Afet dönemlerinde uzaktan eğitime geçilmeli mi?

Arşiv.
Arşiv.

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçesinde meydana gelerek 11 ilde yıkıma neden olan deprem sonrasında binlerce insan hayatını kaybetti. Geride kalanların birincil ihtiyacı konaklama oldu çünkü insanlar evlerini, okullarını ve çalışma alanlarını kaybetti. Bu denli büyük bir tahribin ardından düşünülen en önemli alanlardan biri de muhakkak eğitim. Salgın veya doğal afetler sonucunda yaşanılan konaklama ihtiyacı devleti en yüksek kapasite imkanıyla KYK (Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü) yurtlarına yönlendirmesiyle birlikte eğitime mecburi olarak uzaktan devam ediliyor. Öyleyse yaşanılan olağanüstü durumlar karşısında uzaktan eğitime geçmenin eksileri ve artıları neler olur? Bu ay münazara dosyasında bu konuyu tartıştık.

Hükûmet

Covid-19 ile hayatlarımızda yeni bir sayfa açan uzaktan eğitim sisteminin birçok alanda bizlere büyük kolaylık sağladığı aşikar. Başta salgın olmak üzere büyük afetlerde önceliklerimizi tekrar gözden geçirmeliyiz. Eğitimde sanılanın aksine herhangi bir kesintiye uğrama durumu söz konusu değil.

Afet gibi olağanüstü durumlarda insani ihtiyaçların öncelik sıralamaları değişiyor. Günlük hayatta Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki temel ihtiyaç sıralaması kriz anlarında içgüdüsel olarak en temelden tekrar şekilleniyor. Fizyolojik ihtiyaçlar ve hayatın idamesini gerektirecek koşullar sağlanmaya çalışılıyor. Bu doğrultuda, devlet mekanizmasının da öncelikle temel fizyolojik ihtiyaçlarını gidermekten yoksun insanlara çözüm üretmesi kaçınılmaz bir refleks ve gereksinimdir.

Depremzede aileler sadece üniversite yurtlarına değil birçok otel ve civar illerde ayarlanan boş evlerde konaklamaları üzerine tahliye edilmiş ve edilmeye devam ediliyor. KYK yurtları, devletin mutlak tasarruf yetkisinde bulunan yatak kapasiteleri olarak depremzedelere tahsis edilmesi en doğru konumlandırma ile insanların hayatta kalma mücadelelerine devletin zorunlu katkısı olarak değerlendirilmelidir. 850 bin yatak kapasitesi ile depremzedelerin yüzde 10’una yakın bir kısmının ihtiyacına cevap verecek KYK yurtlarının acil olarak tahsis edilmesi hususuna insanların hayatlarının önceliklendirilmesi olarak bakmak yerinde olacaktır. Ülkemizdeki oteller özel işletmelere ait olması sebebiyle devletin mutlak tasarruf yetkisinde olan yerler değillerdir.

Ülkede yaşanan büyük felaketin neticesinde depremzedelere acil konaklama ihtiyacı sunabilmek için yurtların tahliyesi üzerine alınan kararla birlikte eğitime uzaktan devam ediliyor fakat bu karar bir dönem boyunca hiçbir şekilde eğitim alınmayacak anlamına gelmiyor. Buna ilaveten üniversitelerde uygulamalı dersler için yüz yüze eğitim devam ederken uzaktan halledilecek dersler için çevrimiçi eğitim sürdürülüyor. Bazı noktalarda ise uygun şartlar doğrultusunda hibrit sisteme geçilmesi hedefleniyor.

Eğitimin uzaktan olması üniversiteden fiziki olarak kopuk ve yetersiz bir eğitim olacağı anlamı taşımıyor. Depremde zarar gören üniversitelerin diğer illerdeki üniversitelerle eşleştirilmesi sonucunda hem akademik hem de idari işler noktasında hiç kimseyi mağdur etmemek üzere çalışmalar sürdürülüyor.

Uzaktan eğitim dünyanın birçok noktasında uygulanan ve hayatı büyük oranda pratikleştiren bir sistemdir. Günümüzde insanlar uzaktan birçok alanda sertifikalı eğitimler alarak kendilerini geliştiriyorlar. Uzaktan eğitime geçilmesiyle birlikte sadece uygulamanın metodu değişiyor. Yaşanması muhtemel sıkıntılar eğitimin metodolojisinden değil uygulamadan dolayı oluşabileceğini bilmemiz gerekiyor. Uzaktan eğitimin nasıl uygulanacağı noktasında ise her üniversite makul şartlar çerçevesinde bunu kendisi belirliyor.

