Lozan emperyalist bir metin midir?

Uşi’den ayrılırken… İsmet İnönü, Uşi Şatosu’ndaki toplantıların birinden çıkıyor.
Uşi’den ayrılırken… İsmet İnönü, Uşi Şatosu’ndaki toplantıların birinden çıkıyor.

Lozan, Türkiye’nin kapitalist-emperyalist dünyada var olma isteğinin, bu ‘dünyaya’ sözleşmeler yoluyla biat etmesinin onanmasından başka bir şey değildir ve bu anlamda da kesinlikle anti-emperyalist değildir.

Lozan, Türkiye'nin kurulmaya çalışılan 'yeni dünya düzeninde', “batı tarafından yeni devlet olarak tanınma” retoriğinin arkasına sığınılarak bir rol kapma isteğinin kısa adıdır.

Yanıt kısaca 'evet'tir. Lozan, Türkiye özelinde emperyalizme biat sözleşmesidir. Ancak kısa soru ve kısa yanıt, sürecin ve Lozan'ın sofistike durumunun doğru anlaşılması için yeterli değildir. Lozan, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı (1. Dünya Savaşı) sonucunda kurulmaya çalışılan 'yeni dünya düzeninde' Ortadoğu'nun 'ne olacağı' sorusuna verilen yanıtlardan biridir. Unutulmamalıdır ki yanıt arayışı savaşın çok öncesinde başlamış ve savaşla birlikte oluşan yeni konjonktür çok sayıdaki arayış/yanıt arasından 'en uygun olanların' ve emperyalistlerin Ortadoğu politikaları/yayılmaları açısından en sürdürülebilir olanlarının uygulanmasıyla sonuçlanmıştır. Emperyalist müdahaleye direniş gösterilmemiş, gösterilememiştir. Hâsılı, Lozan emperyalist bir sözleşmenin adıdır.

Lozan, Türkiye'nin küresel emperyalist kurguya eklemlenme gereksiniminin ifadesidir. 'Batı' Lozan'da, Doğu'daki 'sosyalist tehlike'ye karşı Türkiye'nin güçlü bir tampon olacağına ve bölge için göreceli güçlü bir devlet olan Türkiye'nin Ortadoğu petrolleri üzerine kurulacak sömürü sisteminin de payandası olabileceğine karar vermiştir. Lozan bu düşüncenin hayata geçirilmesinin, gerçekleşmesinin adıdır. Kuşkusuz zaman, Batı'nın bu bağlamda 'güçlü müttefik' (müttefik/ güçlü devlet aynı zamanda kapitalizm için 'güçlü pazar' anlamına da gelmektedir) tercihinin doğru olduğunu göstermiştir; çünkü Lozan sürecinde bölgenin diğer uluslarının 'sömürü' durumu ve bağımsızlık talepleri başta olmak üzere birçok hak taleplerinin sözleşmeye katılan tüm taraflar tarafından görmezden gelindiğini biliyoruz. Diğer yandan, antik bir ticarî ödün olan kapitülasyonlar ise çoktan işlevsizleşmiş bir ticaret şekli olarak zaten kaldırılmıştı, masalın öcülerinden!

Burada kısa bir anımsatma gerekli. Lozan'a giderken 2 konuda ödün verilemeyeceği dile getirilmişti: 'Ermeni sorununun gündeme getirilmemesi ve kapitülasyonların kaldırılması. 2'sinin de yeni emperyalist kurguda yerinin ve öneminin olmadığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla bu mevzular özelinde göreceli başarı sağlamış ve bu 'başarı' resmî ideolojiye maskeleme yapma fırsatını vermiştir.

Peki, bu türden bir 'tanınma' dışında ne olmuştur? Türkiye Lozan'da, eskiden yani Osmanlı'dan kalan birçok yükümlülüklerini kabul etmiş, eski devletin emperyalist yağmacılara olan borçlarını, emperyalizm tarafından onanmak amacıyla üstlenmiştir. Devletleştirme söyleminin arkasında birçok yabancı işletme, ederinin çok üstünde paralar ödenerek satın alınıp sağlanan sermaye aktarımı ile emperyalizme hoş görünmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda hukukî olarak da 'yeniliğini' reddetmiştir.

