Stalin'in soykırım vagonları

Kırım Tatar ressam Rustem Eminov, sürgün hatıralarının acı çehresini en etkileyici biçimde yansıtan sanatkârlardan biri.
Kırım Tatar ressam Rustem Eminov, sürgün hatıralarının acı çehresini en etkileyici biçimde yansıtan sanatkârlardan biri.

Tarih 18 Mayıs 1944. Saat 03.00. Rus askerleri tarafından 15 dakika içinde meydanda toplanmaları istenen Kırım Tatarları, hayvan vagonlarında tıka basa dolduruldular ve Sovyet Rejimi’nin reva gördüğü insanlık dışı şartlarda ölüme yolcu edildiler. Rakamlar tartışmalı olsa da o gece toplam 191 bin 14 Kırım Türkü vatanından koparıldı. Sürgüne gönderilenler arasında bulunan 112 bin 700 çocuktan 60 bin 34’ü, 93 bin 200 kadından 40 bin 85’i, 32 bin 600 erkekten 12 bin 61’i hayatını kaybetti

Kemal Özcan

Prof. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi Tarih Bölümü.

______________________________________________


Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) ile Osmanlı’dan koparılan Kırım, 1783’de Çarlık Rusyası tarafından ilhak edilmişti. Sovyet ihtilaline kadar buradaki Türk nüfusun büyük bir kısmı Romanya, Bulgaristan ve Ak Topraklar adını verdikleri Anadolu’ya göç ettirildi. Bolşevik ihtilalinden sonra kurulan özerk cumhuriyette Kırım Türkleri aktif rol almışlarsa da Lenin’in ölümünden sonra başa geçen Stalin dönemi felaket yılları oldu. Aynı dönemde patlak veren ve Sovyetler Birliği sınırlarına da sıçrayan 2. Dünya Savaşı sırasında Kırım’da yaklaşık 1 milyon kişi yaşıyordu ve bunların içinde Kırım Türklerin sayısı yaklaşık 220 bin kişiydi. Nüfus olarak yarımadada Ruslardan sonra ikinci sırada Kırım Türkleri geliyordu.

Savaş kısa sürede Kırım’da da etkisini gösterdi ve Alman orduları Ekim 1941’de Kırım’a girdiler. Almanların kısa sürede bölgenin geneline hâkim olduğu sırada Kırım Türk erkeklerinin büyük bir kısmı Kızılordu saflarında farklı cephelerde Sovyetler için mücadele ediyordu. Bir kısmı da Kırım’ı Almanlara karşı savunmak için oluşturulan partizan hareketlerde aktif olarak görev aldı. Bunun yanında bölgede yaşayanların bir kısmı baskıcı Sovyet idaresinden kurtuluş olarak gördükleri Almanları sevinç gösterileriyle karşılamış; Kırım Türklerinden bir grup da Almanlarla temasa geçerek Sovyet idaresinden kurtulmak için işbirliğine girişmişti. Bu temaslar neticesinde Alman ordusu bünyesinde kurulan askerî taburlarda bazı Kırım Türkleri yer aldı. “Gönüllü Nefsi Müdafaa Taburları” olarak da adlandırılan bu birliklere Alman esir kamplarında tutulan Kırım Türkleri zoraki dahil edilmişti.

Güzel Kırım’ın sahil şehirlerinden Yalta.
Güzel Kırım’ın sahil şehirlerinden Yalta.

Kırım Türklerinin bu mücadeleleri savaş sonrası Sovyet literatüründe karşılık bulmadı. Nihayet Sovyetler Birliği’nin son dönemlerinde yayınlanan eserlerde bu konulara yer verilmeye başlanmış, Almanlarla işbirliği yapanların aksine, Kırım Türklerinin çoğunluğunun “vatanlarına sadık kaldıkları” ifade edilmiştir. Bu mücadelede yer alan birçok Kırım Türkünün yüksek derecede madalya ve nişanlarla taltif edildiği de bilinmektedir. Bu mükâfatlardan biri ise savaş sırasında 30 tane Alman uçağını düşürdüğü iddia edilen ve bu kahramanlıklarından ötürü iki kere “Sovyetler Birliği Kahramanı” unvanı alan Ahmet Han Sultan’a takdim edilmiştir.

