Resmi tarih-Alternatif tarih maçının skorunu bilen var mı?

Mahmut Goloğlu
Mahmut Goloğlu

Tarih tek ise yorumları çoğul olabilir. Sosyal bilimler, araştırmacıya bu hakkı -akademik edep nispetinde- sağlar. Dolayısıyla tarihçileri “Sen şucusun, sen bucusun” diye yaftalamak doğru değildir. Ama Türkiye'de bu dahi yapılmaktadır.

Derin Tarih'ten bu ayki nasibimiz, rahmetli Mahmut Goloğlu'nun Türkiye Cumhuriyeti Tarihi: Devrimler ve Tepkileri (İstanbul: İş Bankası, 3. Baskı: 2011) adlı birkaç ciltlik çalışması oldu. Aynı araştırmanın, 5 kitaplık bir Milli Mücadele Tarihi de vardır ve bu dönemin devamını -1930'lara kadar- incelemeye tabi tutmaktadır.

Mahmut Goloğlu (1915-1982) aslen hukuk mezunudur. Tarihe ilgisi gençken başlar. Bu ilgi onu siyasete sürükler. Milletvekili olur ve Türkiye'nin en zengin kütüphanelerinden biri olan TBMM Kütüphanesi'nde Milli Mücadeleyi kitaplaştırmak için istediği ortamı bulur. Daha sonra -1970'lerde- Cumhuriyet tarihimize eğilir.

Goloğlu'nun her 2 külliyatı da inkılâp tarihi ile ilgilenen öğretmen-öğrenci kabilinden herkesin önemli referans kaynaklarının başında gelir. Çünkü Goloğlu'nun 2 özelliği vardır. Birincisi, o güne değin pek kimsenin rağbet etmediği meclis zabıtlarına dayanarak eserlerini kaleme almasıdır. İkincisi de bu alıntıları uzun uzadıya yaparken, kendi yorumunu mümkün olduğu kadar 'sütre gerisinde' tutmasıdır. Dolayısıyla Goloğlu, vazgeçilmez bir kaynak olarak hepimizin bibliyografyasında yerini almıştır. Bu açıdan ona ve onun eserlerini yayınlayana teşekkür borçluyuz.

Ancak bugün meclis zabıtlarına ulaşmak kolay ve artık araştırmacılar Goloğlu'ndan nakil yapacak yerde bu kaynağa bizzat başvururlarsa daha doğru bir iş yapmış olurlar. Çünkü Goloğlu'ndan Milli Mücadele ve inkılâpların tarihini okuyanlar, yazarın seçtiklerini okumaktadırlar. Bu mülahazamla Goloğlu'nun seçkilerinde illa ki bir kasıt aranması gerektiğini iddia etmiyorum. Tabii ki Goloğlu'nun da kendi inandıkları, savundukları vardır, olabilir de. Fakat bu halde de eserleri CHP'nin bakış açısından dönemin tarihi olmaktadır.

İnkılâp tarihi üzerindeki CHP yorum tekeli
İş Bankası ve CHP'nin rabıtası malumdur. Bu eserlerin bugünlerde özellikle yeniden yayınlanması da düşündürücüdür. İş Bankası aslında TBMM Gizli Celse Zabıtları'nı yayınlayarak doğrusu çok yerinde bir mesaiye imza atmıştı. Başka bir deyişle, kaynağı bizzat yayınlamıştı. Bu, bizim gibi birinci elden belgelere bizzat gitmek isteyenler için bulunmaz bir nimet olmuştu.

İş Bankası gibi imkânları olan bir kurumun, özellikle belge neşriyatında öncülük etmesi daha hayırlı bir kulvar olacaktır diye bu vesile ile de vurgulamak isterim. Mesela İngiliz, Fransız ve Alman belgelerinde Atatürk dönemi (aynen bir zamanlar Büyükelçi Bilal Şimşir Bey'in Türk Tarih Kurumu ile işbirliği içinde yaptığı gibi) kitaplaştırılabilir. Tabii ki bu ciddi bir ekip ve planlama meselesidir ve İş Bankası da bu imkânları haizdir. Bizden söylemesi ve önermesi… Yine de İş Bankası'nın hakkını yemeyelim. Çanakkale ile ilgili seriden dolayı da onları kutluyorum.

Reklamlardan haberlere geçelim. O da inkılâp tarihi yazımı üzerindeki CHP hegemonyasıdır! Ağır bir giriş oldu, değil mi? Sabrediniz, açacağım. Sorumu şöyle yineleyeyim: CHP'nin inkılâp tarihimiz üzerindeki yorum tekeli kırılabilir mi?

“Nereden çıktı şimdi bu?” demeyiniz. Yıllar yılı Türkiye'nin kurtuluş ve kuruluş yıllarına ilişkin bir resmî tarih / alternatif tarih polemiği sürmekte, sürdürülmektedir. Tarih siyasete, şu ve bu sebeple alet edilince veya daha nazik bir ifadeyle, tarih siyasî meşruiyetin kaynağı haline getirilince, resmî diye lanse edilen görüşün karşısına alternatifi çıkıverecekti. Böylece tarihi değil, tarihçiyi okuyacaktı halk. Hem de futbol takımı tutar gibi!

