Fâtih'in beyin takımı

Fâtih Sultan Mehmed
Fâtih Sultan Mehmed

Hâsılı her biri idarecilik alanında dehâ sahibi olan Fatih’in vezirlerinin, tabiri caizse beyin takımının onun sıradışı icraat ve fetihlerinde önemli katkılar sağladığı inkâr edilemez.

Prof. Dr. Abdülkadir Özcan

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi

Tarih Bölümü Öğretim Üyesi

_________________________________________

Osmanlıların kuruluş yıllarında vezir sayısı bir iken, devletin genişleyip teşkilâtlanmasıyla artmış ve birinci vezire veziriazam denilmiştir. İlk vezirlerin İslâm hukukunu bilen ulema kökenlilerden olduğu dikkat çeker. 1385-1453 arasında ise vezirlik ağırlıklı olarak ilmiye kökenli Çandarlı ailesinin elinde kalmış ve bu aileden tam beş veziriazam çıkmıştır.

Çandarlı Halil Paşa II. Murad’ın son veziriazamı olup yaklaşık 15 yıl kadar bu görevde bulunmuştu. II. Mehmed’in ilk saltanatında (1444-46) ve ikinci cülûsunda (1451) başvezirlik makamında idi.

İlk iki yıllık saltanatında genç padişahı destekleyen devşirme kökenli vezirlerle Halil Paşa arasındaki çekişmede Çandarlı galip gelmiş ve çocuk padişah Manisa’ya gönderilmiş, Sultan Murad tekrar tahta oturmuştu. II. Mehmed’in 1451 yılındaki kesin cülûsundan sonra iki yıl kadar daha görevde bırakılan bu güçlü vezirin İstanbul’un fethinden sonra başına gelenler malum.

Divan-ı Hümayûn’a kendi destekçileri Şehabeddin ve Zağanos Paşaları üye yapan II. Mehmed, Halil Paşa’nın yeniçeri üzerindeki nüfuzunu kırmak için ocak düzeninde değişiklik yapmış, fethin ardından da onu idam ettirmişti.

Son iki yıllık sadrazamlık döneminde yeni bir Haçlı seferi tehdidine karşı tedbirli bir siyaset izlemek isteyen ve İstanbul kuşatmasına muhalefet eden Çandarlı’ya karşı Zağanos Paşa ile ulemadan Akşemseddin ve Molla Güranî’nin teşvikleriyle fetih gerçekleşmiş, bu da Halil Paşa’nın sonunun başlangıcı olmuştu.

Fetihten sonra hakkında çıkarılan rüşvet iddialarıyla bazı tertipli sözler, özellikle genç padişahın 1446’da tahttan indirilmesinde çevirdiği dolaplar yüzünden tutuklanan Paşa, 40 gün sonra Edirne’de siyaseten katlolunmuş (10 Temmuz 1453) ve büyük serveti müsadere edilmişti. Bu hadise Osmanlı tarihinde bir ilktir.

İznik’te bir imareti bulunan Halil Paşa, oğlu İbrahim Paşa tarafından buradaki türbesine defnedilmişti. Halil Paşa’nın Ege Denizi’nde Çandarlı Körfezi’nde yaptırdığı bir de kalesi vardır.

Çandarlı Halil Paşa’nın idamından sonra kul sisteminin gereği olarak vezirlik makamına devşirme kökenliler getirilmeye başlanmıştı. Bu, Osmanlı idare tarihinde çok önemli bir değişim olup Fatih’in şahsında Osmanlı merkeziyetçi yönetiminin oluşmasında etkisi büyük olmuştur.

Kul asıllı vezirlerle Enderun’un teşkilâtlanması Fatih zamanında gerçekleşti. Bu padişah sınır boylarında başına buyruk hareket etmeye alışmış ünlü akıncı beylerini kendine bağlı bu kul vezirlerle hizaya getirdi. Böylece sonraki yıllarda yer yer Türk asıllı vezirler görülse de, bu unvan genelde devşirme kökenlilere verilmiştir. Hatta kendisine vezirlik teklif edilen Molla Güranî’nin, “O makam benim şanıma münasip değildir. Bana gerekmez. Harem-i Hâs’ta yetişen kullara verilegelmiştir” dediği nakledilir (Mecdî, s. 104).

