Sultan’ın haremine de el uzattılar

Sultan Abdülaziz'in tahtan indirlişi
Sultan Abdülaziz'in tahtan indirlişi

Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi Osmanlı tari­hinde yaşanan en önemli askerî darbelerden biridir kuşkusuz. Darbe sırasında haremde yaşananlar ise ilk kez karşılaşılan ha­diselerdir. Sultan Abdülaziz'i tahttan indirmekle yetinmediler. Haremindeki kadınlarınmücevherlerine ve şahsi servetlerine de göz diktiler. Çapulcular gibi haremiyağmalayarak adaba da, İslama da uymayan hareketlerde bulundular.

1622’de Osmanlı sarayında bulu­nan İngiltere Büyükelçisi Sir Thomas Roe, Osmanlı tarihinde halkın ilk kez bir padişahı tahttan indirmesi olayını anlatırken, asilerin yeni sultanı tahta çıkarmak için saraya girmeden önce, “kendi evleri ve namusları olarak gör­dükleri saltanat makamını yağmala­mamak üzere hep birlikte ant içtikle­rini” söylemektedir.

Ancak elçinin naklettiği hassasiye­tin 1876 darbesinde maalesef kaybe­dildiği görülür. Ne hazindir ki, Sultan Abdülaziz saraydan çıkarılırken önce askerler tarafından saray yağma edil­di. Ancak bu durum darbe paşalarınca örtbas edilmiştir.

İhtilal sırasında Abdülaziz’in mal varlığı dışında padi­şahın annesi, eşleri ve bütün harem halkının mücevherleri ve kıy­metli eşyalarına da el konulmuş, yani müsadere edilmiştir. Bu kıymetli eşya ve mücevherler Abdülaziz’in sa­rayında yaşayanların kişisel mallarıdır. Sultan Abdülaziz hal‘ edildikten sonra annesi, hanımları ve bir kısım bende­gânıyla birlikte Dolmabahçe’den Top­kapı Sarayı’na götürülerek para, mü­cevher ve değerli eşyalarını yanlarına almalarına müsaade edilmemişti.

Sultan Abdülaziz’in çocukları, Yusuf İzzeddin Efendi, Nazime Sultan ve Saliha Sultan (soldan sağa).
Sultan Abdülaziz’in çocukları, Yusuf İzzeddin Efendi, Nazime Sultan ve Saliha Sultan (soldan sağa).

Abdülaziz’in Topkapı Sarayı’ndan vefat ettiği Feriye Sarayı’na götürül­mesi esnasında ise harem halkı, gayet alçaltıcı bir şekilde teker teker üst baş aramasıyla kontrolden geçirilmiş ve mücevher aramasına tâbi tutulmuş­tur. Sabık padişahın annesi Pertevni­yal Valide Sultan ile diğer aile fertleri ve cariyelerinin üzerlerinde kalan mü­cevherlerle altın veya gümüş eşyalar da alınmıştır. Hatta Sultan Abdüla­ziz’in üçüncü kadını mertebesinde bu­lunan, bir adı da Nesrin olan Neşerek Kadınefendi subayların hakaretine uğ­ramıştır. Şöyle ki, mücevher sakladığı düşünülerek örtündüğü şal zorla çekilip alınmış, açık saçık bir halde ortada kalan ve zaten hasta olan kadınefendinin bu hakaretlerden son­ra hastalığı artmış, Abdülaziz’in ölü­münden kısa bir süre sonra ise ve­fat etmiştir.

Pertevniyal Vali­de Sultan, V. Murad’ın cülûsundan itibaren çok kötü günler yaşamıştır. Nef­ret ettiği Hüseyin Avni Paşa ile diğer muhalifler tarafından oğlunun taht­tan indirilmesine, kısa süre sonra da ölümüne şahit olur. Oğlunun kanlar içinde yattığını görüp feryat ederken bir zabit küpe ve yüzüğünü çekerek alır. Ardından Sultan Abdülmecid’in oğullarından Nureddin Efendi’nin ağa­larından Necip, onu kolundan çekerek yalınayak, yaşmaksız ve feracesiz kara­kol meydanına götürür. Bu hakaretler­den sonra Topkapı Sarayı’nda 39 gün kalır.

İhtilalciler Çerkes Hasan hadise­sini Sultan Abdülaziz taraftarlarının düzenlediği bir karşı ihtilal olarak düşündükleri ve Pertevniyal Valide’yi bu tertibin başı olarak gördükleri için kendisini saraya nakledip dışarıyla irtibatını keserler. Daha sonra Feriye Sarayı’na götürülen Pertevniyal Vali­de Sultan, oğlunun ölümünden son­ra Topkapı Sarayı’na gönderildiğinde üzerinde bulunan eşyayı ve başından geçenleri özet olarak haremdeki kâti­be kadınlara kaleme aldırdığı Ser­güzeştnâme’sinde nakletmiştir. Bu Sergüzeştnâme’yi bir sandığa koymuş ve sandığın ölümünden sonra Sultan Abdülhamid’e takdim edilerek açılma­sını vasiyet etmiştir. Hakikaten sandık ölümünden sonra açılmıştır.