Depremzedelerin üniversite ortamıyla birlikte yaşadıkları stresi atlatabilecekleri öne sürerek yüz yüze eğitimin talep edilmesi empatiden yoksun ifadelerden öteye geçemiyor. Yakınlarını kaybetmiş birçok kişinin ve öğrencinin psikolojisi elbette özenle yaklaşılması gereken mühim bir mevzu. Ancak bunların salt bir şekilde eğitim ortamında kolayca atlatılabileceğini düşünmek yetersiz bir fikirdir. Ayrıca uzaktan eğitim zamandan ve mekandan bağımsız olduğu için sosyal fobisi olan öğrenciler için rahatlık sağlıyor. Fiziksel engeli olan öğrenciler için hayatı kolaylaştırıyor. Çalışmak zorunda olanların öğrenimlerine devam edebilmesi için imkân sağlıyor. Ulaşım, barınma, konaklama, beslenme gibi ek harcamaları ortadan kaldırıyor.

Muhalefet

Covid-19 salgınıyla birlikte hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelen çevrimiçi portallar üzerinden eğitim alan öğrencilerin sosyallikten uzak kalarak zorlu eğitim sürecinin ruh sağlıklarını ve psikolojilerini olumsuz yönde etkilediğine hepimiz yakından şahit olduk. Şimdi aynı durumun bir yıl arayla mecburi bir nedenle tekrar etmesi eğitimde çeşitli sıkıntıları beraberinde getiriyor.

Öğrencilerin çoğu KYK’ da veya öğrenci evlerinde konaklamaktadır. Depremle birlikte evinden olan binlerce insan geçici süreyle buralara sevk edilerek hızlıca konaklama ihtiyaçları karşılanmaya çalışılıyor. Bu sebeple eğitime uzaktan devam edilmesi kararı alınıyor. 11 ilde toplam 13,5 milyon kişinin etkilendiği bir deprem felaketinde, insanların acil barınma ihtiyacına verilebilecek cevaplar arasında; çadır, konteynır, boş evler, oteller, lojmanlar, kamu kamp ve misafirhaneleri gibi çözümler değerlendirilmeyip insanlar bu noktalara sevk edilmeden direkt olarak yurtlar düşünülüyor. Eğitim neden feragat edilen ilk nokta oluyor?

Dikkat edilmesi gereken mühim bir mevzu olarak üniversiteye 2019-2020 eğitim ve öğretim yılında başlayan öğrencilerin 4 yıllık eğitimlerinin 2 yılı uzaktan olmak üzere 2023 yılının bahar döneminde tamamlanacak olmasıdır. Peki, mezun öğrencilerin uzaktan aldığı eğitimle 40 yıl çalışacağı düşünülürse bu kararı ülkenin bekası açısından nasıl değerlendireceğiz?

Uzaktan eğitim bir noktada eşitsizlikleri beraberinde getiriyor. Nasıl mı? Cevabı basit öğrenciler bilgisayar ve tablet gibi elektronik aletlere ihtiyaç duyuyor. Ayrıca sınav sisteminde yaşanabilecek usulsüzlükler gözden kaçırılmamalı. Sınav esnasında oluşabilecek internet aksaklıkları öğrencilerin konsantrasyonlarını olumsuz yönde etkiliyor.

Tıp, eczacılık, hukuk ve bunun yanı sıra laboratuvarlarda uygulamalı olarak alınan derslerin ağırlıkta olduğu bölümlerde yüz yüze eğitim büyük önem arz etmektedir. Çevrimiçi eğitimin verimsizliği pandemi döneminde hem öğrenciler hem de akademisyenler tarafından deneyimlenmiştir. Bu sebeple bahar döneminde çevrimiçi eğitim yapılması, eğitimin sekteye uğraması anlamına gelmektedir. Uzaktan eğitim öğrencilerin, özellikle de depremzede veya depremde yakınını kaybetmiş öğrencilerin; yalnızlaşmasına ve evlerde psikolojilerinin yıpranmasına sebep olmaktadır. Yaşanılan bu zor günlerde bir arada olmaya ve yaralarımızı birlikte sarmaya ihtiyacımız var. Deprem bölgesindeki öğrencilerin yaşadıkları travmalarını belki de okul ortamında atlatabilecekleri asla göz ardı edilmemeli. Eğitim gözden çıkarılmamalı. Belki de en az masrafla bu meselenin de böyle toparlanacağına karar verilmiştir fakat unutulmamalıdır ki gelecek eğitimle ve bilimle inşa edilecektir. Bilimin göz ardı edilmesi sonucunda yaşadıklarımızdan dersler çıkartmalıyız.

Depremden etkilenen bölgelerdeki üniversitelere de kademeli öğretime geçiş ve geçici kampüsle birlikte yatay geçiş durumları değerlendirilmelidir.