Gerçekten Kanuni devrinin ünlü nişancısı Feridun Ahmed Bey de Nüzhet-i Esrâr adlı eserinde “Kul huddâm-ı saltanattır. Sadâkat ve raiyyet bunlardadır” derken (Münşeât, s. 246) yüksek rütbeli devlet görevlerine başkalarının getirilmesini istemez görünmektedir.

Çandarlı Halil Paşa’dan sonra sadrazamlık makamına İshak Paşa’nın mı, Mahmud Paşa’nın mı getirildiği tartışmalıdır. Rum tarihçisi olup Fatih döneminin tarihini yazan Kritovulos, İshak Paşa’nın tayin edildiğini belirtir. Ancak bu atamanın vekâleten olması daha muhtemeldir.

O dönemde yaşamış İshak adında birkaç vezirin varlığı bilinmektedir. Bunlardan biri Türk asıllı olup İnegöllüdür. Bu İshak Paşa’nın hayatının ilk yılları hakkında bilgi yoktur. Ancak 1463-64 yıllarında Anadolu beylerbeyi olduğu kesin gibidir. Daha sonra hangi görevlerde bulunduğu bilinmemektedir.

Amasya Tarihi müellifi onun bir süre sonra üçüncü vezirliğe, 1469-70’te ise veziriazamlığa getirildiğini ve bu sıfatla Ereğli ve Aksaray’ı zapt ettiğini yazar. Bu bilgi Oruç bin Âdil tarafından doğrulanırsa da Oruç Bey hangi İshak Paşa olduğunu açıklığa kavuşturmaz. Bu Türk asıllı İshak Paşa 1471 veya ertesi yıl sadrazamlıktan alınmış ve yerine ikinci defa Mahmud Paşa getirilmiştir.

Hüseyin Hüsameddin onun yerine veziriazamlığa Sarı lakaplı bir başka İshak Paşa’nın getirildiğini belirtir. İnegöllü İshak Paşa 1481’de Fatih’in vefatı sırasında İstanbul muhafızlığı görevinde bulunuyordu. Veziriazamlık makamına ikinci getirilişi 21 Mayıs 1481’de gerçekleşmiş, böylece II. Bayezid’in ilk sadrazamı olmuştur.

Kul kökenli vezirlerin ilki Mahmud Paşa’dır. Slav veya Rum kökenli olduğu rivayet edilir. 1427’de esir alınmış, Edirne Sarayı’nda bir süre eğitim görmüş, İstanbul kuşatmasında görev almış ve 1454’te Zağanos Paşa’nın yerine vezirliğe getirilmişti.

» Afyon’da İmaret Camii adıyla da bilinen Gedik Ahmed Paşa Camii
» Afyon’da İmaret Camii adıyla da bilinen Gedik Ahmed Paşa Camii

“Veli” Mahmud Paşa

1456’da Rumeli beylerbeyliğini de uhdesine alan Mahmud Paşa, aynı sene içinde veziriazamlığa yükseltilmişti. Bu sıfatla Sırbistan harekâtına girişmiş, başta Semendire olmak üzere bazı şehirlerin alınmasında etkili olmuştu.

1460’ta Fatih’in yanında Mora seferine katılan Mahmud Paşa ertesi yıl Trabzon seferinde başarılı icraatlarda bulunmuştu. Ezcümle Amasra ve Sinop’un zaptında etkili olmuş; teyzezadesi Georgios Amiroutzes’in aracılığıyla Trabzon’un teslim yoluyla alınmasında önemli rol oynamıştı.

Ayrıca 1462 Eflak seferine katılmış, aynı yıl Midilli’nin fethini gerçekleştirmişti. Ertesi yıl padişahla birlikte Bosna seferine çıkan Mahmud Paşa daha sonra Mora’ya, ardından Macaristan ve Arnavutluk seferlerine gönderilmişti. Bosna Kralı Stephan’ın katli meselesinde Fatih’le fikir ayrılığına düşmesi rakipleri tarafından kullanılmıştı.