Almanların savaşı kaybetmeleri neticesinde Kızılordu birlikleri 10 Nisan 1944’te Kırım’a yeniden hâkim oldu. Sovyet hâkimiyetinin yeniden tesisinden sonra, savaş sırasında Almanların yapmış oldukları cinai faaliyetler ile onlarla işbirliği yapanları tespit etmek amacıyla Olağanüstü Devlet Komisyonu kuruldu. Bu komisyonun çalışmaları sonunda hazırlanan raporlar neticesinde Kırım Türklerinin Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle topluca sürgüne gönderilmelerine karar verildi. Bu itibarla, 13 Nisan 1944 tarihinde Kırım Özerk SSC’nin “Sovyet karşıtı unsurlardan temizlenmesi” hususunda bir genelge yayınlandı. Bu genelgeden yaklaşık bir ay sonra, 18 Mayıs 1944’te saat 03.00 civarında Kırım Türklerinin vatanlarından sürgünü operasyonu başladı.

1817-19 senelerinde, zümrüdî tepeleri selamlayan vakur namazgâhı ile servilerin kucağında bir Kırım Tatar köyü.
1817-19 senelerinde, zümrüdî tepeleri selamlayan vakur namazgâhı ile servilerin kucağında bir Kırım Tatar köyü.

Sadece 15 dakika!

Son derece organize ve oldukça titiz bir zamanlamayla yapılan operasyonlarda, ilk başta “potansiyel tehlikeli” olarak nitelendirilen kişiler tutuklandı. Yetişkin erkeklerin çoğunluğu Sovyet ordusuna alındığından geride kalanların ekseriyeti kadınlar, çocuklar ve yaşlılardı. Sovyet askerleri gecenin bir vakti, daha önceden tespit olunan Kırım Türklerinin evlerine zorla girerek insanları uykularından kaldırmış ve 15 dakika içinde bulundukları yerlerin meydanında toplanmalarını istemişlerdi. Ne olup bittiğini anlamayan ve uykunun verdiği şaşkınlığı da üzerlerinden atamayan Kırım Türklerinin sadece taşıyabilecekleri eşyaları yanlarına almalarına izin verilmiş, birçok yerde buna dahi müsaade edilmemişti.

Evlerinden çıkarılan halk meydanlarda, tarlalarda veya uygun görülen başka yerlerde toplanarak kendilerini demiryolu istasyonlarına taşıyacak nakliye araçlarını beklemeye başladı. Korku ve endişe içerisinde bekleşen halk, bir de Sovyet askerlerinin taşkınlıklarına maruz kalıyordu. Taşkınlıklar o derece artmıştı ki, yaşlı kadınları ve acıdan çılgına dönenleri kaçmaları için serbest bırakmışlar, sonra da arkalarından kurşun yağdırmışlardı. Sürgüne gönderilenler arasında Kızıl Ordu mensubu olup Almanlara karşı savaşan toplam 10.892 Kırım Türk askeri de bulunuyordu.

Kırım Türkleri nakliye araçları ile istasyonlara taşındı ve burada kendilerini bekleyen vagonlara tıka basa doldurularak kapıları sıkı sıkıya kapatıldı. Hayvan ve yük taşımada kullanılan bu vagonlarla daha önce de Çeçen ve İnguşlar sürgüne gönderilmişti. Operasyonu yönetenler 20 Mayıs’ta sürgünün tamamlandığını bildirdi. Sürgün edilen Kırım Türklerinin sayısı hakkında farklı bilgiler olmakla beraber, resmî makamlar tarafından açıklanan bilgilere göre Kırım’dan toplam 191 bin 014 Kırım Türkünün sürgün edildiği gibi bir durum ortaya çıkmaktadır ki bu sayının gerçekleri ne ölçüde yansıttığı ihtilaf konusudur.

Sürgün operasyonunun yolda geçen safhası, Kırım Türkleri açısından unutulması güç hadiselerin cereyan ettiği bir tablo ortaya koymaktadır. Tıka basa vagonlara doldurulan halk, günlerce aç-susuz bir şekilde, en temel ihtiyaçlarını gideremeden, sonunun ne olacağını bilmediği bir yolculuğa çıkmıştı. Yol boyunca birçok insan hastalanmış, özellikle yaşlılar ve çocuklar açlığa, susuzluğa, vagonların havasızlığına dayanamayarak hayatlarını kaybetmişlerdi. Vefat edenler durulan ilk yerde vagonlardan indirilmiş, defnedilmelerine müsaade edilmeden yol kenarlarına bırakılmıştı. Bu şekilde yol boyunca yaklaşık 8 bin Kırım Türkü hayatını kaybetmiştir.

