada iki Rus uçağı vardı ve onları bertaraf etmek zorundaydılar. Uçaklardan biri ile karşı karşıya geldiler. Vecihi Bey’in ateşi sonrası isabet alan Rus uçağı Kelkit Çayı’na doğru düştü. İkinci uçak ise aynı akıbetle karşılaşmamak için uzaklaşarak gözden kayboldu. Askerî havacılık tarihimizin önemli başarılarından biri olarak kayıtlara geçen bu hadise genç, azimli ve cesur bir pilotun neler yapabileceğini göstermesi açısından önemlidir.

Bir haftada pervane imal etti
Tabii ki Vecihi Bey’in hayatı tamamen zaferlerle dolu değildi. Kimi zaman yetersizliklerin getirdiği başarısızlıklarla da karşılaşıyordu. Bunlardan birini 8 Ekim 1917 günü yaşadı. Yeni verilen görevleri yerine getirmek üzere iki uçak Rus mevzilerine doğru uçacaktı. Bu uçaklardan birini Vecihi Bey, diğerini Hayrettin Bey uçuracaktı. Bu arada Ruslar hava muharebelerinde yaşadıkları hezimetlerden dolayı hava birliklerine avcı uçak takviyesi yapmışlardı. O yüzden Osmanlı uçaklarını zorlu bir mücadele bekliyordu.
Vecihi Bey rasıdı Bahattin Bey’le birlikte Erzincan civarına vardıklarında bir Rus uçağının kendilerine doğru geldiğini fark ettiler. Vazifeleri olan bombardıman faaliyetini icra ederken, Rus uçağı onlara daha da yaklaşıyordu. 20 dakikadan fazla havada devam eden mücadelenin ardından Vecihi Bey’in uçağı isabet aldı ve 1500 metre yükseklikten düştü; Vecihi Bey ve rasıdı yaralandı. Vecihi Bey düşmanın eline geçmemesi için uçağını yaktı. Bu arada etraflarını Ruslarla işbirliği yapan Ermeni köylüler sarmıştı.
Kadere bakın ki, onları linçten Kazak asıllı bir Rus subayı kurtaracaktı. Vecihi Bey’in yaraları Rus doktorlar tarafından sarıldığı gibi hastanedeyken ziyaretine uçağını düşüren Gürcü asıllı pilot da gelmişti. Onu görmeye gelenlerden Tatar bir yüzbaşı ise Ruslar arasında Vecihi Bey’in “Kara tehlike” olarak adlandırıldığını söylüyordu. Ruslara esir düşen Vecihi Bey ve rasıdı Bahattin Bey, Hazar Denizi’nde günümüzde Azerbaycan toprağı olan Nargin (Büyük Zire) Adası’ndaki esir kampına götürüldüler.
Esir kampındayken Vecihi Bey’in tek düşüncesi firar ederek tekrar cepheye koşmaktı. Bu uğurda birçok firar denemeleri gerçekleştirdi ve nihayet muvaffak oldu. İstihkâm teğmeni Salih Bey ile yaklaşık 1000 km mesafeyi yürüyerek, Süleymaniye’den Osmanlı topraklarına giriş yaptılar. 1918’in 19 Şubat’ından Mart sonuna kadar devam eden bu kaçış macerası sonrasında Vecihi Bey hava birliklerine geri döndü. Yeni görev yeri İstanbul’du.
Çanakkale’yi geçemeyen İtilaf devletlerinin hava saldırılarına karşı yine havadan İstanbul’u müdafaa edecekti. Fakat önemli bir sorun vardı: yeterli sayıda ve güçte avcı uçakları yoktu. Tam bu sıralarda iki Rus uçağı Osmanlı kara sularına düştü. Uçakların birçok eksiği vardı; en önemlisi de pervaneleri yoktu. Vecihi Bey Tayyare Mektebi Müdürü Mehmed Ali Bey’in de teşvik ve desteğiyle mektebin tamirhanesinde pervane imalatına başladı. Bir hafta gibi kısa bir sürede pervane imal etmeyi başararak bu uçaklardan birini uçurmaya muvaffak oldu.