1467-68’de Fatih’le birlikte Karaman seferine gitti ve bazı kalelerin ele geçirilmesinde etkili oldu. Ancak daha önce Bosna kralının katli meselesine, bazı ailelere toleranslı davranma gibi suçlamalar da eklenince, özellikle Rum Mehmed Paşa’nın entrikasıyla veziriazamlıktan alınarak yerine bu rakibi getirildi. Azlinin eski Türk geleneğine uygun olarak çadırının başına yıkılması şeklinde olması ilgi çekicidir.

1470’de donanmanın başına getirilen Mahmud Paşa, Eğriboz adasının fethinde önemli rol oynadı. 1472’de ikinci defa getirildiği veziriazamlığı esnasında padişahla birlikte Otlukbeli Savaşı’nın (1473) kazanılmasında etkili olduysa da, rakiplerinin aleyhte faaliyetleri yüzünden gözden düştü ve görevinden alındı. Görünürdeki sebep, mağlup Akkoyunlu ordusunun takip edilmemesi yolundaki fikridir.

Hasköy’deki çiftliğine çekilen Mahmud Paşa, Şehzade Mustafa’nın ölümü münasebetiyle padişahı taziye için İstanbul’a geldiyse de Sultan Fatih tarafından soğuk karşılandı. Bir süredir Şehzade Mustafa ile Mahmud Paşa’nın karısı arasında çıkan dedikodular yüzünden merhum şehzade ile arası açık olan, hatta güya onu zehirleten Mahmud Paşa’dan şüphelenen Fatih, rakiplerinin de gammazlamasıyla bu veziri önce bir süre Yedikule Hisarı’nda hapsettirmiş, ardından da siyaseten katletmiştir (17 Ağustos 1474).

Bazı kaynaklarda idam sebebi sadece Şehzade Mustafa meselesi değil, evvelce Bosna kralını affetmesi, Eflak beyini serbest bırakması, Dulkadiroğlu Şahsüvar Bey’i geri göndermesi, Karaman seferi sırasında İshak Bey’in kaçmasına fırsat vermesi, Otlukbeli Savaşı’nda mağlup edilen Uzun Hasan’ın takip edilmesine engel olması gösterilir.

Her şeye rağmen bazı kaynaklarda Fatih Sultan Mehmed’in onun sadrazamlığı döneminde rahat ettiği belirtilir. Naşı, İstanbul’da yaptırdığı caminin haziresine defnedilen Mahmud Paşa’nın adı günümüzde ucuzluğuyla ünlü çarşıyla bütünleşmiştir.

İlim ve sanat erbabını himayesiyle de bilinen Mahmud Paşa, halk tarafından çok sevilmiş ve kendisine “Velî” sıfatı verilmiştir. Fırsat buldukça haftada bir gün dönemin ileri gelen âlim ve şairlerini bir sofrada topladığı, nohut büyüklüğünde altınları nohutlu pilava karıştırarak sürpriz ikramlarda bulunduğu rivayet edilir.

Dönemin ünlü mutasavvıfı Eşrefoğlu Rumî’ye intisabı bulunan ve II. Mehmed’in Hurufîliğe duyduğu ilgiyi önlemede etkili olan Mahmud Paşa adına birçok eser yazılmış ve kendisine ithaf edilmiştir. Bu cümleden olarak dönemin ünlü tarihçisi ve diplomatı Şükrullah Şirvanî Behcetü’t-tevârîh’ini, Enverî Düsturnâme’sini, Abdürrahim Karahisarî Vahdetnâme’sini onun adına kaleme almışlar ve ondan lütuf görmüşlerdir. Musannifek Alâeddin Tusî Tuhfe-i Mahmudiyye adıyla yazdığı eseri ona sunmuştur.

Kendisi de iyi bir şair olan Mahmud Paşa şiirlerinde “Adnî” mahlasını kullanmıştır. Ancak nesrinin nazımdan daha kuvvetli olduğu nakledilir. Daha sonra adına yazılan Menâkıbnâme-i Mahmud Paşa-yı Velî adlı eser birkaç defa yayımlanmış ve üzerinde yüksek lisans tezi yapılmıştır.

Mahmud Paşa cami, türbe, hamam, mahkeme, medrese, mektep, imaret, kütüphane, çeşme, han, tekke ve 265 dükkândan oluşan İstanbul’daki külliyesinden başka Ankara’da günümüzde Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak kullanılan bedesten ile bir mescid ve han, Bursa’da kervansaray ve mescid, Edirne’de cami, Hasköy’de hamam ve medrese, Sofya’da cami, sebil, medrese ve han inşa ettirmiş; bu tesisleri için yüksek gelir kaynakları vakfetmiştir.