Uzun süren bir yolculuktan sonra Kırım Türkleri, Sovyet yönetimi tarafından daha önceden tespit edilen yeni yerleşim yerlerine ulaştılar. 4 Temmuz 1944’te tamamı gönderildikleri yerlere vasıl olmuş, bunların büyük kısmı Özbekistan’a, geri kalanlar da Rusya Federasyonu’nun çeşitli bölgelerine yerleştirilmişti.

Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Merkezî İcra Komitesi üyeleri.

Ölülere bile eziyet edildi

Kırım Türklerinin topluca vatanlarından sürgününü müteakip, geriye kalan bütün taşınır ve taşınmaz mal varlıklarına Sovyet yönetimi tarafından el konuldu ve müsadere edildi. Kırım Türkleri ve Kırım’da yaşayan birçok topluluğun zorla Sovyetler Birliği’nin çeşitli bölgelerine sürülmelerinden sonra Kırım adeta boşalmış; her alanda son derece ciddi iş ve işçi gücü açığı ortaya çıkmıştı. Özellikle Kırım ekonomisine hayat veren ünlü bağ ve bahçeler harap olmuştu. Sürgün edilenlerin yerlerini doldurmak maksadıyla Kırım’a Rusya ve Ukrayna’nın çeşitli yerlerinden insanlar getirilip yerleştirildi. Kırım’ın yeniden iskânı ile alakalı olarak çıkarılan genelgelerde, Kırım’a göçmeyi reddedenler hakkında Almanlara hizmet suçundan ceza verileceği belirtiliyordu. Nitekim savaş sırasında Almanlara hizmet edenlerden bir kısmı, Kırım’a göçüp orada yaşamaya razı olduğu için cezadan kurtulmuş, bedava ev bark sahibi olmuştu. 15 Nisan 1967 tarihli Sovyet verilerine istinaden 1944’ten itibaren Kırım’a yerleştirilmek üzere Rus ve Ukrainlerden 101 bin 707 ailenin (406 bin 828 kişi) getirildiği anlaşılmaktadır.

Kırım Türklerinin sürgününden sonra, sıra buradaki Türk kültürüne ait izlerin de tamamen ortadan kaldırılmasına geldi. 14 Aralık 1944’te alınan bir kararla Kırım’daki bütün Türkçe yer adları Rusça isimlerle değiştirildi. Ardından, Lenin tarafından 1921’de “doğunun meşalesi” olması gayesiyle kurulan Kırım Özerk SSC, 30 Temmuz 1945’te lağvedildi ve Kırım oblastına (bölgesine) çevrilerek Rusya Federasyonuna dahil edildi. Kırım Stalin’in ölümünün ardından (4 Mart 1953) Sovyet yönetimine geçen Hruşçev tarafından, güya Ukrayna’nın Rusya’ya bağlanışının 300. yıldönümü münasebeti ile Ukrayna SSC’ye hediye edildi (19 Şubat 1954).

Bunun dışında, Kırım’daki Türk varlığının yok edilmesi için yöneticiler ve yerel halk tarafından evlerin yıkılması, bağ ve bahçelerin kullanılmaz hale getirilmesi, Türklere ait mezarlıkların sürülerek naaşların da “dirilerin çektikleri ıstırapları çekmeleri” için yerlerinden çıkarılması, hatta mezar taşlarının yerlerinden sökülerek yeni yapılan binalarda inşaat malzemesi olarak kullanılması, Marksist-Leninist eserler dahil olmak üzere Kırım Türkçesi ile yazılan binlerce kitabın yakılması Kırım’da yapılan tahribatın boyutlarını göstermesi bakımından önemlidir.

Novoaleseyevka’da Kırım Tatarları 18 Mayıs 1944 sürgününü anmak için toplanmışlar.
Novoaleseyevka’da Kırım Tatarları 18 Mayıs 1944 sürgününü anmak için toplanmışlar.

