Hürrem Sultan'ın ataları Ukrayna'yı nasıl inşa etti?

» Çar’ın Sivastopol gayreti: Rusya, Kiev’de küçük bir knezlik (beylik) olarak kurulmasının ardından hızlı bir yükseliş süreciyle büyük bir imparatorluk haline geldi. Moskova başkentliğinde Çarlık Rusya’sı Kiev’e de hükmediyordu.  Batılı devletler ile Rus Çarı’nın yolu çıkar çatışması sebebiyle Kırım’da kesişti. Fransa, İngiltere ve Osmanlı Devleti Çar’ın ordularının daha fazla ilerlemesine dur demek için Kırım’da savaşa tutuştu. Yukarıda görülen Vasili Igoreviç Nesterenko’ya ait resim Rusların Sivastopol savunmasını anlatıyor ve tabiatıyla propaganda kokuyor.
» Çar’ın Sivastopol gayreti: Rusya, Kiev’de küçük bir knezlik (beylik) olarak kurulmasının ardından hızlı bir yükseliş süreciyle büyük bir imparatorluk haline geldi. Moskova başkentliğinde Çarlık Rusya’sı Kiev’e de hükmediyordu. Batılı devletler ile Rus Çarı’nın yolu çıkar çatışması sebebiyle Kırım’da kesişti. Fransa, İngiltere ve Osmanlı Devleti Çar’ın ordularının daha fazla ilerlemesine dur demek için Kırım’da savaşa tutuştu. Yukarıda görülen Vasili Igoreviç Nesterenko’ya ait resim Rusların Sivastopol savunmasını anlatıyor ve tabiatıyla propaganda kokuyor.

17. yüzyıl Polonya’sında birçok Yahudi bulunuyordu ve bunlar zaman zaman Khmelnitsky’nin hedefi oluyorlardı. Ancak Khmelnitsky yükselişte olan Rus İmparatorluğu’nun desteğiyle bağımsızlığını elde etmişti. Bu tarih itibarıyla Kazaklarda bağımsızlık ateşi bir tür gelenek halini almıştı.

Norman Stone
____________________________________________

Çarlık Rusya’sının dış politikada yapmış olduğu en büyük hata neydi? 3. Petro’nun 1762 yılındaki Büyük Frederick’in egemenliğindeki Prusya’nın varlığına göz yumması, Kırım Savaşı sırasında İngiltere’nin tahrik edilmesi ve Almanya’nın 1914’teki meydan okuyuşuna karşı konulması gibi uzun ve birbiriyle çekişmeli bir olaylar dizisiyle karşı karşıyayız. Bu olaylar zincirine verilebilecek pek çok cevap mümkün. Soljenitsin bu hususta yaratıcı bir cevap ileri sürüyor: Güneydoğu Polonya’nın 1815’te Avusturya İmparatorluğu’na geri verilmesi. Ancak bu fikri sadece üst düzey uzmanlar anlayabilir.

Soljenitsin burada Ukrayna milliyetçiliğine atıfta bulunuyor. Ukrayna milliyetçiliğinin kalbi Çar I. Alexander’ın Avusturyalılara geri verdiği Polonya’nın bir bölümünü oluşturan topraklardı. Kendine ait bir kilise tarafından desteklenen bu milliyetçilik bizzat Rusya’nın varlığına yöneltilmiş en büyük tehditti. Ukrayna yalnızca Rusya’nın tarihsel sürecinin bir parçası değildi; Moskova’nın ilkel bir yarı-Fin karakolu olduğu dönemde bizzat Rusya’nın kendisidir.

Kiev Rusya’dır ve Bizans’tan başta Hıristiyanlık olmak üzere pek çok şeyi almıştır. Ancak Kiev’de kurulan devlet yıkılmış, ardından önce Polonya’nın, sonra da 17. yüzyılda Moskof’un himayesine girmişti. Bunun yanında Ukrayna toprak ve hammadde bakımından son derece zengindi. Rusya’nın tahıl ihracatı ile Donets üzerinden gerçekleşen ve Rus sanayisinin çalışmasını sağlayan kömür ve demir ticaretinin büyük bir bölümü Ukrayna tarafından gerçekleştiriliyordu.