Pervane yapımında başarılı olmak, onu başka bir yola daha sevk etmişti. Artık hedefinde sıfırdan bir uçak imal etmek vardı. Bunun için hazırladığı avcı uçak projesini Harbiye Nezareti’ne sundu. Projesi olumlu karşılandı, müsaade çıktı fakat bu sırada Mondros imzalanmış, ülke işgal edilmeye başlanmıştı. Bu ilk uçak imal etme projesi böylece akim kaldı.
Vecihi Bey’in de görevli olduğu İstanbul’daki 9. Tayyare Bölüğü’nün kumandanı Fazıl Bey Mondros Mütarekesi’ne günler kala, 25 Ekim 1918 günü tek başına 5 düşman uçağını İstanbul’un üzerinden uzaklaştırmış kahraman bir pilotumuzdu. Bu mücadelesi sırasında Vecihi Bey de yardıma gelmeye çalışmış fakat uçağının bakımsız olmasından dolayı yetişememişti. Bu hususta hatıratlarda birbirinden farklı sebepler zikredilmektedir.

Millî Mücadele’nin ilk hava taarruzu
Mütareke sonrası başta Fazıl Bey olmak üzere Vecihi Bey ve diğer kahraman pilotlarımız, İngilizler ve Fransızlar tarafından bitirilmeye çalışılan hava gücümüzü nasıl tekrardan dirilteceklerinin planlarını yapıyorlardı. Bu arada Osmanlı hava kuvvetleri Yeşilköy’den Maltepe’ye taşınmıştı. Fazıl Bey ve Vecihi Bey gibi pilotların amacı artık Maltepe’deki uçakları Anadolu’ya kaçırarak Millî Mücadele’ye destek vermekti. Bu doğrultuda 6-7 Haziran 1920 gecesi Maltepe meydanından havalandırılmaya çalışılan üç uçaktan sadece biri Anadolu’ya geçebilmişti. Diğer ikisi meydanın kısalığından ve hazırlık aşamasında gerekli bakımlarının tam olarak yapılamamasından dolayı kalkıştan kısa süre sonra düştüler. Bunlardan birinin pilotu Vecihi Bey’di. Uçakta ondan başka Müzeyyen Hanım ve Eşref Bey de vardı. Müzeyyen Hanım’da ciddi bir yaralanma yoktu fakat Eşref Bey ağır yaralanmıştı.
Bu başarısız uçak kaçırma girişiminin ardından Vecihi Bey Kadıköy tarafına gitmek için trene bindi. Trende tanıdığı bir kondüktör iki İngiliz’in kendisini takip ettiğini söyleyince Erenköy civarında trenin yavaşladığı bir sırada dışarı atlayarak izini kaybettirdi. Artık sıra, fark ettirmeden Anadolu’ya geçmeye gelmişti. Bunun için Anadolu’ya sevk edilen esirlerin arasına karışarak Bursa’ya geçmeyi düşündü. Altı havacı beraberce bu usulle Bursa’ya geçtiler. Oradan da Eskişehir üzerinden nihai hedefleri olan Konya’ya ulaştılar.
Konya o sıralarda havacıların toplanma yeriydi. Diğer havacılarla birlikte üç uçağı hazır hale getirerek, Millî Mücadele’nin ilk filosu olan Kartal Tayyare Filosu’nu meydana getirdiler. Bu filoda Vecihi Bey’den başka Fazıl Bey ve Halil Bey de vardı. Kumandan Fazıl Bey’di. Hemen Uşak’a hareket ettiler. Burada ilk uçuş görevi verildi. Millî Mücadele’nin bu ilk keşif uçuşunu Vecihi Bey, 15 Ağustos 1920 günü gerçekleştirdi. Manisa’nın Alaşehir ilçesindeki tren istasyonunun üzerinden geçerken kalabalık bir düşman kuvveti gözüne çarptı. Fırsatı kaçırmayan Vecihi Bey, düşmanın üzerine iki bomba bıraktı. Ne olduğunu anlamayan düşman kuvvetlerini daha toparlanamadan makineli tüfekle de taradı. Millî Mücadele’nin bu ilk hava taarruzu başarı ile sonuçlanmış, düşman kuvvetlerinin maneviyatı üzerinde olumsuz bir etki yapmıştı.
