Yakacık’abir tepedenbak(ama)mak!

Yakacık-İstanbul'un Balkonu
Yakacık-İstanbul'un Balkonu

Bir zamanlar İstanbul’un balkonu diye anılan Yakacıksırtlarında yaklaşık yarım asır arayla aynıyerden çekilen iki fotoğraf arasındaki farkları değilde benzerlikleri aramaya koyuluyoruz.Tabii bulabilirsek...

Kartal’ın en eski yerleşim yerlerinden birinde, Osmanlı döneminde yakacak toplama yeri olarak kullanılan Yakacık sırtlarındayız. 1960’ların sonunda çekilen üstteki fotoğrafta sepya tonlarına bürünmüş manzarada yeşilin hâkimiyetini sezmek zor değil. Solda başı köpük köpük kabaran bir ormanlık alan, ufukta uçsuz bucaksız tepeler ve mesire yerleri göz okşuyor. Tevekkeli İstanbul’un balkonu dememişler buraya. Hemen aşağıda bir derecik kıvrılıyor. Yanı başına gitmeye hacet yok, uzaktan bile tedavi edebiliyor insanı. Manzaranın önünde mütebessim hâlde poz veren kişi bir tarafta mor salkım kokuları, bir tarafta Aydos Tepesi’nden nâmütenahi esen serin rüzgârlarla mest olmuş olmalı.

Bugün aynı manzaraya, aynı çay bahçesinden bakıyoruz. Tırabzanlara dair birkaç ayrıntı olmasa gözlerimizi yarım asır önceki aynı ufka baktığına nasıl inandıracağız? Koru ve mesire yerleri, boş yer kalmamacasına apartmanlara teslim edilmiş. Dere yatağını ise kim bilir hangi gökdelenin temelleri rehin almış. Gökyüzüne bıçak gibi saplanan beton siperler, astım ve verem hastalığını tedavi eden tepenin şifalı ellerine kelepçe vurmuş.

Bu beton istilası gerçekleşirken sadece tabiatın değil, tarihin de gözünün yaşına bakılmadı. Mesela Kaptan-ı Derya Hasan Rahmi Paşa’nın yazlık ikametgâhı olan taş köşk yeni sahiplerince rant uğruna bir gecede yerle bir edildi.

Eski Yakacık’tan geriye yıkılmak üzere olan çeşmeler, 700 yıllık çınar ağaçları ve Ayazma’daki çay bahçeleri kaldı sadece. Bir de Yahya Kemal’in bir tepeden baktığı aziz İstanbul’dan miras son cıvıltılar...