» İmparator’un vezirleri: Osmanlı sarayına gelen elçilerin onuruna verilen ve veziriazam ile diğer vezirlerin katıldığı yemeklerden birini tasvir eden çizimde bir renk cümbüşü göze çarpıyor.
» İmparator’un vezirleri: Osmanlı sarayına gelen elçilerin onuruna verilen ve veziriazam ile diğer vezirlerin katıldığı yemeklerden birini tasvir eden çizimde bir renk cümbüşü göze çarpıyor.

Paşaların rekâbeti

Fatih döneminin üçüncü kul kökenli veziri Rum Mehmed Paşa’dır. İstanbul’un fethi esnasında esir düşen Rum soylularından olduğu, Enderun’a alınarak burada yetiştirildiği kabul edilir.

Fatih Sultan Mehmed’in 1466 Arnavutluk seferinde padişahla birlikte olan ve onun güvenini kazanan Mehmed Paşa, döndükten sonra ikinci vezirliğe getirilmiştir. Bir süredir Mahmud Paşa ile aralarında rekâbet vardı. 1468 Karaman seferi sonrasında buradan birkaç yüz haneyi İstanbul’a zorunlu tehcir sırasında Mahmud Paşa’nın yumuşak davrandığını belirterek onu padişahın gözünden düşürmeyi, bir süre sonra da sadrazamlıktan azlettirmeyi başardı. Daha sonra kendisine verilen görevi esnasında oldukça acımasız davranması ise başta Aşıkpaşazade olmak üzere bazı Osmanlı tarihçileri tarafından eleştirilir.

Mahmud Paşa’dan sonra veziriazamlık makamına Rum Mehmed veya İshak paşalardan hangisinin getirildiği tartışmalıysa da ikincisinin bu görevde bulunmuş olma ihtimali daha kuvvetlidir.

1469 veya ertesi yıl Şehzade Mustafa’nın lalası olarak Karaman’a gönderilen Mehmed Paşa bu defa Mut Kalesi’ni tahrip etmiştir. 1470 yılında Eğriboz’un fethinde etkili olmuş, aynı yıl içinde üçüncü defa Karaman’a gönderilmiş, bu defa Larende ve Ereğli’yi tahrip ederek Torosların kuzey tarafındaki Karamanoğlu topraklarını ele geçirmiştir. Ancak güneye yönelince Varsak Türkmenlerinin tuzağına düşmüş, canını zor kurtarmış ve Alanya’yı almaktan vazgeçmiştir. Bu gelişmede eşinin Alanya Beyi Kılıçarslan’ın kız kardeşi olmasının etkili olduğu söylenir.

1471’de Veziriazam İshak Paşa, Karamanoğlu Kasım Bey’e karşı başarılı olamayınca makamından alınmış ve yerine Rum Mehmed Paşa getirilmiştir. Ancak Karamanoğulları Beyliği’ni himayesine alan Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın Tokat’ı tahrip etmesi üzerine durumu sarsılan Mehmed Paşa görevinden alınmış ve bir süre sonra da siyaseten katledilmiştir.

Öldürülmesinde rakipleri Mahmud ve Karamanî Mehmed paşaların rolü büyüktür. Naşı Üsküdar’daki türbesinde defnedilmiştir. Özellikle Karaman ilindeki icraatlarını ağır bir dille eleştiren Aşıkpaşazade ölümü için “İt gibi boğdular” ifadesini kullanır.

Osmanlı Devleti’nde mukataa veya iltizam vergi sistemini ilk uygulayan vezirin Rum Mehmed Paşa olduğu nakledilir. Üsküdar’da cami, medrese, hamam, imaret ve türbeden oluşan külliyesi vardır. Buranın vakıf gelirleri için İstanbul’da han ve dükkânlar ile Manisa’da bedesten yaptırdığı bilinir. Günümüzde sadece cami ve türbe ayaktadır. Üsküdar’ın şenlenmesi için yaptırılan ilk sosyal tesis olan bu külliyesinden başka Tire’de bir cami, han ve türbe yaptırdığı da bilinmektedir.