Kendi kazdıkları çukurlarda kaldılar

Kırım Türklerini sürgüne götüren tren katarları 29 Mayıs’ta Özbekistan’a gelmeye başladılar ve çoğunlukla fabrika ve işletmelerin bulunduğu köy ve kasabalara yerleştirildiler. 1 Ekim 1944 tarihi itibariyle Özbekistan’daki kolhozlara 18 bin 881, sovhozlara 7883 ve diğer işletmelere 10 bin 527 ailenin yerleşiminin yapıldığı bildirilmiştir. Kırım Türkleri buralarda uzun bir müddet son derece ağır şartlar altında yaşadılar. Günlerce, haftalarca at ahırlarında, kuru toprak üzerinde, hatta kazdıkları çukurlarda yaşamaya çalışarak hayatta kalma mücadelesi verdiler. Bu çetin hayat şartları, Kırım Türkleri arasında oldukça ciddi boyutlara varan can kayıplarına neden oldu. Sürgünden yıllar sonra bizzat Kırım Türkleri tarafından yapılan nüfus sayımı sonucunda ortaya çıkan tablo, yol boyunca ve yerleşim yerlerine vardıktan sonra geçen birkaç yıl içinde açlık ve hastalıktan ölen Kırım Türklerinin mevcudunu gözler önüne sermektedir. Buna göre, sürgüne gönderilenler arasında bulunan 112 bin 700 çocuktan 60 bin 034’ü, 93.200 kadından 40 bin 085’i, 32 bin 600 erkekten 12 bin 061’i hayatını kaybetmiştir. Bu, sürülen halkın %46.2’sı, yani neredeyse yarısı demektir.

Kırım Türkleri sürgün edildikten sonra, halkı kendileri gibi Türk ve Müslüman olan Özbekistan SSC’nin topraklarına yerleştirilmişlerdi. Daha önce de topraklarına çeşitli milliyetlere mensup sürgünlerin geldiğine şahit olan Özbek halkının, sürgün Kırım Türklerine karşı sergilediği tutum hakkında değişik görüşler bulunmaktadır. Bunlar arasında, Özbekistan’ın Kırım Türklerini çok isteyerek olmasa da onlara acıdığı için ülkeye kabul ettiği, Kırım Türklerinin KGB ve devlet yetkilileri tarafından yerli halka “vatan hainleri, düşmana satılmış, casus, hırsız ve cani” olarak tanıtılması dolayısıyla Özbek Türklerinin ilk zamanlar bu propagandanın etkisinde kaldıkları, fakat bir müddet sonra onların söylenildiği gibi olmadıklarını, kendileri gibi Müslüman ve Türk olduklarını görerek yardım ettikleri; Kırım Türkleri ile Özbek Türkleri arasında bir yakınlık olmaması için özel gösteriler tertip edildiği, ayrıca Sovyet yetkililerin Özbek toplumuna, “Sizler bu yerlerde daha önce Alman esirlerini gördünüz, şimdi ise vatan haini Kırım Türklerini göreceksiniz” şeklinde propaganda yapmalarına rağmen “merhametli ve misafirperver” Özbek halkının bu tür ajitasyonlara kapılmadığı, Kırım Türklerinin ancak Özbeklerin yardımıyla ayakta kalabildiği ve ağır ekonomik şartlar altında yaşayan yerel halkın çoğunluğunun Kırım Türklerine destek olduğu gibi görüşler vardır.