Vecihi Bey’e 20 Ağustos 1920 günü yeni bir görev verildi. Bu defa Simav civarında keşif uçuşu yapacaktı. Bu uçuş sırasında yanlışlıkla Yunanlardan ele geçirilmiş bir alaylık çadırlı bir ordugâhı bombaladı. Çadırlar boş olduğu için kimse zarar görmedi fakat Vecihi Bey bombaların boşa gitmesine üzüldü. Aynı gün akşama doğru tekrar havalanarak Manisa’nın Demirci ilçesindeki Yunan kuvvetlerini hem bombaladı, hem de makineli tüfekle taradı. Sabahki yanlışlığı bu sayede düzeltmiş oldu. Ertesi gün Fazıl Bey’le birlikte iki uçak tekrar aynı mevzileri bombaladı.
Bu arada Vecihi Bey annesi, kardeşi ve yeğeninin Eskişehir’e geldiklerini öğrenince izin alarak yanlarına gitti. Tam bu dönemde düşman kuvvetleri Uşak’a saldırıda bulunmuş, hava birlikleri Afyon’a nakledilmişti. Ayrıca Eskişehir’de de daha tam aktifleşmemiş bir hava birliği vardı. Vecihi Bey bu açıdan da kritik bir rol oynayacaktı.Kendisi için hazırlanan Albatros model uçakla Eskişehir’deki ilk uçuşu 30 Ağustos 1920 günü gerçekleştirdi. Bu uçuş sırasında Bursa üzerinde dolaşan Vecihi Bey, sonraki günlerde tropik sıtmaya yakalandı fakat uçmaktan vazgeçmedi. Çünkü uçabilenler azdı ve onun gibi yetenekli pilotlara ihtiyaç vardı. O günlerde Eskişehir’deki demiryolları fabrikası, uçak tamiri ve bakımı için de kullanılıyordu. Burada uçaklara yapılan bakım ve tamirat sırasında emayit denilen maddeye ihtiyaç duyuluyordu. Vecihi Bey emayit yerine geçecek bir maddeyi kola ve jelatin kullanarak elde etti. Bu madde uçakların tamirinde kullanıldı ve önemli bir sorun çözülmüş oldu.

Yunanlarla havada düello
1921 Ocak’ı Milli Mücadele’nin hava harekâtlarının yoğun olarak gerçekleştirildiği dönemlerden biridir. Vecihi Bey bu dönemde Bursa ve Bilecik üzerinde uçarak, attığı bombalarla Yunan kuvvetlerine zayiatlar vermiştir. Bu sıralarda Yunan hava kuvvetlerinin önemli bir faaliyeti görünmezken, Vecihi Bey’in avcı uçağı ile yaptığı uçuş faaliyetleri ve diğer havacıların keşif uçuşları Türk askerî kuvvetlerinin elini güçlendiriyordu. Çünkü düşman kuvvetler topçu ateşinden saklanmak üzere konuşlanırken, havadan gelecek saldırılara karşı savunmasızlardı. Vecihi Bey’in havadan attığı bombalar aynı zamanda Yunan mevzilerini de açık etmiş oluyordu.
10 Ocak 1921 günü Vecihi Bey başarılı bir bombardıman ve keşif uçuşunun ardından Türk mevzilerine doğru dönüşe geçti. Uçağı isabet aldığı için erken iniş yapmak zorunda kalmıştı. İndikten sonra fark etti ki, indiği yer Türk ve Yunan mevzilerinin tam ortası. Büyük bir gayretle kendisini Türk siperlerine attı. Ancak Yunanların eline geçmemesi için uçağını yakmak zorundaydı. Zaten uçağı çok fazla isabet aldığı ve olduğu yerden kaldıramayacağı için iki ateş arasında zorlu bir koşturmacanın ardından, Türk siperlerinden 500 metre uzakta kalan uçağının yanına vardı. Uçağı tutuşturdu ve siperlerimize geri döndü.