Adriyatik’te bir Osmanlı

Alanya, Kırım ve Otranto Fatihi olarak bilinen Gedik Ahmed Paşa, muhtemelen Sırp, Rum veya Arnavut kökenli olup II. Murad zamanında saraya girdi ve burada eğitim aldı. Dış hizmete çıkması II. Mehmed döneminde oldu ve 1461 yılında Amasra, Sinop ve Trabzon fetihlerinde bulundu, Koyunluhisar’ın zaptında önemli rol oynadı. 1462 yılında İshak Paşa’nın yerine Anadolu beylerbeyliği görevine getirildi ve asıl şöhretini 1469 yılında Konya Ereğlisi ile Aksaray’ın Osmanlı idaresine girmesinde gösterdiği başarılarla elde etti.

Bu arada Fatih’in oğlu Şehzade Mustafa’yı eyalet haline getirilen Karaman valisi olarak Konya’ya yerleştirdi ve bir süre ona atabeylik yaptı. 1470 yılında Eğriboz seferine katıldı ve bu adanın fethindeki etkisinin de katkısıyla vezirliğe yükseltildi.

Ertesi yıl Alanya, 1472’de İçel, Silifke, Mokan, Gorigos da denilen Kızkalesi, Gülek ve Lülye’yi Osmanlı topraklarına kattı. Akkoyunlu desteğindeki Karamanoğlu Pir Ahmed ve Kasım beyleri bozguna uğrattı. 1473 Otlukbeli Savaşı’nın kazanılmasında önemli rol oynadı. Bu muharebe sırasında beceriksizliğini yüzüne vurduğu Şehzade Bayezid (II) ile aralarında sert bir tartışma geçti; bu olay 1482’deki idamında etkili olacaktır.

Daha sonra Karaman valiliğine getirilen Şehzade Cem’e de atabeylik yapan Gedik Ahmed Paşa, 1474 yılında Mahmud Paşa’nın yerine veziriazamlığa getirildi. Bu sıfatla gittiği Karaman ve İçel yörelerinde Ermenek, Manyan ve Silifke’yi tekrar Osmanlı idaresi altına soktu.

1475 yılında donanmayla gittiği Kırım seferinde Kefe, Sudak gibi Ceneviz kolonileri ile Azak’ı alarak Kırım Hanlığı’nı Osmanlı Devleti’ne bağladı. Kefe’de Cenevizliler tarafından zindana atılan Mengli Giray’ı kurtararak onu Osmanlı himayesini tanıma hususunda ikna etti.

Bu önemli başarılarıyla gururu artan Gedik Ahmed Paşa, yavaş yavaş Fatih’in gözünden düşmeye başladı. 1477 yılında Arnavutluk’ta İşkodra kalesine sefere çıkma işini üstlenmekten kaçınması görevden alınıp Rumelihisarı’nda hapsedilmesine sebep oldu. Ertesi yıl affedilerek serbest bırakıldı, önce kaptanıderyalığa, ardından Selanik ve Avlonya sancak beyliklerine getirildi.

1479’da Adriyatik Denizi’ndeki Zanta, Kefalonya ve Ayamavra adalarını fethetti. Bu zaferi İtalya fethinin ilk adımları olmuştur.

1480’de Fatih tarafından Güney İtalya’ya gönderilen Gedik Ahmed Paşa, Ağustos ayında Napoli Krallığı’na bağlı Otranto’yu fethetti ve burayı üs edindi. İtalya yarımadasında gerçekleştireceği yeni fetihler için asker, donanma ve mühimmat hazırlıkları için Avlonya’da beklerken padişahın vefat haberini alması üzerine bu planını uygulayamamıştır. Yeni padişahtan bu talepleri karşılığında olumsuz cevap alması ve merkeze çağrılması üzerine İtalya fethi yarım kalmış, bir süre sonra Otranto muhafazasındaki Osmanlı askerleri de kılıçtan geçirilmiştir.

Diktatör bir vezir

Sultan Bayezid’in, kardeşi Cem’le yaptığı mücadeleler sırasında Bayezid yanlısı kayınpederi İshak Paşa’ya rağmen konumunu net bir şekilde ortaya koymadı. Yenişehir ovasında yapılan savaşın Bayezid lehinde sonuçlanmasında etkili olduysa da Cem’i Konya Ereğlisi’ne kadar takip etmesi fakat yakalamaması aleyhine oldu.

