Kanadı kırık Osmanlı kuşları

Osmanlılar havacılık teknolojisini tanıdıkları ilk andan itibaren uçakların
sağladığı sürat ve potansiyel askerî üstünlüğe hayran kalmışlardı.
1909 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen ilk tayyare gösterisinden birkaç yıl
sonra Osmanlı kendi hava gücünü kurmak için ciddi teşebbüslerde bulundu. İlk uçakla çekilen tarihî fotoğraf...
Muavenet-i Milliye isimli ilk uçağımız Eskişehir’de.
Kaymakam Vehbi Bey başkanlığındaki mülkî ve
askerî erkân uçağın önünde görülüyor (1913).
Osmanlılar havacılık teknolojisini tanıdıkları ilk andan itibaren uçakların sağladığı sürat ve potansiyel askerî üstünlüğe hayran kalmışlardı. 1909 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen ilk tayyare gösterisinden birkaç yıl sonra Osmanlı kendi hava gücünü kurmak için ciddi teşebbüslerde bulundu. İlk uçakla çekilen tarihî fotoğraf... Muavenet-i Milliye isimli ilk uçağımız Eskişehir’de. Kaymakam Vehbi Bey başkanlığındaki mülkî ve askerî erkân uçağın önünde görülüyor (1913).

Osmanlı'da ilk uçuş denemesini IV. Murad döneminde (1623-40) kanat takarak Galata Kulesi'nden Üsküdar Doğancılar semtine inen Hezarfen Ahmed Çelebi'nin gerçekleştirdiğini bilmeyen yoktur. Fakat Osmanlı havacılığı bu hadiseyle bitmemiştir. Adeta filmlere konu olabilecek müthiş bir serüvenle “Bu yarışta biz de varız demiştir” Osmanlı kuşları. Gelin biz de kanatlarımızı takıp bir asır önceki yolculuklarında yalnız bırakmayalım bu kahraman havacılarımızı.

4 Haziran 1783'te Fransız Montgolfier Kardeşler Paris yakınlarında Annonay şehrinde 800 metreküplük bir balonla 1500 metre yükselmişler, fakat havada ateş alarak yere düşmüşlerdi. Ardından birçok ülkede denemeler gerçekleştirildiğini biliyoruz.

Osmanlı kaynaklarında bu konuda bilgi olmamakla birlikte I. Abdülhamid'in izin ve yardımlarıyla İranlı bir hekim ve iki saray bostancısının İstanbul'dan Bursa'ya balonla uçtuklarına dair bir mektup 26 Mart 1785'te The Times gazetesinde neşredilmiştir. Ancak Osmanlı topraklarında balonla ilk uçuş denemeleri Napolyon Bonapart'ın Mısır'ı işgali sırasında, 1798-99 yıllarında gerçekleştirilmişti. III. Selim Avrupa'da balonla yapılan uçuşlara yakından ilgi göstermişti. Mühendis Selim Ağa,

III. Selim zamanında askerî amaçla ilk defa balonla uçuş denemeleri yapmış, 1802'de yine aynı padişah döneminde İstanbul'da İngiliz baloncuları gösteri uçuşları gerçekleştirmişlerdi. Abdülmecid'in izin ve katkılarıyla 1844 yılında gerçekleştirilen balon gösterisiyse Osmanlı basınında geniş yer bulacaktı.

Gösteri amaçlı balonculuk faaliyetleri gelişerek devam etti. Askerî amaçlı olarak kullanılan ilk Osmanlı balonu ise yere bir halatla bağlanarak gözetleme için Edirne'nin kuşatması esnasında kullanılan Edirne Balonu'dur. Bu balondan ilk kez 6 Kasım 1912'de yararlanıldığını biliyoruz.

Almanya'ya sipariş edilen PL. 9 güdümlü askerî balon, 16 Haziran 1913'te bir Türk heyeti tarafından Alman pilot ve teknisyenlerin refakatinde denenerek teslim alınmış ve trenle İstanbul'a nakledilmişti. Safraköy'de özel bir hangar inşa edilerek 5 subay ve 100 askerden oluşan bir balon bölüğü kuruldu.