Bana göre tek tarih vardır. Onu sayfalar üzerinde inşa ederken, oluşum koşullarına uygunluğunu birinci elden kaynaklara (belgelere) inerek sağlarsınız. İşte o zaman tarih yazan, yapana sadık kalmış olur, Atatürk'ün meşhur özdeyişiyle…

Bu tespitimizi lütfen veri olarak kabul ediniz. Ancak tarih tek ise yorumları çoğul olabilir. Sosyal bilimler, araştırmacıya bu hakkı -akademik edep nispetinde- sağlar. Dolayısıyla tarihçileri “Sen şucusun, sen bucusun” diye yaftalamak doğru değildir. Ama Türkiye'de bu dahi yapılmaktadır. İlmî kriterlere ne kadar sadık kalsanız da, birileri, 'yorum fundamentalistleri', sırf resmî tarihe uymuyor diye öğrencilerine / okuyucularına “Zinhar okumayın!” diyerek sizin eserlerinize ambargo koyabilmektedir. Buna geçmişte çok şahit olduk.

Çembere hapsolmuş klişeler
Bu sorun, en fazla inkılâp tarihi alanındadır. Pamukkale Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Süleyman İnan şu sözlerinde ne kadar haklıdır: “…Cumhuriyet devrine dair klişe sayabileceğimiz bazı konular vardır ki, bunlar şerh geleneği çerçevesinde sürekli tekrarlanmakta ve kendini adeta kırılması zorlaşan kenar çizgileri giderek kalınlaşmış bir çember içine hapsetmektedir (SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, s.310).”

Bu kurguya rağmen, tespitimiz odur ki, Pamukkale Üniversitesi Tarih ve Eğitim Fakülteleri hem yerel, hem de ulusal eksenli araştırmalar konusunda hayli göz doldurucu eserler neşretmektedirler.

Madem konumuz inkılâp tarihidir; o zaman bu bağlamda size Doç. Dr. Tahir Kodal'ın Atatürk Dönemi'nde Denizli (Denizli: Ticaret Odası yay., 2007) adlı tezini önereyim. Yine bu çerçevede daha geniş bir zaman perspektifi içinde, çeşitli uzmanlarca kaleme alınıp Süleyman İnan ile Ercan Haytoğlu'nun derlediği Yakın Dönem Türk Politik Tarihi (Ankara: Anı, 3. Baskı) adlı çalışma İnan'ın bahsettiği çemberi kırabilmiş nadir eserlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Demek ki, isteyince oluyor!

Yukarıda meclis zabıtlarının tarih çalışmalarındaki önemini kaydetmiştik. Bu kaynak sadece inkılâp tarihi için değil, 2. Meşrutiyet sonrası tarih yazımı için de istifade edilmesinde nice faydalar tahsil edilecek bir evrak deposudur. Nitekim Pamukkale Üniversitesi'nden Prof. Dr. Selahattin Özçelik (Bulgar Terör Örgütünün Anatomisi, İlgi: İstanbul, 2006) ve Prof. Dr. Ayfer Özçelik'in eserleri (Kimliğini Arayan Meşrutiyet, İlgi: İstanbul, 2006) bu kaynağı pek güzel değerlendirmişlerdir. Üniversitenin, dekanlığın ilmî çalışmalarındaki ufuk açıcı etkisine örnek olarak bu eserlere dikkatinizi çekmek istedim.

Bitmedi. Denizli'nin tarihine bizzat belediyenin de sahip çıkması yine sevindiricidir. Türkiye'de eşine nadir rastlanan bir olgudur üniversite-belediye akademik işbirliği. Hele sosyal bilimlerde… Denizli bu konuda şanslıdır. Burada Milli Mücadelede fevkalade etkin bir yeri olan ve Denizli Müftüsü Hulusi Efendi ile inkılâp tarihimize geçmiş bu Ege beldemizin mazisi, o döneme ilişkin ideolojik şablonu kıran bir özelliği bünyesinde barındır. O açıdan dikkate alınmalıdır.

Denizli için ne güzel yazmış Şerif Kutludağ bir şiirinde: “Müftü Ahmet farzdır demiş, yerden alıp üç taş atmış / Vatan için harbetmeye, Bismillah'la imza atmış / Hulusi kalp duasıyla, dünyalara ferman katmış / İstiklale giden yolda, 'Varım!' demiş çekinmeden…” (Kanadı Kırık Güvercindir Sevdam, Denizli Ticaret Odası yay. 2007)

Özetle, tarihimizi özüne uygun şekilde ihya etmek için müesseselerin katkısı ve el ele verişi ne kadar belirleyici olmaktadır, değil mi? Bir yanda İş Bankası, diğer yanda Denizli ölçeğinde üniversite, belediye ve ticaret odası… Diğer vilayetlere duyurulur!

Son bir not daha! Madem Denizli'den bahsettik, rahmetli Özay Gönlüm artık bir tarihtir. Onun Denizli türkülerini, kendine has şivesinin ve öykülendirme biçiminin gelecek nesillere aktarımı için TRT, İskender Ulus'un gayretleriyle bir Özay Gönlüm albümü çıkarmış. Adı: Yaren. İçten tavsiyemizdir.

Bu aylık da bu kadar değerli okuyucularım. Tarihle birlikte yaşayınız. İnanın insanın ömrünü geriye doğru uzatır. Sevgiyle…