Rakipleri tarafından Cem taraftarı olmakla itham edilince hapsedildi. Ancak yeniçerilerin tepkisi üzerine serbest bırakıldı ve vezirliği iade edildi. O sırada Karaman’da çıkan kargaşayı bastırma göreviyle orada bulunan Şehzade Abdullah’a yardım için gönderildiğinde oğlunu rehin olarak sarayda bırakması ilginçtir.

Karaman isyanını bastırmakta pek başarılı olamayan Ahmed Paşa, kışı orada geçirdi. Suriye taraflarına kaçan Karamanoğlu Kasım Bey’in, Mısır’da bulunan Cem Sultan’ı Gedik Ahmed Paşa adına yazdığı mektupla Anadolu’ya davet etmesi II. Bayezid’in şüphelerini daha da arttırmıştı. 1482’de Ankara Sancak Beyi Mehmed’in Gedik Paşa’nın yanından kaçıp Cem’in yanına gitmesi bardağı taşıran son damla oldu.

Cem’in yenilip bu defa Rodos şövalyelerine sığınmasının ardından onlarla görüşmekle görevlendirildi, bu hususta başarılı olmayınca Edirne’de Yeni Saray’da davet edildiği ziyafetin sonrasında sırtına teamülün aksine siyah bir kaftan giydirilerek siyaseten idam edildi (Aralık 1482).

Bu hadisenin ardından II. Bayezid, Bostancıbaşı İskender Ağa’ya gönderdiği ve günümüze de ulaşan “biti”sinde Gedik’in tepelenmesinden bahisle Cem’in oğlu Oğuzhan’ın da katlini emretmiştir. Osmanlı Devleti’nin en ünlü askerî dehalarından olan bu mağrur paşanın naşı Edirne’de Sarıca Paşa Camii civarında defnedilmiştir.

Tarihlerde sert mizaçlı, hatta diktatör olarak anılan Gedik Ahmed Paşa’nın 1470’li yıllarda Afyon’da yaptırdığı cami, sıbyan mektebi ve hamamdan oluşan külliyesi hâlâ faaliyettedir. İstanbul’da inşa ettirdiği ve işlevini devam ettirmekte olan ünlü hamamı ve dükkânlarının bulunduğu yer Gedikpaşa Mahallesi ve semti olarak varlığını sürdürmektedir.

Bu eserlerden başka Ladik’te mescid ve köprü, Kütahya’da mektep ve arasta, Beküs köyünde mektep, Sırbistan’da Vranye (İvranye)’de cami yaptırmış, Konya’daki Mevlevî dergâhını ise tamir ettirmiştir.

» Üsküdar’daki Rum Mehmed Paşa Camii
» Üsküdar’daki Rum Mehmed Paşa Camii

“Kardeş katli” onun fikriydi

İlk toprak reformcusu ve teşkilâtçı veziriazam olan Karamanî Mehmed Paşa Konya’da dünyaya geldi. Mevlana’nın soyundan gelir. Babası buradaki Mevlevî dergâhının postnişini Arif Çelebi olup Sıddıkî nisbesinden Hz. Ebûbekir soyundan geldiği rivayet edilir. Eğitimine Konya’da başlayan Mehmed Çelebi Osmanlı ülkesine gelerek medreseyi bitirdi.

Mahmud Paşa’nın himayesinde önce onun yaptırdığı medresede bir süre müderrislik yaptı, ardından Divan kâtibi oldu. Hamisinin sevkiyle 1464’te nişancılığa getirilerek uzun süre bu görevde bulundu ve hep “Nişancı” unvanıyla anıldı. 1470’lerin başında vezirlik verilen Mehmed Paşa, 1478 yılında veziriazamlığa getirildi.

Sadrazamlık döneminin önemli icraatları arasında devletin teşkilatlandırılması öne çıkar. Bilhassa Kanunnâme-i Osmaniyân veya Kanunname-i Âl-i Osman adlı eserde devlet ileri gelenlerinin protokoldeki yerleri, kadıların dereceleri, divan ve saray teşkilâtı net bir şekilde ele alınmıştır.