Pertevniyal Valide Sultan’ın mühür yüzüğü. (Nurhan Atasoy, Harem, BKG Yayınları, İstanbul, 2011).
Pertevniyal Valide Sultan’ın mühür yüzüğü. (Nurhan Atasoy, Harem, BKG Yayınları, İstanbul, 2011).

Altın ve elmas mahşeriSultan Hamid küçük yaşından beri Pertevniyal Valide Sultan’ı sever, ana­lığı Perestu Kadın Efendi kadar hür­met gösterirdi. V. Murad dönemindeki saray yağması hakkında yaptırdığı araştırma sırasında Valide Sultan’ın yukarıda Sergüzeştnâme’de zikri geçen yüzük meselesi de sorgulanır.

Pertevniyal Valide Sultan’ın par­maklarından alınan yüzüğü kimin, ne şekilde aldığı Ortaköy Karakolhane­sinin Amiri İzzet Bey’den sordurulur. Verilen cevapta Sultan Abdülaziz’in vefatında Valide Sultan padişahın üze­rine kapanmış olduğu sırada, diğer odaya naklolunmuş ve bu odada iken, “benim üzerimde olan mal kulağımda olan küpeden maada cümlesi beytül­mâlin malıdır” diye mücevherlerini Ka­radağ’da bulunan Yüzbaşı Latif Ağa’ya verdiğini, o da Harem-i Hümâyûn ağa­larından birine verdikten sonra ağanın Darüssaade Ağası Süleyman Efendi’ye teslim ettiğini ifade etmiştir. Hatta bu elmasları alıp almadığı Süleyman Ağa’dan sorulduğunda, “bu eşyaları ben aldım demiş olduğunu” İzzet Bey ifadesine ilave eder. Mesele bu sefer Süleyman Efendi’den sorulduğunda Yaver Yüzbaşı Necib Bey’den iki adet zarf, iki adet iğne ve bir adet ufak pır­lanta yüzük aldığını ve bunları Nuri Paşa’ya verdiğini belirtir. Soruların ucu yine Nuri Paşa’ya dayanır. Ancak Damat Nuri Paşa bu iki adet zarfla iki iğne ve yüzüğün şeklini hatırlayamaz.

Sarayda kalan mücevherlere gelin­ce, bunun büyük kısmına Sultan V. Murad’ın annesi tarafından el konul­muştur. Bu sırada Damat Nuri Paşa’nın Valide Sultan’la işbirliği yaptığı, bu sayede kendisinin de pek çok değerli eşyayı zimmetine geçirdiği bu zama­na kadar gelen bilgiler arasındadır. Şevki-Efsar Valide Sultan, geçmişinin öcünü alırcasına bu mücevherleri yağ­malamış ve bir kısmını oğlunun ikti­darının kabul görmesi ve sürmesi için kullanmıştır.,

Sultan Murad’ın gözdesinin nak­lettiklerine göre Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden sonra Valide Pertevniyal Sultan’ın mühürlenen odası açılmış ve buradan sekiz sandık altın ile dört sandık tahvil çıkarılmıştı. Altın sandıklarının her birini sekiz ha­malın kaldırdığını belirten gözde, ak­lında kaldığı ölçüde bu sekiz sandıkta 5120 okka altın olduğunu söylüyordu. Kuşkusuz bunlar eski Valide Sultan’ın şahsî servetiydi. Bütün bunların efen­disi üzerinde mutlak hâkimiyet kuran yeni Valide Sultanın eline geçtiğini be­lirtmektedir.

Yine Sultan V. Murad’ın gözdele­rinden biri, cülûstan sonra Sultan Mu­rad’ın harem dairesinin altın ve elmas mahşeri haline geldiğini, yeni kadın efendiler, yeni hazinedarlar, gözdeler ve kalfaların kendilerine bol miktarda hediye edilen ziynet eşyalarını takıp takıştırarak adeta birer geline benze­diklerini ifade eder. Dönemin Mabeyn başkâtibi Sadullah Paşa ise Sultan Mu­rad’ın cülûsundan sonra sarayın görü­nümünü şu şekilde tasvir eder:

“Cülûs tebriklerinin hadd u hesâbı yok idi. Yüzlercesi geliyor ve yüzler­cesi gidiyordu. Ve büyük büyük tepsi­ler içinde mevzû’ ve bazısı altın saat, bazısı murassa’ yüzük veya başka bir kıymetli şey’i havi bulunan mahfaza­lar, bu tebrikçilerin önünden geçirile­rek herkes de bir tanesini alıp cebine

indiriyordu! Bu hâl nazâr-ı dikkatimi celb etti ve vaktiyle Yeniçerilere veri­len cülûs bahşişlerini ihtâr eyledi (ha­tırlattı).”