İlk uçuşunu 5 Ağustos 1913'te Yeşilköy'de gerçekleştiren balon üçüncü ve son uçuşunu 15 Ağustos 1913'te yaptı. Motorunun arızalanması ve sepeti bağlayan iplerinden birinin kopması nedeniyle zarar görmüş ve yere indirilerek bir daha kullanılmamıştı. Velhasıl büyük ümitlerle yüksek bir fiyata satın alınan balon hiçbir işe yaramamış, bundan sonra da Osmanlı idaresi ordunun ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak artık sadece tayyareciliğe önem vermişti.

17 Aralık 1903'te Amerikalı Wright Kardeşler tarafından ilk uçuş denemesini başarıyla gerçekleştiren uçak bütün dünyada büyük bir heyecan ve merak uyandırmıştı.

Bu uçuştan 6 yıl sonra ilk uçakla karşılaşan Osmanlı toplumu, hakkında duyduklarından dolayı büyük bir ilgiyle karşıladıkları uçağın ilk denemelerinde başarısız olmasıyla hayal kırıklığına uğramıştı. Bunun üzerine havacılık üzerine raporlar yazıldı, subayların pilot eğitimi için Fransa'ya gönderilmesi ve uçak satın alınması hususunda tavsiyelerde bulunuldu.

Gelişmeleri yakından inceleyen Osmanlı ordusu 1 Kasım 1911'de tarihte ilk defa Trablusgarp'ta İtalyan ordusunun hava bombardımanıyla karşılaştı. Bu hadise Osmanlılarda büyük bir heyecan yarattı. Havacılığın teşkilatlanması için Yarbay Süreyya Bey (İlmen) bu işin başına getirildi ve Yüzbaşı Fesâ ile İstihkâm Mülazımı (Teğmeni) Kenan Efendiler havacılık eğitimi almak üzere Paris'e gönderildi.

Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa'nın hazırladığı rapor doğrultusunda Ayastefanos (Yeşilköy) en uygun yer seçildi. Burada pilot yetiştiren bir okul kurulmasına, hangar binalarıyla tamir-bakım atölyeleri inşasına ve Fransa'dan da uçak satın alınmasına karar verildi. Osmanlı maliyesi para ayırmayınca halkın katılımlarıyla Sabah gazetesinin düzenlediği bir yardım kampanyası bile gerçekleştirildi.

1912 yılında Fransa'da Bleot uçuş okulunda eğitimlerini tamamlayan Yüzbaşı Fesâ ve Teğmen Kenan Beyler, Tayyare Mektebi'ne yerleştirilmiş, Fransa'dan satın alınan iki eğitim uçağı da subaylarımıza teslim edilmişti.

Talihsizliğe bakın ki, pilotlarımızın bu uçaklarla eğitim uçuşları yapmaları kararlaştırılmışken gece çıkan şiddetli bir fırtınada Yeşilköy'de uçakların üzerindeki sundurmalar yıkıldı, uçaklar tahrip oldu. İlk Türk uçağının uçuşu bu yüzden birkaç ay sonra, Sultan Reşad'ın cülus yıldönümünde gerçekleştirilebildi.

Pilotlarımızın hazin sonu
1913 Eylül'ünde Fransız Hava Kulübü Paris-İstanbul- Kahire arasında bir hava yarışması düzenledi. Yarışmaya üç yarışmacı katılmışsa da Osmanlı Devleti'nin bazı vilayetlerinde de gösteri uçuşları yapan bu pilotlardan sadece ikisi Kahire'ye varabildi.

1914 başlarında Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın isteğiyle İstanbul'dan başlayıp Kahire'de bitecek olan bir uçak seyahati planlandı. Bu defa kendi pilotlarımızın da uçabilecekleri gösterilecekti dünyaya.

Bu seyahate Fransa'dan satın alınan Muavenet-i Milliye ve Prens Celaleddin adlı iki Osmanlı uçağı ile başlandı.

