Ayrıntılar

​Ayrıntılar.
​Ayrıntılar.

Her şeye rağmen bir noktada durup, küçük ayrıntılardaki büyük gerçekleri yakalamamız gerekiyor. Bunu kendi hayatlarımız için olduğu kadar, bizden sonra bu havayı soluyacaklar için de yapmak zorundayız. Bu kavşak bizim kaderimiz...

Yaşadıkça, bütün kritik kıvrımlarını ayrıntılardan aldığını görüyorum hayatın. Ve yaşadıkça fark ediyorum bütün sığlıkların ayrıntısızlıklarda hayat bulduğunu.

Biz 20. yüzyıl insanları, her şeyin ortalamasına talibiz. Bütün hesapları, kaba hatlarıyla döküyoruz beyaz sayfalara. Her zaman yuvarlak sonuçlara ulaşıyoruz. Üç aşağı beş yukarı hepimiz aynı kişiyiz. Sadece sıradan olmayı güvenli buluyor; sıra dışı olmaktan korktuğumuz kadar hiçbir şeyden korkmuyoruz. Araştırmalarla doğruluğu kanıtlanmış genel eğilimlere ziyadesiyle uyuyor; asla standart sektirmiyoruz. Normal olabilmeyi hayatımızdaki en gerçek ideal olarak görüyor, anormalliği ruhsal teröre yoruyoruz. En iyinin en popüler demek olduğunda hemfikiriz. Vasat duyuyor, vasat düşünüyor, vasat biliyor ve vasat yaşıyoruz. Günümüzde geçerli olanın bundan başkası olabileceğine ihtimal vermiyoruz. İstatistik doğruların kılına leke sürmüyoruz. Sadece onlardan biri olmak canımızı hiç sıkmıyor.

Ancak, doğru okuyabildiğimizi söylemek güç bu sararmış fotoğrafları. Sızılarımızdan cümleler geliştirmeyi, acılardan anlamlar çıkarmayı ve ayrıntılardan hayatlar üretmeyi beceremiyoruz. Genelliğin her yeri kapladığı, ortalama değerlerin içimize işlediği ve ayrıntıların silinmeye yüz tuttuğu şimdiki zamanlar, dur duraksız akışlarıyla dayanaksız ve dirençsiz bırakıyor bizi. Genel geçere teslim oluyoruz. Herkesliğin cüceleştiren çağrısına kapılıyoruz.

Çünkü büyük gerçekler, küçük ayrıntılarda kaybediliyor.
Çünkü büyük gerçekler, küçük ayrıntılarda kaybediliyor.

Her şeye rağmen bir noktada durup, küçük ayrıntılardaki büyük gerçekleri yakalamamız gerekiyor. Bunu kendi hayatlarımız için olduğu kadar, bizden sonra bu havayı soluyacaklar için de yapmak zorundayız. Bu kavşak bizim kaderimiz... Ya geri dönüp tarihsel bir zafer kazanacağız ya da sular bundan böyle hep devinimsiz akacak. Ya ayrıntılarda kendi “adamlığımızı” yeniden bularak canlanacağız ya da vasatlıklar sonunda bilincimizi de işgal edecek. Küçük ayrıntıları yakalamakla başlıyor her şey. Çünkü büyük gerçekler, küçük ayrıntılarda kaybediliyor.

Biz 20. yüzyıl insanları, her şeyin ortalamasına talibiz.

Oysa gerçek, ayrıntıların içine gizliyor kendini. Başkalıkların ardına saklanıyor. Ve hayat, farklılıkların üstünde parıldıyor, zıtlıklarla genişleyip zenginleşiyor. Bu inceliği göremiyoruz. Bu enginliği fark edemiyoruz. Sığlığı paha biçilmez bir ziynet gibi dolaştırıyoruz aramızda. Genele doğru yürüdükçe anlamlardan uzaklaşıyoruz ve birbirimize benzedikçe derinlik şansımızı kaybediyoruz. Sıradanlaştıkça, ruhumuzun renklere açılan kapılarını tek tek kapatıyor, kendimizi dünyaya kilitliyoruz.

İçine düştüğümüz bu durumun, en çok yeni yaşama alışkanlıklarımızla ilgili olduğu açıkça görülüyor. Bir yerde bir yanlış yaptığımızı da hissediyoruz aslında. Çok fazla anlamlandırmadığımız bir burkulma oluyor hepimizin içinde. Yüksek sesle itirazlar seslendiremiyoruz ama geçmişin zihnimize yayılan aks-i sedasını da inkar edemiyoruz. Tanımlayamadığımız ve ismini koyamadığımız zihinsel refleksler bizi kendimize çağırıyor. Sıfır noktasında değiliz. Eski hayatların, ilmek ilmek örülen o geniş zamanlar kurgusu henüz silinmedi hafızalarımızdan. Anların dantel gibi ince ince işlendiği o eski günler burnumuzda tütüyor. O yoksul, ama “varlıklı” insanları unutamıyoruz.