II. Abdülhamid ne zaman ve neden değişti?

II. Abdülhamid ne yaşadı da birden bambaşka bir kişiliğe bürünerek Yıldız Sarayı’ndan çıkmaz oldu? Ali Suavi Vak’ası ya da Çırağan Vak’ası olarak bilinen olay, Sultan Abdülhamid’in kişiliğinde bir dönüm noktası teşkil etmiş görünüyor.

söyleşir hatıralar, nerde o eski sen diye…

Bu şarkının sözleri tüm insanlar için geçerli. “Yaşarken oldu" der, değiştiğimizi kabul bile ederiz bazen. Ancak bazı değişimler büyük travmalardan sonra gelir. İşte, Sultan II. Abdülhamid'in kişiliğinde büyük bir dönüşüm yaratan o travmatik olay, Çırağan Vakası'dır.

Tahta çıktıktan sonra ilk mabeyn feriki olarak Abdülhamid'in en yakınında bulunan İngiliz Said Paşa'nın günlüğünde (Haz. Davut Erkan, İstanbul: Bengi, 2011) yeni padişahla ilgili ilk kayıtlar çok ilginçtir. Sultan Abdülhamid biraderleri Reşad, Kemaleddin ve Burhaneddin efendilerle beraber yemek yiyor ve uzun sohbetler ediyor. Cülustan 2 hafta sonra arabayla Bab-ı Seraskeri'ye giden Abdülhamid, kumandanların ve zabitlerin akşam yemeğine katılıyor; hatta sonra bir nutuk irade ediyor. Said Paşa'ya göre böyle bir şey daha önce duyulmamıştır, “Devlet-i Aliyye'de bir hükümdarın sairleriyle birlikte taam eylemesi bugün birinci kere vaki olmuştur." Cuma selamlıkları kâh Fındıklı'da, kâh Dolmabahçe'de, kâh Ayasofya'da, kâh Tophane'de, kâh Fatih'te, kâh Bayezid'de, kâh Mecidiye camilerinde icra ediliyor. Bu meyanda, ilk defa atlı arabayla selamlığa gidişi başlatan Abdülhamid'dir.

Padişah sık sık Pertev vapuruyla Karadeniz Boğazı'ndan birkaç mil dışarı açılıyor, Yalova tarafına gidiyor, küçük bir vapurla Küçükçekmece Gölü'nde geziyor, Beykoz'da oltayla lüfer balığı tutuyor. Ayazağa Çiftliği'nde, Kâğıthane Kasrı'nda geziniyor; hatta bir keresinde orada Martini Henry tüfeğiyle atışlar yaparak çevresindekilere nişancılıktaki maharetini sergiliyor. Zeytinburnu ve Hereke fabrikalarını, Talimhane Meydanı'nda askerleri denetliyor; Mekteb-i Harbiye öğrencilerinin huzur ve jimnastik imtihanlarını izliyor.

Said Paşa, “Padişahın kimsede görülmeyen hüsn-i ahlâkı ve iltifât-ı mülukâneleri beni cismen ve ruhen kendisine esir etmiştir" diyor. Onu herkesten akıllı ve irfanlı bulduğuna şu sözleriyle şahitlik etmek mümkün: “Bu derece akil ve müstakbeli keramet gibi görür bir padişah tasavvur etmezdim." “Ne halim ve ne emsali görülmeyen padişahtır." “Abdülhamid, mürüvvetiyle bendegânını kendisine esir edebilen bir padişahtır.