Rusya Ukrayna ile bir Amerika’dır, fakat Ukrayna olmadan Rusya Kanada gibidir. Haliyle ayrılıkçı Ukrayna milliyetçiliği Rusya’ya yöneltilmiş öldürücü bir tehdittir.

Almanlar 1918’de uyduları konumundaki Ukrayna’yı kurarak bu silahı kullanmayı denediler. Yine 2. Dünya Savaşı’nda Almanlar Ukrayna’dan destek görmüşlerdi, üstelik Polonya düşmanı oldukları için de faydaları ikiye katlanmıştı. Sovyetler Birliği çöktüğünde yeni ve daha büyük bir Ukrayna hayat bulmuştu.

Soljenitsin ve birçok Rus için Ukrayna suni bir devlettir, çünkü Ruslar için Ukraynalılar kendileriyle aynıdır. Ukraynalılar farklı bir aksanla konuşuyor, belki kendilerine de ait bir lehçeleri de vardı, fakat en nihayetinde ikisi de aynı halktı.

Kiev özellikle Bulgakov ve Gogol gibi en büyük Rus yazarların memleketidir. İki halk arasında sayısız evlilik gerçekleşmiştir. Ukraynalılar ve Rusların o kadar çok doğal benzerlikleri vardı ki, iki grubu birbirinden ayırt etmek zordur. Peki hal böyleyken ayrılıkçı Ukrayna fikri nasıl ortaya çıkmıştı?

Soljenitsin’in bu soruya verdiği cevap gayet muazzam. 18. yüzyılda Güneydoğu Polonya’da Galiçya denilen vilayette nüfusun yaklaşık yarısı ne Polonya dilini biliyordu, ne de Polonyalılar gibi Roma Katolik Kilisesi’nin mensubuydu. Hürrem Sultan da muhtemelen bu halktandı. Bu topluluğa eski Latin dilinde ‘Rus’ manasına gelen ‘Ruten’ deniliyordu.

Vaktiyle Doğu Avrupa’nın süper gücü olan Polonya bugün başarısızlıkla adlandırdığımız bir devlete dönüşerek daha iyi örgütlenmiş komşuları tarafından ele geçirildi. Rusya, Ukrayna’nın büyük bir bölümünü ilhak etti ve bu bölgelerde çoğunlukla Ortodoks Rus halkı yaşıyordu. Ancak Avusturya İmparatorluğu doğu bölgesinde Rutenlerin yaşadığı Galiçya’yı topraklarına kattı. Burada Uniate adında bir de Ruten Kilisesi bulunmaktaydı fakat bu kilise Bizans Ortodoksları ile değil, Papa’nın önderliğinde Roma Devleti’yle birleşme fikrini benimsedi.

Uniate Kilisesi üyeleri Katolik kurallarına, özellikle rahiplerin iffetine dair kurallara uymak zorunda değildi ve kendilerine ait bir litürjileri mevcuttu. Galiçya’nın şehir ve kasabalarında yaşayan halk ve toprak sahipleri Polonyalı ve Katolikti, üstelik tüm Rutenleri geri kalmış görüyorlardı.

Ukraynalıların dilleri standart bir hal alarak gelişti ve –Kürtlerde olduğu gibi- birkaç kelimelik farklarla lehçeler halini aldı. Dağlık bölgelerde halkın yiyecek yetiştirmesi veya bulması son derece büyük bir sorundu. Halkın beslenmesi öylesine zayıftı ki, genç erkekler 20 yaşlarına bastığında hala sesleri kalınlaşmamış olduğu için askere alınmazlardı. Eğitim almış herhangi bir Ruten mutlaka Polonyalı ya da Alman-Avusturyalı olurdu. Alman milliyetçisi Prof. Konstantin Tomaszczuk buna bir örnekti.

19. yüzyılın sonlarında Avusturyalılar Galiçya Polonyalılarına önemli bir yetki tanımış, bu yetki de Rutenleri Katolik ve Polonyalı yapmak üzere kullanılmıştı. Bu yetki ters teperek karşı bir etki yaratmıştı. Bunun doğal sonucu olarak da Ruten milliyetçiliği ortaya çıkmış ve gelişmişti. Bu milliyetçiliğin elbette toplumsal bir boyutu da vardı, çünkü Rutenler köylü olarak değerlendiriliyorlardı ve 1848 yılına kadar hiçbir hakkı bulunmayan serflerden ibaretlerdi.