8 Şubat 1914'te Yeşilköy'den havalanan Muavenet- i Milliye'deki Fethi ve Sadık Beyleri Prens Celaleddin'deki Nuri ve İsmail Hakkı Beyler takip ediyordu. Belirlenen merkezlerde yer hizmetleri, benzin ve yedek parça ile pilotların ihtiyaçları karşılanıyordu.

27 Şubat 1914'te Fethi ve Sadık Beylerin uçağı Şam'dan havalandıktan sonra Taberiye Gölü yakınındaki Cehennem Vadisi denilen yerde kayalıklara çakıldı ve pilotlarımız şehit oldu.

İkinci ekip 11 Mart'ta Yafa'dan hareket etmiş ve ne yazık ki bu uçağımız da denize çakılmıştı. Bu kaza sonrasında Pilot Nuri Bey şehit düştü, İsmail Hakkı Bey ise şans eseri kurtuldu.

Şehit pilotlarımız Şam'a getirilerek Emeviye Camii yakınındaki Selahaddin Eyyubî türbesinin haziresine gömüldü. Mezarları halen Şam'dadır.

Bu acı olaydan azmi kırılan Türk pilotları Salim ve Kemal Beyler seferin yarım kaldığı Yafa'dan başlayarak 1 Mayıs'ta Kudüs'e, nihayet 9 Mayıs'ta Kahire'ye ulaştılar. Kahire ve İskenderiye'de gösteri uçuşları yapan ekip, 22 Mayıs'ta vapurla İstanbul'a döndü. Üç pilotumuzu kaybetmiştik ama Osmanlının göklere de hakim olabileceğini ispatlamıştık.

Savaş bütün planları alt üst etti
Uçağın stratejik öneminin anlaşılması üzerine harekete geçen Osmanlı hükümeti, pilot ve tamir-bakım teknisyeni yetiştirmek üzere Avrupa'ya eleman gönderecek, yetişen elemanlarla İstanbul'da tekrar okul açarak eğitime devam edecekti. Ancak 1. Dünya Savaşı başlayınca Osmanlı topraklarındaki Fransız pilotlar ülkelerine geri çağrıldı, Fransa'ya sipariş edilen uçak ve aksamlarına da el konuldu. Savaşa giren Osmanlı ordusunun elindeki 11 uçaktan sadece 6'sı işe yarıyordu.

Bir müddet sonra ordunun uçak ihtiyacı müttefiki olan Almanya tarafından karşılandı. Ancak Almanya'nın pilot ihtiyacı yüzünden Osmanlı ordusundaki tüm Alman pilotların da geri çağrıldığını hatırlatalım.

Önceleri pek bir varlık gösteremeyen Osmanlı hava kuvvetleri 1916'ya gelindiğinde 90 uçak, 81 pilot ve 58 râsıda (gözetici) ve toplam 12 bölük halinde teşkilatlanacaktı.

Ancak 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı Hava Kuvvetleri ve teşkilatı tamamen dağıldı. Müttefik Kuvvetlerin İstanbul'u işgaliyle de Yeşilköy'de bulunan uçak ve yedek malzemelere el konuldu. Bu arada Osmanlı hava subayları tarafından birkaç uçak Maltepe'de saklandı, böylelikle İngilizlerin eline geçmesi engellenmiş oldu.

Kurtuluş Savaşı öncesinde birçok hava subayı Anadolu'ya geçse de, beraberlerinde uçak götüremediler. 1922'deki Büyük Taarruz esnasında 10 uçağın keşif için cepheye gönderildiğini biliyoruz. Keşif ve devriye uçuşları yapan Türk uçakları Yunan uçaklarının ileri harekâtlarını önlemeyi başardı; birkaç Yunan uçağını da esir alarak Türk hava filosuna dahil etti.

11 Ekim 1922'ye gelindiğinde hava harekâtı sona ermiş, bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti havacı eğitimine ağırlık vermiştir.

100 yıl önceki ilk hava şehitlerimizin o yokluklar içinde gösterdikleri cesaretin semeresiydi bu.