Lozan, Musul'la simgeleşen Ortadoğu petrollerinin emperyalist yayılmacılığa küçük bir eder karşılığı satılmasının adıdır.
Lozan'ı doğru anlamak için…
Ortadoğu'da bugünküne benzer bir şekilde, 'Türkiye için en hayırlı dost' ilan edilen İngiliz emperyalizminin rolünün onaylanması ve bu rolün meşrulaştırılmasının adıdır Lozan. Resmî ideolojinin en önemli argümanlarından olan 'Misak-ı Milli', efsaneyi yazanlar tarafından çiğnenerek -gerekli görüldüğünde günün koşullarına uygun yenilenerek- Musul'la simgeleşen Ortadoğu petrollerinin emperyalist yayılmacılığa küçük bir eder karşılığı satılmasının adıdır. Çünkü Misak-ı Milli efsanesi daha doğum sırasında Lozan ile çökmüştür. Lozan, yeni devletin, kapitalist ilişkileri ve bu ilişkilerin sonucunda zorunlu olarak gelişecek 'yeni' bağımlılığın kabullenilmesinin ve bu kabulün de batılı kapitalist devletler tarafından onanmasını gösteren bir sözleşmenin adıdır. Diğer bir ifadeyle, açık bir biat talebi ve bu talebin arkasından dünyanın yeni efendilerinin bu talebi kabul etmesidir. Lozan, aynı zamanda kapitalizme karşı olmadan antiemperyalist olunamayacağının en net tarihî örneklerinden biridir. Lozan kapitalizmle bir uyum programı ve emperyalizmin düzeninde yer sahibi olabilmenin küçük bir ifadesidir ve devamındaki sözleşmelerden ve bağdaşıklıklardan da bu anlamda ayrılamaz, bağımsızlaştırılamaz.

Diğer taraftan Lozan'ı doğru okumanın bir yolu da Sevr'i doğru okumaktan geçer. Resmî ideoloji/tarih tarafından seçilmiş travma olan Sevr -olmayan metni kullanılarak Lozan'daki 'kazanımlara' meşruiyet kazandırılmak istenir. 'Öcü masalı' olarak adlandırdığım Sevr ile karşılaştırma, dönemin koşullarına uygun olarak başlıca yaklaşım tarzını oluşturup Sevr ile Lozan arasındaki farklılıkların betimlenmesi Lozan övgüsünün en büyük dayanağını teşkil eder. Bu karşılaştırma Lozan'ı bağımsız bir şekilde kendisiyle ve sonrasıyla açıklamaktan kaçınmayı da kolaylaştırır. Sonrasıyla açıklanmayan bir Lozan, tarihî bir dezenformasyondan başka bir şey ifade etmez.

Özetle, Lozan miti Sevr apokaliptiği ile üretilmeye çalışılıyor. Sevr'in savaş koşullarında üretilen çok sayıdaki emperyalist temenni ve ön anlaşmadan biri olduğunu çok iyi biliyoruz. Kaldı ki Sevr'i diğerlerinden ayıran, bu bağlamda bile onun zayıflığı ya da imzalayanların imzaladığı gün tanımladığı şekliyle 'ölü doğmuş' ve 'uygulanmasının imkânsız' olmasıdır. Yazıldığı gün unutulması ve Ortadoğu üzerinde henüz çözülmemiş olan emperyalistler/sermaye arasındaki çelişki Sevr'in ölü doğmasına neden olmakla beraber Türkiye/resmî ideoloji bu metni karşılaştırma unsuru olarak ele almakta sakınca görmemekte ve Lozan'ın meşruluğu -ya da antiemperyalistliğinin gerçekliği- bu karşılaştırma üzerinden sağlanmaya çalışılmaktadır.

Sevr-Lozan süreci güncel siyaset sosyolojisi için de zengin bir örnektir. Resmî ideolojinin/ resmî tarihin bir efsaneyi nasıl ürettiğini ve onun ideolojik zorunun nasıl meşrulaştırıldığını örnekler. Bu nedenle Lozan'ın bu ideolojik işlevini tartışmadan onun salt emperyalist niteliğinin tartışılmasının eksikliğe neden olacağını düşünüyorum. Konumuzun oldukça dışına çıkacağımız için bu tartışmayı da anımsatarak ve sorgulayarak yazımızı sonlandıralım.