Küçük kentli aydınlar Büyük Ukrayna hayalini kurarken Rutenlerin kilisesi onlara bir sığınak sunuyordu. Avusturyalılar Polonya milliyetçiliğini daha kolay kontrol altında tutabilmek adına bu düş sahiplerine cesaret aşılıyorlardı, böylece doğu Galiçya’da Ruten milliyetçiliği ortaya çıktı.

Ukrayna milliyetçiliğinin tohumları

Rus Ukrayna’sı sınırı boyunca bu oluşuma karşı belirli bir sempati vardı, ancak bunun temelinde farklı bir sebep yatıyordu. Bu bölgede bir bütün halde başka bir gelenek de mevcuttu: Kazaklar. 17. yüzyılda Ukrayna’nın büyük bir kısmı sınırsız bozkır arazilerinden oluşuyordu. Polonyalılar, Ruslar ve Osmanlı İmparatorluğu’nca desteklenen Kırım Tatarları arasında bu sınırsız arazinin paylaşımına dair bir mücadele vardı. Bu mücadeleden kaçınan Kazaklar bir araya toplanarak Kiev’in güneyinde bulunan Dinyester nehri üzerinde yer alan Zaporezhe Kalesi’nde vahşi bir hayatı tercih ediyorlardı. (‘Kazak’ köken olarak Türkçe-Tatarca bir kelimedir.) 17. yüzyılda Polonyalılar Kazakları alt etmeyi başaramamış, liderleri Bogdan Khmelnitsky’nin Ukrayna mitolojisinde ‘Cesur Yürek’ benzeri bir konumu olmuştu. 1657’de ölen Khmelnitsky’nin heykelleri bu bölgede sıkılıkla görülebilir.

» Alexander Soljenitsin
» Alexander Soljenitsin

17. yüzyıl Polonya’sında birçok Yahudi bulunuyordu ve bunlar zaman zaman Khmelnitsky’nin hedefi oluyorlardı. Ancak Khmelnitsky yükselişte olan Rus İmparatorluğu’nun desteğiyle bağımsızlığını elde etmişti. Bu tarih itibarıyla Kazaklarda bağımsızlık ateşi bir tür gelenek halini almıştı.

Zaman zaman Polonya sınırında yeşeren Ruten milliyetçiliğinin gölgesinde kalmış olsa da Kazaklar çoğunlukla Çarlık Rusya’sına entegre olarak Çar’ın en kuvvetli süvari birliğini teşkil ediyorlardı, hatta benzer durum Tatar tugayları için de geçerli olmuştu.

Kazak geleneği günümüz Ukrayna’sında saygın bir yere sahip, ancak Batı Ukrayna milliyetçiliğinden farklı bir konumdadır, çünkü bu noktada dinî bir mesele söz konusudur. Uniate Kilisesi mensupları Rusya Ukrayna’sında güçlü bir konuma sahip değillerdi. Ancak başta Odesa ve Kiev olmak üzere birçok şehirde Rusça konuşuluyordu. Dolayısıyla burada Ukrayna milliyetçiliğinin gelişmesi oldukça zor görünüyordu. Ukrayna’nın sembol isimlerinden Taras Şevçenko gibi isimlerin her yerde heykellerinin bulunmasını romantik bir şahsiyet olması açısından ayrı tutarsak Ukrayna milliyetçiliği burada çok gelişme kaydedememişti.

Soljenitsin haklıydı: Ukrayna milliyetçiliğinin kalbi Batı’daydı. Hatta Ukrayna’nın millî marşı yeniden doğan Polonya’nın millî marşı ile büyük oranda benzerlik gösteriyordu: “Ukrayna daha ölmedi!” Kulağa geldiği kadar umutsuz değildi elbet, bir sonraki dizede “Biz hayatta oldukça” diyor.