Sultan'ın has adamı 19 Mart 1877 tarihinde mabeyin başkâtibi olarak meclisin açılış konuşmasını okuyan Said Paşa, güçlüklerin ve sorunların gölgesinde yürütülen ıslahat çalışmalarından bahsetmiş, Kanun-i Esasi'nin kabul ve ilan edildiğini hatırlatmıştır. Ardından Hazine-i Hassa Nazırı olarak görevine devam eden Paşa, Ekim 1879'da başvekil unvanıyla Sadaret makamına yükselir ve 9 Haziran 1880'e kadar en uzun süre bu görevde kalan devlet adamı olmayı başarır. Paşa, Osmanlı maliyesinin düze çıkarılmasında belirleyici rol oynamış ve tarafsızlığa dayalı bir dış politikadan yana olmuştur.
İhtilal girişimi

Peki, Abdülhamid ne yaşadı da birden bambaşka bir kişiliğe bürünerek Yıldız Sarayı'ndan çıkmaz oldu? Ali Suavi Vak'ası ya da Çırağan Vak'ası olarak bilinen olay, Sultan Abdülhamid'in kişiliğinde bir dönüm noktası teşkil etmiş görünüyor. 20 Mayıs 1878'de ağabeyi V. Murad'ı tekrar tahta geçirmek amacıyla 150 kişi teknelerden Çırağan Sarayı'na çıkmış, ancak Beşiktaş Muhafızı Yedisekiz Hasan Paşa'nın müdahalesiyle bu ihtilal girişimi kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Said Paşa olaydan sonraki ilk Cuma selamlığını günlüğüne şu sözlerle nakleder:

“Geçen pazartesi günü vuku bulan hadise-i müellime sebebiyle bu Selamlık bizleri mağmum bir halde buldu. İnşallah kalb-i şahaneleri yine hal-i inşiraha mübeddel olur. Zira efendimiz selamlıktan avdetten sonra Harem-i Hümayun'a gitmeyip gece sabaha kadar Mabeyn'de kaldılar ve cümlemiz ancak saat dokuzda (alafranga 05:30) yatağa gidebildik. Mahud pazartesi gününden berü efendimizin hali bütün bütün tebeddül etti. Daima merak ve endişe üzre bulunarak 'Ne var? Bildiğinizi söyleyiniz' diyerek Mahmud Paşa'dan ve benden sual etmekte olup her ne kadar teminat verilmiş ise de yine inandırmak kabil olmadı. Büyük büyük evhama tabi olarak cümlemizi aleyhinde zannettiler."

4 gün sonra padişah, Sadık Paşa'yı başvekâ– letten azledip Mehmed Rüşdi Paşa'yı sadrazam unvanıyla atadı. Bu değişiklikten mabeyn ferikinin bile haberi yoktu; çünkü Abdülhamid haremden çıkmamış, değişikliği 'içeriden kendi kendine icra' etmişti. Birkaç saat sonra, Abdülhamid hareme davet ettiği Prusya Sefiri Prens Reuss ile görüştü. Said Paşa bu davetten de bihaberdi: Padişahın hiç kimseye emniyetleri olmadığı cihetiyle rahatsız bir halde olduklarını ve sefirden kendilerine yardım etmesini istemiş olduğunu anlamıştı. Şu sözleri bunu doğrular:

“Efendimizin merak ve endişesi ve herkesten şübhesi geçen cumadan berü kendince ziyadeleşmekte olduğundan böyle bir ecnebiyi Harem-i Hümayun'a celb ile ondan istimdada kadar gitmesi cümlemizi derya-yı keder ü mateme gark eyledi."

O hafta padişah haremden çıkmadı ve selamlık merasimine katılmadı. Salı günü, daha bir hafta önce atadığı sadrazamı azletti. Günlüğüne yazdıklarına bakarak padişaha sadakatinden emin olduğumuz Said Paşa hakkındaki şüphelerini de yenemeyen padişah, onu da sadrazamlıktan 5 gün sonra azletti ve Ankara'ya vali olarak gönderdi.

Sultan Abdülhamid 'Çırağan Vak'ası' sırasında 36 yaşındadır ve 40 yıl daha yaşayacaktır. Ona dair anlatıların çoğu, hayatının bu ikinci yarısıyla ilgilidir ve en başta tasvir edilen Abdülhamid'den çok farklı birinden bahseder. Bu olaydan sonra hayat neşesini, sevgisini etrafına yansıtan o adam gitmiş, o aşinası olduğumuz, kimseye güvenmeyen zat gelmiştir.