Nizâm-ı âlem için kardeş katline cevaz veren maddenin de onun fikriyle Kanunname’de yer aldığı söylenebilir. Yine sadareti zamanında kadıasker sayısı ikiye çıkarılarak Rumeli ve Anadolu kazaskerlikleri kuruldu. Devlet maliyesinin başı olan defterdarlık da onun döneminde bağımsız hale geldi.

Bir başka önemli icraatı, devlet gelirlerini artırmak ve asker ihtiyacını karşılamak için binlerce vakıf ve mülk araziyi mirîleştirmesi (devletleştirmesi), adeta bir toprak reformu yapmasıdır. Amacı, genişleyen devletin timarlı sipahi sayısını arttırmaktı. Ancak bu icraatı Âşıkpaşazade tarafından sert bir dille eleştirilir. Ayrıca dönemin uleması da bu icraatını beğenmez.

Devrin kaynaklarından anlaşıldığı kadarıyla Fatih’in büyük teveccühüne mazhar olan Mehmed Paşa için Kıvamî “Sultân-ı âlemin huzurunda bir sözü iki olmazdı. Sultân-ı âlem kendini, memleketi ona teslim eylemişti” derken; Kemalpaşazade, “Şehriyâr-ı cihânın inân-ı ihtiyârı onun elinde olmağın çok bid’at vaz etmişti” der.

Fatih’in Mısır seferi esnasında Gebze yakınlarında vefatı üzerine Cem’in tahta çıkması için elinden geleni yaptı. Daha Kanunname’nin hazırlıkları sırasında koydurduğu bir madde ile bu şehzadenin cülûsunu istiyordu. Ancak Bayezid’in tahta geçmesine engel olamamıştır. Zira Cem Sultan’a gönderdiği haberci Bayezid’in adamlarınca yakalanmıştı.

Fatih’in ölümü asker tarafından duyulunca yeniçerilerce divanhanesi basılarak feci şekilde öldürülen Mehmed Paşa’nın kesik başı günlerce bir sırığın ucunda sokaklarda dolaştırıldı. Daha sonra nisbesinden adını alan Nişancı mahallesindeki caminin haziresine defnedildi.

Tasavvuf ehlini, ilim adamlarını ve şairleri himaye eden Mehmed Paşa bunlardan Musannifek Alâeddin Ali eş-Şahrûdî ile Alâeddin Ali et-Tûsî’yi kendisine hoca yapmış, Musannifek’in kızıyla evlenmiştir. Dönemin ünlü mutasavvıfı Şeyh Vefa’nın İstanbul’a gelmesi ve Fatih’le tanışması Mehmed Paşa’nın aracılığıyla olmuştur.

Aynı şekilde Mevlana neslinden akrabalarının İstanbul’a gelmelerini sağlamıştır. Çevresinde bir ilim halkası oluşturan Mehmed Paşa ilim adamlarına çeşitli konularda tartışmalar yaptırır, kendisi de bunlara katılırdı.

Çıkmasına ön ayak olduğu yasalar ve yaptığı uygulamalardan da anlaşılacağı üzere yenilikçi ve teşkilâtçı bir veziriazam olan Karamanî Mehmed Paşa, bu yüzden başta Âşıkpaşazade olmak üzere Kıvamî ve İbn Kemal gibi tarihçiler tarafından eleştirilmiştir.

İstanbul Kumkapı’da kendi adıyla anılan cami ile çifte hamam, zaviye ve medrese yaptırmıştır. Aynı semtte bir de mescidinin bulunduğu nakledilir. Yazdığı Arapça Tevârîhü’s-selâtîni’l-Osmâniyye’si önce Mükrimin Halil Yinanç tarafından kısaltılarak, daha sonra İbrahim Hakkı Konyalı tarafından Osmanlı Sultanları Tarihi adıyla Türkçeye çevrilerek neşredilmiştir (İstanbul 1949). Şiir ve nesirde başarılı olan Mehmed Paşa’nın bazı mektup ve şiirleri çeşitli mecmualarda yer almaktadır. “Nişânî” mahlasını kullanmıştır.

Hâsılı her biri idarecilik alanında dehâ sahibi olan Fatih’in vezirlerinin, tabiri caizse beyin takımının onun sıradışı icraat ve fetihlerinde önemli katkılar sağladığı inkâr edilemez.