1921 senesinin Mart ayı da Vecihi Bey için yoğun uçuş faaliyetlerinin gerçekleştirildiği dönemlerdendi. Uçakların zamanında uçuşa hazırlanamaması, yokluktan kaynaklanan motor arızaları ile birçok defalar uçakların hedeflerine ulaşamadan tekrar yere inmeleri normal hale gelmişti. Buna rağmen Vecihi Bey uçağı arıza yapmayıp da düşman kuvvetlerine rastlayınca bombardıman faaliyetini icra ederek başarılı saldırı girişimlerinde bulunabiliyordu. Bir defasında Eskişehir’e doğru gelen bir düşman uçağı ihbarı üzerine, onu karşılamak üzere o istikamete doğru uçtu. Ancak düşman uçağıyla karşılaşınca uçağı arıza yaptı ve inmek zorunda kaldı. Bu arada düşman pilotu onun indiği yere doğru bir bomba attı. Vecihi Bey kendisini bir dere kenarına zor attı ancak bomba patlamadı. Çünkü Yunan pilot bombayı atmadan önce pimini çekmeyi unutmuştu.
Vecihi Bey yaptığı uçuş faaliyetleriyle Yunan kuvvetlerinin saldırı ya da geri çekilme hazırlıklarını karargâha bildiriyor, bu bilgiler ordumuzun çok işine yarıyordu. 1921 yılı Ocak-Nisan ayları arasındaki çatışma dönemi sona erdikten sonra, hava kuvvetlerimizin toparlanması için müsait bir zaman oluşmuştu. Kıt kaynaklarla uçaklar tamir edilmeye çalışılıyordu. Bu arada Polatlı’da da bir hava üssü kurulması için çalışmalar başlatılmıştı.
O günlerin en güzel haberlerinden biri, Erzurumlu Nafiz Bey isimli bir hayırseverin İtalya’dan aldığı bir keşif uçağını orduya hediye etmesiydi. Bu yeni güçlü uçak sayesinde Yunan hava birliklerinin faaliyetleri de gözlemlenebiliyordu. Yalnız Yunan hava gücünde Vecihi Bey’in garibine giden genel bir durum söz konusuydu. O da Yunan pilotlarının havada ikili mücadeleden kaçınmaları ve kara kuvvetlerine nazaran pasif olmalarıydı. Sanki savaşı kazanacaklarına dair pek umutları yok gibiydi. Buna karşın Türk havacıları kıt imkânlara rağmen çok başarılı faaliyetlerde bulunuyorlardı.
Sakarya’da İngiliz uçakları
1921 Temmuz’unun ilk günlerinde yapılan keşif uçuşları da gösteriyordu ki, Yunan kuvvetleri Kütahya civarında birliklerini toparlıyorlardı. Genel bir saldırı öncesi hazırlık yapıyor gibiydiler. Bu arada 2. Tayyare Bölüğü, Vecihi Bey’in hava bölüğü ile takviye edilerek Fazıl Bey’in komutasında Kütahya’da konuşlandırılmıştı. Nihayet 10 Temmuz 1921 günü Yunan saldırısı başladı. Tarihe Kütahya-Eskişehir Muharebeleri diye geçen bu muharebeyi kaybettik ve Sakarya Nehri’nin doğusuna çekildik. Afyon, Eskişehir ve Kütahya Yunanların eline geçti.