18 Mayıs 1944’te vatanlarından topyekûn sürülen Kırım Türkleri, yaklaşık 4 yıl sonra, 26 Kasım 1948’de kabul edilen yeni bir kararla vatanlarından ebediyen çıkarılmış ve bir daha yurtlarına dönme hakları ellerinden alınmıştı. Stalin’in ölümünden sonra ise Sovyetler Birliği’nde yumuşama rüzgârları esmeye başladı. Stalin’in yerine devlet başkanı olan Hruşçev, KP’nin 20. kongresinde yaptığı konuşmada, ülkede yaşanan bütün olumsuzlukların tek müsebbibinin Stalin olduğunu, onun zamanında yüz binlerce insanın vatanlarından çıkarılarak sürgün edildiğini ifade etmişti. Hruşçev’in bu sözleri, halkta Stalin döneminde uygulanan baskıların sona ereceği umudunu doğurdu. Nitekim 24 Kasım 1954’te SSCB Bakanlar Kurulu kararıyla, 2. Dünya Savaşı’nda Kızıl Ordu saflarında yer alan askerler SSCB kahramanlık madalyası ve nişanı ile ödüllendirilenler, yerli halkla evlenen kadınlar, Rus, Ukraynalı ve diğer milliyetlere mensup kadınlar, sakatlar, tedavisi mümkün olmayan hastalar ile 2. Dünya Savaşı’nda ölen askerlerin yakınları sürgünlükten azat edildiler. 28 Nisan 1956’da ise Kırım Türkleri, Balkarlar, SSCB vatandaşı Türkler, Kürtler ve Hemşiller, daha önce sürgünlükten azat edilen Almanlarla benzer şartlarda serbest bırakıldılar.

Vatana dönüş hareketi

Bu kararla Kırım Türklerine vatana dönüş hakkı sağlanmamış olmasına rağmen, durumlarında gözle görülür bir iyileşme kaydedilmişti. Her şeyden önce, birçok Kırım Türkü 1944’te zorla yerleştirildikleri işlerden ayrılarak asıl meslekleri olan çiftçiliğe geri dönmüş, bir kısmı ise sürgünde geçen zaman zarfında kazandıkları tecrübelerle teknik işlerde çalışmaya devam etmişti. Sürgünlükten azat olunan Kırım Türklerinden bazıları ise vatanlarına yakın bölgelerde yerleşmeyi tercih etmişlerdi. 1956 Ekim’i sonuna kadar toplam 778 Kırım Türkü, Kırım’a komşu olan Zaporojye bölgesine gelerek buraya yerleşti. Ancak bu durum Sovyet yetkililerin hoşuna gitmedi ve 15 Aralık 1956 tarihli bir kanunla, daha önce Kırım’da yaşamış olan ve sürgün yerlerinden ayrılan Türklerin Kırım ve civarında yerleşmeleri yasaklandı.

Hruşçev’in iktidara gelmesinden sonra, Stalin’in sürgüne gönderdiği birçok topluluk vatanlarına dönme hakkını elde etmesine rağmen Kırım Türkleri, Ahıska Türkleri ve Volga Almanlarının bu haktan mahrum bırakılmaları düşündürücüdür. Bu durum karşısında Kırım Türkleri, vatanlarına dönüş hakkını kazanmak için seslerini yükseltmenin gerekli olduğuna inanmışlar ve bu uğurda mücadele etmeye karar vermişlerdi. Uzun yıllar süren Stalin dönemi baskılarının ardından ülkede baş gösteren deStalinizasyon siyasetinin de etkisiyle, Kırım Türklerinin ileri gelenleri tarafından Taşkent’te bir Teşebbüs Grubu meydana getirildi. Grubun amacı Kırım Türklerinin toplu ve organize bir şekilde vatana dönmesi, millî özerkliklerinin yeniden tesis edilmesi idi. Bu grubun ilk girişimi, büyük ölçüde demokratikleştiğine inandıkları ülke yönetimine, vatanlarına dönebilmeleri için ricacı ve itaatkâr tarzda mektuplar kaleme alarak müracaatlarda bulunmaktı. Müracaat sahipleri, bu tür başvurular neticesinde hükümetin Kırım Türklerinin vatana dönme hususunda ne kadar samimi olduklarını görüp buna izin vereceklerine inanıyorlardı. Vatana dönüş için halkın samimiyetinin göstergesi olarak mümkün olduğunca çok sayıda imzalı dilekçe göndermeye gayret edildi.

Böylece vatana dönüş için büyük bir millî mücadele hareketi başlatan Kırım Türkleri, içlerinden Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu gibi büyük bir lider çıkartmaya muvaffak oldu. Mustafa Aga’nın yol başçılığında, uzun ve çetin uğraşlar neticesinde Kırım Türkleri vatanlarına dönme imkânı kazandılar. Ancak Kırım Türklerinin ebedi Türk yurdu haline getirdikleri bu topraklarda kurmayı hayal ettikleri güzel yarınlar, yine Ruslar tarafından sekteye uğratıldı.