Bağlılık aslı

Bağlılık Aslı; anlatmak istediklerini lafı dolandırmadan anlatan, oyunculuklarıyla ama özellikle ambiyansıyla izleyiciyi kendine bağlayan bir yapım.
Bağlılık Aslı; anlatmak istediklerini lafı dolandırmadan anlatan, oyunculuklarıyla ama özellikle ambiyansıyla izleyiciyi kendine bağlayan bir yapım.

Yönetmen filmi öyle bir yerde bitiriyor ki, Aslı bundan sonra hayatına nasıl devam edecek bilmiyoruz. Bildiğimiz şey, Aslı’nın Gülnihal’in etkisiyle dönüştüğü kişi onun hayata bakış açısını da etkileyecek. Belki fıtratına karşı durmayarak işi bırakarak ya da daha hafif bir iş seçerek kendi çocuğuna bakmayı seçecek ya da kariyer hırsı ağır basacak ve başka bir bakıcıyla kendi çocuğunu başkalarının yetiştirmesine göz yumacak.

Annemi istemiyorsun, bakıcıları da beğenmiyorsun; bir an önce de işe başlamak istiyorsun, nasıl olacak bu?

Filmin başkarakteri Aslı’nın kocasından duyduğu bu yakınma, filmin ana fikrini anlatan repliklerden biri aslında. Aslı, doğum yaptıktan yaklaşık altı ay sonra yeniden işine dönmek için yanıp tutuşan bir beyaz yakalı. Filmin henüz başlarında, bankadaki müdür yardımcılığı konumu ve muhtemelen aldığı yüksek tutarlı maaşı bir yanda, annesini yanında isteyen daha altı aylık bebeği diğer yanda bir ikilem yaşayan bir karakterle karşılaşıyoruz. Doktor, doğal olanın bebeğin annesini emerek beslenmesi dese de Aslı’nın işe devam etmemek gibi bir seçeneği hiç düşünmediğini davranışlarından anlıyoruz. Bu durumda geriye yapılacak tek şey kalıyor: Bir bakıcı bulmak.

Aslı ve eşi Faruk’un bakıcı bulmak konusunda yaptıkları her bir girişim başarısızlıkla sonuçlanıyor. Bazılarının şartları uymuyor, bazılarına da içleri sinmiyor. En sonunda eşi askerde olduğu için kendi geçimini sağlamak zorunda olan, iş arayan genç bir anne “Gülnihal” Aslı’nın bebeğinin bakıcısı olarak filme dâhil oluyor. Gülnihal, kendi yeni doğmuş bebeğini her gün kayınvalidesine bırakıyor ve para kazanmak için kendi çocuğuna bakamayan başka bir annenin çocuğuna bakıyor.

Aslı ve eşi Faruk.
Aslı ve eşi Faruk.

Bu sahnede filmi durdurup düşündüm. Bir insan kendi çocuğunu, annesine en çok ihtiyacı olan yaşlarda neden başkasına bırakır? Hangi zorlayıcı sebepler onu bu davranışa iter? Başka hiçbir insanın, ne kadar merhametli ve şefkatli olursa olsun bir bebeği, o bebeğin öz annesi kadar önemli göremeyeceği gerçeğini kabul etmeyen yoktur sanırım. Filmde doktorun da bahsettiği gibi, bebek henüz annesinden farklı bir varlık olduğunun bile farkında değilken, onu annesinin kollarından ayırıp yabancı birinin elinde, sağılan süt ya da yapay mamayla doyurarak büyütmek ne kadar doğal ve fıtri olabilir? İçinde bulunduğumuz sistemin hangi bileşenleri kadını böyle bir ayrım yapmak zorunda bırakıyor? Diğer yandan, eğer bunu normal kabul ediyorsak, bebekliğinde iş yoğunluğu sebebiyle bakıcıya verilen çocuğun ileride yine iş yoğunluğu sebebiyle kendi anne babasını huzurevine vermesini de normal kabul etmemiz gerekmez mi? Bu soruları cevapsız bırakarak filme devam edelim.