Kütahya-Eskişehir yenilgisinin üzerinden daha birkaç gün geçmeden yolunu şaşıran bir Yunan uçağı Kuşadası civarına zorunlu iniş yapmıştı. İşte bu uçağı teslim alma görevi Vecihi Bey ile birlikte rasıt Hamdi Bey’e verildi. Bu, Havilland sisteminde DH-9 model bir İngiliz uçağıydı. Vecihi Bey ve arkadaşı 9 Ağustos 1921 günü Muğla’ya ulaştılar. Uçağın uçuşa hazırlanması işlemi 19 Ağustos günü tamamlandı. Vecihi Bey’in “İsmet” ismini verdiği uçak, onun idaresinde 23 Ağustos günü Ankara’ya varacaktı.
Bu arada ilk ateşle birlikte Sakarya Muharebesi başladı. 25 Ağustos 1921 günü Vecihi Bey, rasıdı Hamdi Bey ile birlikte havalanarak Yunan mevzilerini bombaladı. Yere indikten sonra havadan gördüklerini kâğıda dökerek hazırladıkları raporun ardından tekrar havalandılar. Yunanların nasibine bu ikinci uçuştan altı büyük bomba düşmüştü. Karada askerlerimiz Yunanlara karşı cansiperane bir mücadele verirken, semada Vecihi Bey ve havacılarımız düşman kuvvetlere gerekli dersi veriyorlardı.
İstihbarî bilgilere göre Yunanların 50 uçakları vardı. Buna mukabil Vecihi Bey’in de olduğu tayyare bölüğünde İsmet ve İzmir adlarında iki uçak bulunuyordu. Yunan hava kuvvetleri ile kıyas bile edilemeyecek derecede az olan uçak sayımıza rağmen havacılarımız büyük fedakârlıklarla büyük başarılar elde ediyorlardı.
Sakarya Muharebesi boyunca Vecihi Bey, rasıdı Basri Bey ile çok başarılı hava muharebeleri gerçekleştirmiştir. Hatta 1 Eylül günü havada bir Yunan uçağının rasıdını vurmuşlar ve açtıkları ateşle tekrardan Yunan mevzilerine kaçmasına sebep olmuşlardı. Bu hava muharebesi o kadar çetin geçmişti ki, Türk ve Yunan topçuları top ateşini bırakarak havadaki mücadeleyi seyretmişlerdi.
Vecihi Bey Yunan kuvvetlerine asıl kaybı 2 Eylül günü yaşatacaktı. Toplantı halindeki Yunan karargâhını hedef alan Vecihi Bey ve rasıdı Basri Bey, Yunanlara büyük zayiat verdirdiler. Sakarya Muharebesi sırasında Türk havacıları toplamda 40 uçuş gerçekleştirdi. Bu uçuşların 24’ünün pilotu Vecihi Bey, 12’sinin pilotu Fazıl Bey, 4’ünün pilotu ise Hayrettin Bey’di. Fazıl Bey de tıpkı Vecihi Bey gibi başarılı hava muharebeleri gerçekleştirmiş, hatta 26 Ağustos günü bir Yunan uçağını 7-8 kurşunla vurarak inişe zorlamıştı. Bu Yunan uçağının tamir edilerek sonraları Türk Hava Kuvvetlerinde kullanıldığını biliyoruz.
Millî Mücadele dönemi boyunca Yunan kuvvetleri İngilizlerden hatırı sayılır miktarda uçak temin etmişlerdi. Ancak bu uçakların bir kısmını Türk kuvvetleri ele geçirmişti. Türk Hava Kuvvetlerinin önemli bir kısmını işte bu uçaklar oluşturuyordu.
Büyük Taarruz’a havadan destek
Sakarya Muharebesi ile 1922’nin Temmuz ayı arasındaki dönem daha çok Ağustos ayındaki Büyük Taarruz öncesi hazırlıklarla geçti.
Bu sırada Samsun’da 20 kadar uçağın atıl durumda bulunduğuna dair haber gelmişti. Bu uçakları inceleyerek işe yarayanlarının Akşehir’deki hava üssüne getirtilmesi için tayyarecilerden bir grup oluşturuldu. Bu grupta Vecihi Bey de vardı. Tayyareciler Samsun’a vardıklarında uçakların çoğunun uzun süre atıl kalmaktan dolayı çürüdüklerini müşahede ettiler. Sadece iki uçağı uçuşa hazır hale getirebilmişlerdi. Bunlardan biri daha ilk uçuşunda kullanılamaz hale gelince, sadece birinin kullanılır durumda olduğu anlaşıldı.
