Kutsal emanetlerin Medine'den İstanbul'a yolculuğu

Çöl Kaplanı'nın kutsal yolculuğu..
Çöl Kaplanı'nın kutsal yolculuğu..

Hicaz Kuvve-i Seferiye Kumandanı Fahreddin Paşa, temkini elden bırakmamak için naklin dinî açıdan bir sakınca taşımadığına emin olduktan sonra, Kutsal Emanetlerin güvenli bir şekilde Topkapı Sarayı’na götürülmesi işlemini büyük bir titizlikle bizzat organize etmiştir. Makam-ı Mukaddes'in tahliye ve teslimi için 'Medine Müdafimi' büyük sorumluluk ve fedakarlıkla 2 yılı aşan zorlu bir yolculuğa koyulur.

Yüzükten Medine'ye Kevkeb-i Dürri

                                    
                                    Sultan I. Ahmed tarafından vakfedilen, yuvarlak bir altın levha üzerinde bulunan, biri 52, diğeri 48 kırat büyüklüğündeki elmaslara Kevkeb-i Dürri denilmekte ve Hazreti Peygamber'in (s.a.v) Muvacehe-i Saadet denilen mübarek çehreleri karşısında kabrinin örtüsüne asılmakta idi. Sultan Ahmed, babasının yüzük olarak parmağında taşıdığı bu elması, kendisine intikal edince levha üzerine yerleştirip Medine'ye göndermişti.
Yüzükten Medine'ye Kevkeb-i Dürri Sultan I. Ahmed tarafından vakfedilen, yuvarlak bir altın levha üzerinde bulunan, biri 52, diğeri 48 kırat büyüklüğündeki elmaslara Kevkeb-i Dürri denilmekte ve Hazreti Peygamber'in (s.a.v) Muvacehe-i Saadet denilen mübarek çehreleri karşısında kabrinin örtüsüne asılmakta idi. Sultan Ahmed, babasının yüzük olarak parmağında taşıdığı bu elması, kendisine intikal edince levha üzerine yerleştirip Medine'ye göndermişti.
Sultan Reşad, emanetlerin Anadolu'ya naklini nasıl durdurdu?

                                    
                                    1. Dünya Savaşı yıllarında emanetler ile ilgili önemli bir olay da Anadolu'ya nakil meselesidir. Savaşın en hararetli günlerinde İstanbul'un düşman eline geçmesi tehlikesi belirince Topkapı Sarayı'ndaki Hazine eşyası Konya'ya gönderilmiş, en son Hırka-i Saadet ve emanetler ile beraber Sultan Reşad'ın da gitmesi kararlaştırılmıştı. Hatıralarda anlatıldığına göre Sultan Reşad haberi alınca son derece şaşırmış. Hırka-i Saadet memurlarından ve padişahın berberbaşısı olan Şükrü Bey tıraş için gittiğinde, şaşkınlıktan sandalyeye oturamaz haldeymiş. Şükrü Bey, hükümdara “Padişahım, görüyorum ki çok üzgünsünüz. Müsaade buyurursanız bu Emânât-ı Mukaddese İstanbul'da durdukça düşman ayak basamaz. Bu nakil işini tasvip buyurmayınız ve Konya'ya gitmeniz de doğru olmaz” demiş. Sultan Reşad bu sözleri işitince “Evet doğrudur” deyip boynundan havluyu çıkartmış ve Mukaddes Emanetlerin yüzyıllardır muhafaza edildiği mekandan çıkarılması teşebbüsü gerçekleşememiş. Bu vesile ile Hırka-i Saadet Dairesi de esaslı bir tamir görmüş. Dairenin sırma işlemeli perdeleri de bir ziyaret sırasında Kisve-i Saadeti eskimiş halde görüp üzülen ve “Daireyi ziyaretim sırasında hem müteessif hem de mahcup oldum. Benim üstümdeki elbiseler parıl parıl parlasın da, perdeler kapkara olsun... Ben, Peygamberimiz Efendimiz hazretlerinin kölesiyim. Köle öyle olur da efendisi böyle mi olur?” diyen aynı padişah tarafından yenilenmiştir.
Sultan Reşad, emanetlerin Anadolu'ya naklini nasıl durdurdu? 1. Dünya Savaşı yıllarında emanetler ile ilgili önemli bir olay da Anadolu'ya nakil meselesidir. Savaşın en hararetli günlerinde İstanbul'un düşman eline geçmesi tehlikesi belirince Topkapı Sarayı'ndaki Hazine eşyası Konya'ya gönderilmiş, en son Hırka-i Saadet ve emanetler ile beraber Sultan Reşad'ın da gitmesi kararlaştırılmıştı. Hatıralarda anlatıldığına göre Sultan Reşad haberi alınca son derece şaşırmış. Hırka-i Saadet memurlarından ve padişahın berberbaşısı olan Şükrü Bey tıraş için gittiğinde, şaşkınlıktan sandalyeye oturamaz haldeymiş. Şükrü Bey, hükümdara “Padişahım, görüyorum ki çok üzgünsünüz. Müsaade buyurursanız bu Emânât-ı Mukaddese İstanbul'da durdukça düşman ayak basamaz. Bu nakil işini tasvip buyurmayınız ve Konya'ya gitmeniz de doğru olmaz” demiş. Sultan Reşad bu sözleri işitince “Evet doğrudur” deyip boynundan havluyu çıkartmış ve Mukaddes Emanetlerin yüzyıllardır muhafaza edildiği mekandan çıkarılması teşebbüsü gerçekleşememiş. Bu vesile ile Hırka-i Saadet Dairesi de esaslı bir tamir görmüş. Dairenin sırma işlemeli perdeleri de bir ziyaret sırasında Kisve-i Saadeti eskimiş halde görüp üzülen ve “Daireyi ziyaretim sırasında hem müteessif hem de mahcup oldum. Benim üstümdeki elbiseler parıl parıl parlasın da, perdeler kapkara olsun... Ben, Peygamberimiz Efendimiz hazretlerinin kölesiyim. Köle öyle olur da efendisi böyle mi olur?” diyen aynı padişah tarafından yenilenmiştir.
Abdulmecid'in hediyesi altın şamdanlar