Mücevher talanıAbdülaziz’in Dolmabahçe’de kalan haremindeki 128 cariyenin ise akıbe­ti pek vahimdir. Zira bu cariyeler de utanç verici bir şekilde tek tek aran­mışlar ve yanlarına hiçbir eşya alma­larına müsaade edilmeksizin sarayın dışına çıkartılmışlardır. Cariyelerin bir kısmı ileri gelen ailelerin konaklarına sığınmış, bir kısmı ise atlı tramvayın ahırlarında gecelemişlerdir.

Pertevniyal Valide Sultan, oğlu Sultan Abdülaziz’in şüpheli ölümüne tanık oldu. Ya olaydan sonra başına gelenler? İşte bu acılı annenin yaşadıkları, bizzat kaleme aldırttığı Sergüzeştnâme’sinde kayıtlıdır.
Pertevniyal Valide Sultan, oğlu Sultan Abdülaziz’in şüpheli ölümüne tanık oldu. Ya olaydan sonra başına gelenler? İşte bu acılı annenin yaşadıkları, bizzat kaleme aldırttığı Sergüzeştnâme’sinde kayıtlıdır.

Sultan Abdülaziz’in annesinin, oğ­lunun tahttan indirilmesi ve ölümü sırasında başından geçen hadiselerin bir kısmını anlatıp kaleme aldırttığı Sergüzeştnâme’sinde bu cariyeler hak­kında bir bahis vardır. Kimsesiz ve hiç­bir mal varlığı bulunmayan cariyelerin büyük kısmının saray kapıları açıldık­ça koşup içeri alınmaları için yalvar­dıkları kayıtlıdır.

Sultan Abdülhamid’in cülûsundan sonra kurdurduğu komisyonca yapı­lan tahkikat sırasında bu cariyelerin üzerinden çıkan mücevher ve değerli eşyalar da sorgulanmıştır. Dönemin Mabeyn Müşiri Nuri Paşa cevabında, çerağ buyurulan (saraydan çıkarılan) cariyelere her türlü muamelenin Vali­de Sultan’ın emriyle Damat Mahmud Paşa tarafından yapıldığını söyler. An­cak cariyelerin yukarıda açıklandığı gibi çıkartılmadığını, eşya ve elbise­lerinin kendilerine terk olunduğunu hatırladığını belirtir. Cariyelerden top­lanan mücevherlerin kendisine gelme­diğini de beyan eder.

Hakikaten Sultan Abdülaziz’in ve­fatından sonra cariyelerin saraydan çıkartılması ve muayenesine, Damat Mahmud Paşa’nın görevlendirildiğini ve ayrılan eşyaların Paşa’ya teslim edil­diğini, o sıralar sarayda görev yapan zabitler sonradan söylemiştir. Bununla birlikte Sultan Abdülhamid bu cariye­lerin tek tek adlarını, sahip oldukları ve sarayda kalan değerli eşyalarının dökümünü yaptırarak onlara geçim­lerini sürdürebilecekleri kadar maaş bağlatmıştır.

Buraya kadar anlatılanlar yağmanın derecesi hakkında sanırız okuyucuyu bir fikir sahibi yapmış olmalıdır.

Valide Sultan ve işbirlikçilerinden kurtarılan mücevherler içinse darbe erkânından Midhat Paşa’nın başkan­lığında Damat Mahmud, Damat Ed­hem ve Damat Nuri Paşalarla Sultan Murad’ın Baş Ağası ve Hazine-i Hassa İdare Reisi Said ve muhasebeci Hüsnü Efendilerden bir heyet kurulmuştur. Mücevherler önce sayılmış, sarayın hangi odalarından toplanıldığının tes­piti yapılmıştır.

Daha sonra sandık ve çantalara ko­nulmuş, üzerlerine alındığı oda veya dairenin isimleri yazılmıştır. Mücev­herlerin kaydedildiği esas deftere de hangi çanta veya sandıktan çıkarıldık­ları muhakkak kaydedilmiştir. Daha sonra saray dışından kuyumcular ge­tirtilerek her birinin tahmini değerle­ri öğrenilmiş, bunlar numaralanarak mahiyetleri ve kıymetlerinin kayde­dildiği bir esas defteri tutulmuştur. Bu mücevherler Sultan V. Murad ve anne­sinin veliahtlık dönemine ait borçla­rıyla bir aylık saltanat dönemini ihtiva eden borçlarının toplamına karşılık Banker Hristaki’ye rehin verilmiştir.

1876 darbesiyle Osmanlı Sarayı ilk kez bir harem talanı ve mücevher yağması yaşamıştır. Bununla beraber bu yağması tarihte tek olmayacak ve II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi sırasında saray bir kez daha harem ve mücevher yağmasıyla karşı karşıya ka­lacaktır.