Uçak sayısı arttırılarak İngiliz uçaklarıyla devamlı desteklenen Yunan hava gücüyle mücadele edilmeye çalışılıyordu. Sakarya Muharebesi ile Büyük Taarruz arasında, içlerinde avcı uçaklarının da olduğu çok sayıda uçak Türk hava kuvvetlerinin envanterine girdi. Bu sayede Büyük Taarruz öncesi hava gücümüz dikkate değer bir seviyeye ulaşmıştı. Büyük Taarruz müddetince de havadan icra edilen taarruzlarla ordumuza ciddi bir destek verilmiş oluyordu. Ordumuz ilerledikçe hava üsleri daha ileri cephe hatlarına taşınıyor, havacılar karacılara yetişmeye çalışıyorlardı.
Vecihi Bey 14 Eylül 1922 günü kullandığı avcı uçağıyla İzmir’e ulaşmıştı. Yunan askerlerinin kaçışının ardından İzmir’in durumunu havadan açık şekilde gözlemleyebiliyordu. Yangın dumanları arasında yaptığı bu tehlikeli uçuş sırasında doldurulan fakat kaçırılmaya fırsat bulunamayan gemilerin bulunduğu İzmir limanını gözlemledi. Ardından kaçan Yunanlardan arta kalan hava meydanına inmek için alçalmaya başladı. Ancak gördükleri karşısında şaşırdı. Çünkü meydan uçmaya hazır Yunan uçaklarıyla doluydu. Bu yüzden inmek konusunda tereddütte kaldı. Sonra meydan üzerinde alçalarak ortamı iyice gözden geçirdi ve herhangi bir hayat belirtisine rastlamayınca inişi gerçekleştirdi. Görünen o ki, Yunanlar en kolay kaçış yöntemi olan uçakları bile uçuramadan kaçmışlardı. Bu sayede hava kuvvetlerimiz birçok uçak elde etmiş oluyordu. Vecihi Bey Millî Mücadele’nin ilk uçuşunu gerçekleştirdiği gibi, son uçuşunu da gerçekleştirmiş oluyordu. Büyük Taarruz’la kazanılan zafer sonrası günümüzde İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nın olduğu yerde açılan Tayyare Mektebi yeni havacılar yetiştirmeye çalıştı.
1923 Nisan’ında Vecihi Bey tekrar İzmir’de görevlendirildi. Bu sıralarda Yunanların arıza sebebiyle Edirne’ye terk ettikleri 11 yolcu kapasiteli bir İtalyan uçağını getirmek üzere giden heyet içinde yer aldı. Uçağın arızalarının giderilmesinin ardından 7 Haziran 1923 günü tam yolcu kapasiteli bir tecrübe uçuşu yapıldı. Vecihi Bey’in pilot olarak görev yaptığı bu uçuş, ülkemizdeki ilk havadan yolcu taşımacılığı tecrübesi olmuştu. Vecihi Bey’in hizmetlerinden dolayı Hava Kuvvetleri Müfettiş-i Umumisi Miralay Muzaffer (Korgeneral Muzaffer Ergüder) bu uçağa Vecihi ismini verdi.
Bu arada Vecihi Bey uçaklarımızın millî imkânlarımızla üretilmesi hususundaki düşüncelerini dinleyecek yetkili birilerini arıyordu. Nihayet şefine yerli uçak üretilmesi gereğini ve projelerini anlattı. Tamamen millî imkânlarla bir keşif uçağı inşa etmeyi hedefliyor, buna Vecihi K VI ismini vermeyi düşünüyordu. Savaş yıllarından kalma atıl vaziyette birçok uçak parçası vardı. Bunlar iyice elden geçirilerek yapılacak uçakta kullanılabilirlerdi. Uçak yapımı için gelen müspet cevap üzerine fabrika müdürü Yüzbaşı Tahsin Bey ve proje şefi marangoz Şaban Bey’le işe girişti.