                                    Binlerce pırlanta ile süslü 48 kg som altından 2 büyük şamdan, Sultan Abdülmecid tarafından hediye edilmişti. Diğer 1 çift altın şamdan ise her gece Hücre-i Saadet'te Cenab-ı Peygamber'in (s.a.v) baş ve ayakucunda yanardı. Bu şamdanlar 'Mum Alayı' denilen bir merasime de konu olmuşlardı. Ramazan geceleri 2 büyük şamdana ilâveten 8 şamdanda daha balmumları yakılır ve teravihten sonra alayla 'Mum Hazinesi' denilen yere götürülürlerdi. Bu iş için Medine'nin ayan ve eşrafına Ramazandan birkaç gün önce tezkereler yazılırdı. Teravih kılındıktan sonra Şeyhü'l Harem ve Naib-i Harem bol yenli feraceler üzerine bellerine birer şal bağlayıp Hücre-i Saadet kapısında beklerler, içerideki nöbetçi ağalar kapıyı açtıktan sonra Hücre'ye dâhil olup 2 büyük şamdanı tazimle alırlardı. Diğer şamdanları ise birer ağa alıp kapıda salât ü selâm okuyarak beklemekte olan ve daha önce tezkere ile davet edilenlere teslim ederlerdi. Harem-i Şerif'te yanan diğer mumları da ferraşin alıp alaya dizilirdi. Önde Hücre-i Saadet'in, arkada Harem-i Şerif'in mumları, 2 yanlarında 30-40 ağa, en önde üstlerinde ferace, ellerinde asalar ile 4 çorbacı ağır ağır giderken müezzinlerden biri Hücre-i Şerif'e karşı yüksekçe bir yerde durup Hazreti Peygamber'i (s.a.v) vasfa başlardı. Salât ü selâmdan sonra ashab-ı güzini yad eder, İslâm devletinin padişahına, hacılara, din ve devlet büyüklerine, bütün Müslümanlara dua ederdi. Müezzin el-Fatiha diyene kadar hurma bahçesine ulaşan mumları Medine'nin çocukları alır, koşarak Mum Hazinesi'ne götürürlerdi. Bu alay, seyrine doyum olmayan bir manzara teşkil ederdi.
Abdulmecid'in hediyesi altın şamdanlar Binlerce pırlanta ile süslü 48 kg som altından 2 büyük şamdan, Sultan Abdülmecid tarafından hediye edilmişti. Diğer 1 çift altın şamdan ise her gece Hücre-i Saadet'te Cenab-ı Peygamber'in (s.a.v) baş ve ayakucunda yanardı. Bu şamdanlar 'Mum Alayı' denilen bir merasime de konu olmuşlardı. Ramazan geceleri 2 büyük şamdana ilâveten 8 şamdanda daha balmumları yakılır ve teravihten sonra alayla 'Mum Hazinesi' denilen yere götürülürlerdi. Bu iş için Medine'nin ayan ve eşrafına Ramazandan birkaç gün önce tezkereler yazılırdı. Teravih kılındıktan sonra Şeyhü'l Harem ve Naib-i Harem bol yenli feraceler üzerine bellerine birer şal bağlayıp Hücre-i Saadet kapısında beklerler, içerideki nöbetçi ağalar kapıyı açtıktan sonra Hücre'ye dâhil olup 2 büyük şamdanı tazimle alırlardı. Diğer şamdanları ise birer ağa alıp kapıda salât ü selâm okuyarak beklemekte olan ve daha önce tezkere ile davet edilenlere teslim ederlerdi. Harem-i Şerif'te yanan diğer mumları da ferraşin alıp alaya dizilirdi. Önde Hücre-i Saadet'in, arkada Harem-i Şerif'in mumları, 2 yanlarında 30-40 ağa, en önde üstlerinde ferace, ellerinde asalar ile 4 çorbacı ağır ağır giderken müezzinlerden biri Hücre-i Şerif'e karşı yüksekçe bir yerde durup Hazreti Peygamber'i (s.a.v) vasfa başlardı. Salât ü selâmdan sonra ashab-ı güzini yad eder, İslâm devletinin padişahına, hacılara, din ve devlet büyüklerine, bütün Müslümanlara dua ederdi. Müezzin el-Fatiha diyene kadar hurma bahçesine ulaşan mumları Medine'nin çocukları alır, koşarak Mum Hazinesi'ne götürürlerdi. Bu alay, seyrine doyum olmayan bir manzara teşkil ederdi.