» Kazak akıncılarından Sultan’a... 16. yüzyıl ortalarında Dinyeper nehri boyunda yaşayan Kazaklar Osmanlı’daki akıncı birlikleri gibi sınır boyundaki devletlere baskınlar şeklinde hücum ederek savaşıyorlardı. Yukarıda görülen “Osmanlı padişahına mektup yazan Zaporezhe Kazakları” adıyla bilinen meşhur tablo İlya Repin tarafından 1891 yılında tuvale aktarıldı.
» Kazak akıncılarından Sultan’a... 16. yüzyıl ortalarında Dinyeper nehri boyunda yaşayan Kazaklar Osmanlı’daki akıncı birlikleri gibi sınır boyundaki devletlere baskınlar şeklinde hücum ederek savaşıyorlardı. Yukarıda görülen “Osmanlı padişahına mektup yazan Zaporezhe Kazakları” adıyla bilinen meşhur tablo İlya Repin tarafından 1891 yılında tuvale aktarıldı.

Almanya’nın maşasıydı

Modern Ukrayna’nın devlet olarak ilk deneyimi ancak 1918’de ortaya çıktı. Rusya Ekim devrimi sonucu yıkıldığında her yerde milliyetçi hareketler başgöstermeye başlamıştı. Almanlar bu milliyetçi hareketleri işbirlikçi rejimler kurmak üzere kullandı. Bunların en büyüğü Ukrayna idi.

Mart ayında imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması’nda Rus Komünistler Ukrayna’nın ayrı bir devlet olduğunu kabul etmek zorunda kalmışlardı. Ancak Ukrayna çok açık bir biçimde Almanya’nın maşası durumundaydı ve son kertede Ukrayna milliyetçiliği şehirli bir aydın sınıfının dışına çıkmıyordu. Bu sınıf Avusturya Rutenya’sında kitlesel bir desteğe sahipti fakat Avusturyalılar onları kaybetmek istemiyordu. Almanlar da sakarlıklarıyla ön plana çıkarak kendi kukla hükümetlerini tutukladılar.

Sonunda Almanya devrildiğinde milliyetçiler kendilerine rol vermesi için yalnızca Polonyalılardan medet umuyordu ama Polonyalıların da bunu yapmaya pek niyetleri yoktu, çünkü Mayıs 1920’de bizzat kendileri Kiev’i işgal etmişler, daha sonra da Rus Bolşeviklere geri vermişlerdi. Bu zamandan itibaren Polonya-Ukrayna (Rutene) ilişkileri oldukça sancılı olmuştu. Nazi işgali sırasında bu ilişkiler iç savaşın en kanlı safhalarını meydana getirdi.

Ukrayna’nın Bolşeviklerin himayesi altında ayrı bir statüleri bulunuyordu. Bir süre kültür ve dillerinin gelişimine izin verildi. Daha sonra Stalin iktidara geldi ki, Stalin’in Ukrayna’nın kurucusu olarak anılmasını sağlayan bir dizi icraatı olmuştu. İlk olarak 1929’da köylülere tarımın kolektivizasyonunu emretmişti. Bu emir 10 milyon kişinin açlıktan ölmesine, milyonlarca insanın da gönderildikleri kamplarda hayatlarını kaybetmelerine sebep olmuştu.

Ukrayna milliyetçileri bu olayı bir soykırım girişimi olarak gördüler. Ayrıca bu olayı bir Yahudi suçu olarak gören anti-Semitler bir grup da oluşmuştu. Bunların dayanak noktası 1920’lerde Komünist Partisi’nde çok sayıda Yahudi’nin bulunmasıydı. Daha sonra Ukraynalı yazarlar yeniden yargılanmış ve Rusya yeniden yoğun bir şekilde teşvik edilmişti.

2. Dünya Savaşı’nda Naziler Ukrayna’yı işgal ettiğinde tıpkı 1918’de olduğu gibi ilk anda Almanya’nın bölgeyi yönetme konusunda oldukça etkisiz olduğu bir işbirliği mevcuttu. Ancak 1945’ten sonra Ukrayna Diasporası ABD ve Kanada’da güçlenmiş ve davalarına sadık kalmışlardı. 1991’de Kiev’deki eski Komünist önderler Sovyetler Birliği’nin yarattığı geniş sınırlarda (Kırım dahil) bağımsızlık mücadelesi veren Sovyet milliyetçi hareketine dahil olmuştu.

Günümüzdeki krizin yalnızca uzun ve savaşlarla dolu bir tarihin devamı olarak görülmesi pek muhtemeldir.