Avrupa seyahati ve Vecihi K VI
Bu arada Avrupa’da havacılıkla ilgili gelişmeleri yerinde incelemek üzere bir heyet oluşturuldu. Hava Kuvvetleri Müfettişi Muzaffer Ergüder, yedi kişilik bu heyette Vecihi Bey’in de bulunmasını istemişti. İlk Türk pilotu Fesa Bey’in de olduğu heyet, 20 Aralık 1923 günü gemiyle İstanbul’dan hareket etti. 1924’ün ilk günlerinde Paris’e ulaştılar ve uçak fabrikalarını tetkike başladılar. Vecihi Bey’in dikkatini çeken hususlardan biri, yeni geliştirilen uçakların metalden yapılmasıydı. İlk uçaklardaki ahşap gövdeden uzaklaşılıyordu. Ayrıca I. Dünya Savaşı boyunca Fransa’ya binlerce uçak üreten fabrikaların o kadar da büyük olmadığını, hatta birer atölye büyüklüğünde olduklarını görüp çok şaşırmıştı. Fabrikaların rastgele değil, Fransız hükümetinin oluşturduğu program dâhilinde ülkenin ihtiyaçlarına göre üretim yaptıklarını da müşahede etti.
Heyet Fransa’dan sonra İtalya, Almanya ve İngiltere’de incelemelerde bulundu. Vecihi Bey’in en çok dikkatini çeken, havacılık teknolojilerinde savaş sırasında kaydedilen ilerlemenin üzerine fazla bir şey konulmamış olmasıydı. Adeta bir durgunluk yaşandığını hissetmişti. Bunu da ülkemiz için bir fırsat telakki ederek, üretim açısından diğer ülkelerle aramızdaki mesafeyi kapatabilecek adımları atmamızın zamanı geldiğini düşündü.
Avrupa seyahati boyunca aklı bir yandan da İzmir’de yapımı süren Vecihi K VI uçağındaydı. Fabrikalarda gördüklerini yeni uçağı için kayda alıyordu. Zaten bu uçak Avrupa’daki muadillerinden hiçbir noktada geri olmayacaktı.
Heyetten bir ay önce İzmir’e döndü. Uçağının gövde kısmının tamamlandığını ve bezlenmek üzere hazır olduğunu gördü. Şimdiye kadar yapılanlar projeye uygun olduğu için çok memnun olmuştu. Bazı maniler yüzünden 1924’ün Ağustos ayında bitmesi gereken Vecihi K VI uçağının inşası Aralık ayında tamamlanabildi. Artık tecrübe uçuşları için hazırlıklara başlayabilirdi. Ancak hayatı boyunca önüne çıkacak olan bürokratik engellerden ilkiyle yüzleşmeliydi önce. Uçağın tecrübe uçuşlarına başlamadan evvel bir heyet tarafından incelenmesine karar verildi. Fakat memleketimizde o sırada bu incelemeyi yapabilecek donanımda kimse yoktu. Dolayısıyla uçaklardan anlamayan bir heyet ilk uçağımızı inceleyecek ve uçup uçmayacağına karar verecekti. Söz konusu heyet bir ay geçtiği halde herhangi bir girişimde bulunmayınca Vecihi Bey bunun sebebini araştırdı ve heyette uçak mühendisi olmadığı için kimsenin imzaya yanaşmadığını öğrendi. Uçağın düşmesi durumunda mesuliyet almak istemiyorlardı. Vecihi Bey’e uçağa atla ve kullan, bizi beklersen uçağın çürür diye haber yolladılar.
Nihayet 28 Ocak 1925 günü Vecihi Bey uçağının tecrübe uçuşunu yapmaya karar verdi. Rasıt mahalline 60 kiloluk bir kum çuvalı koydurtarak havalandı. 180 km hıza ulaşarak İzmir semalarında yaklaşık 15 dakika tecrübe uçuşu yaptı ve salimen yere indi. Öğrencileri ve askerler tarafından tezahüratlarla karşılansa da daha tam sevinemeden Muzaffer Ergüder’in kendisi hakkında izinsiz uçuş yapmaktan 15 gün hapis cezası verdiğini öğrendi. Onca hizmeti unutulmuş, tebrik edileceğine cezalandırılmıştı. Bunu hazmedemeyen Vecihi Bey hava kuvvetlerindeki görevlerinden istifa etti. Müdürü Hasan İskender Bey istifasını geri almasını rica edince Muzaffer Ergüder’in yanına giderek istifasını geri almak istedi. Yine hak etmediği bir muamele ile karşılaşınca askerlik hayatına dönmemek üzere son verecekti ne yazık ki.
Muzaffer Ergüder, Vecihi Bey’in istifasını geri almasını engellemekle kalmamış, Millî Savunma Bakanlığı’na gönderdiği telgrafla görevini terk ederek kaçtığı gibi bir haksız isnatta bulunmuştu. Fakat Milli Savunma Bakanlığı Muzaffer Ergüder’e, Vecihi Bey’in böyle bir isnadın muhatabı olamayacağı dair cevabını verdi.
Vecihi Bey için artık askerlik dönemi sona ermişti. Bundan sonra memleketine sivil olarak hizmet etmeye devam edecekti. Ancak işin acı tarafı, memleketine uzun savaş yılları boyunca hizmet etmiş kahraman bir gazi pilotumuz, gereksiz bürokratik işlemler yüzünden ordudan uzaklaştırılmıştı. Üstelik Vecihi Bey ülkemizde uçak inşa eden ilk kişiydi. Amacı ihtiyacımız olan askerî ve sivil uçakların ülkemizde üretilmesiydi. Bu açıdan Vecihi K VI uçağı bir milat olabilirdi.
Türk Hava Kurumu’nun 1925 senesinde kurulmasının ardından kurumun ilk başkanı olan Cevat Abbas Gürer Bey ordudan yeni ayrılmış olan Vecihi Hürkuş’a kurumda görev verdi. Bu yeni görev Vecihi Bey için havacılık açısından yeni bir hizmet kapısı oldu. Fakat aklı, inşa ettiği Vecihi K VI uçağında kalmıştı. İnşa ettiği uçakla ilgili durumu Cevat Abbas Bey’e anlattı. O da 17 Mart 1925 tarihli bir yazıyla dönemin Başbakanı İsmet (Paşa)’dan Vecihi K VI uçağını Türk Hava Kurumu’nda kullanılmak üzere talep etti. İnönü bu yazıyı “Lütfen alâkadârâne nazar-ı dikkate alınması ricası” notuyla Milli Savunma Bakanlığı’na gönderdi. Fakat Milli Savunma Bakanlığı hangarda atıl bir şekilde duran Vecihi K VI uçağının Türk Hava Kurumu’na vermeyi reddetti. Bir kez daha, ilk uçağımızı üreten Vecihi Bey ödüllendirileceğine adeta cezalandırılıyordu. Onca emekle inşa edilen ilk millî uçağımız, işte böyle, tuhaf bir inatla çürümeye terk edildi.
Kaynakça:
Arif Emre Gündüz, “Millî Mücadele’ye Destek için Maltepe’den Uçak Kaçırılmış”, Derin Tarih, Sayı: 75, Haziran 2018.
Arif Emre Gündüz, Türk Kartallarının Doğuşu – Osmanlı’da Havacılığın Kısa Tarihi, Ketebe Yayınları, İstanbul 2018.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri, Belge Nu: 30-10-0-0 / 60 - 403 – 5 - 1
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri, Belge no: 30-10-0-0 / 60 - 403 – 5 - 2
Vecihi Hürkuş, Bir Tayyarecinin Anıları, YKY, 2018.