Belki fıtratına karşı durmayarak işi bırakarak ya da daha hafif bir iş seçerek kendi çocuğuna bakmayı seçecek ya da kariyer hırsı ağır basacak ve başka bir bakıcıyla kendi çocuğunu başkalarının yetiştirmesine göz yumacak.
Belki fıtratına karşı durmayarak işi bırakarak ya da daha hafif bir iş seçerek kendi çocuğuna bakmayı seçecek ya da kariyer hırsı ağır basacak ve başka bir bakıcıyla kendi çocuğunu başkalarının yetiştirmesine göz yumacak.

Aslı bir yandan ilaç gibi yapay yöntemlerle vücudunun süt üretmesini ve bebeğinin emzirmesini sonlandırmaya çalışırken diğer yandan işine yeniden adapte olmaya çalışıyor. Kafasında ise sürekli sabah evde bıraktığı bebeği var. Bir gün bebeğin kolundaki morluk sebebiyle eşiyle birlikte evin belirli yerlerine gizli kamera takmaya karar veriyorlar. Bakıcı açısından düşünülecek olursa gerçekten rahatsız edici ve onur kırıcı bir yöntem Faruk ve Aslı için bebeklerinin selameti açısından gerekli görülüyor. Aslı bu sefer de, sürekli evdeki kameraları izlemekten kendini işe veremiyor. Birkaç defa da Gülnihal’e müdahale ediyor yaparken gördüğü durumlarla ilgili. Müdahale etmediği ama içinde bir şeylerin koptuğu bir sahne de var. Gülnihal, biberondan yemeyi reddeden bebeği kendisi emziriyor ve bebekle birlikte uyuyakalıyor. Akşamına ise Gülnihal’den bebeğinin emeklemeye başladığını öğreniyor Aslı. Böyle önemli anlarında bebeğinin yanında olamayan Aslı, sırf çalışma hayatına devam etme hırsı yüzünden bebeğiyle ilgili güzelliklerin manevi doyumundan nasıl da eksik kalıyor...

Bu eksik kalma durumu ve fıtratında olanı reddetme durumu onu mutlu etmediği gibi daha da huzursuz ve gergin bir hâle sokuyor. Bazen sinirini bakıcı Gülnihal’den bazen de kocasından çıkarıyor.

Gülnihal.
Gülnihal.

Aslı, tanışmanın başlangıcında erken yaşlarda evlenmesi ve evlenme şekliyle ilgili Gülnihal’i biraz küçümsemiş olsa da sonraları onun annelik yönü ve evdeki hamaratlığından etkilenmeye başlıyor hatta bazı şeyleri kendisine de öğretmesini istiyor. Örneğin kek yapıyorlar birlikte. Filmin başlarında salatayı bile kitaptan bakarak yapan Aslı’nın evde bir şeyler ürettikçe yavaş yavaş yüzü de gülmeye başlıyor. Yapılan kekin kocasını mutlu etmesi Aslı’yı da mutlu ediyor.

Aslı’daki bu minimal dönüşümler ve kendi içindeki gitgeller bir süre sonra gözyaşlarıyla dışarıya da dökülmeye başlıyor. Gülnihal’in önünde ağladığı sahne filmin en etkileyici sahnelerinden birisi bana göre. Aslı’yla birlikte izleyicide de biriken gerginlik, bu sahneyle birlikte bir rahatlamaya bırakıyor kendini.

Yönetmen filmi öyle bir yerde bitiriyor ki, Aslı bundan sonra hayatına nasıl devam edecek bilmiyoruz.

Bildiğimiz şey, Aslı’nın Gülnihal’in etkisiyle dönüştüğü kişi onun hayata bakış açısını da etkileyecek. Belki fıtratına karşı durmayarak işi bırakarak ya da daha hafif bir iş seçerek kendi çocuğuna bakmayı seçecek ya da kariyer hırsı ağır basacak ve başka bir bakıcıyla kendi çocuğunu başkalarının yetiştirmesine göz yumacak.

Modern kapitalist dünyanın tasviri için özellikle seçilen mekânlar, insanı kendi evinden alıp sahnelerin çekildiği mekâna götürüyor.
Modern kapitalist dünyanın tasviri için özellikle seçilen mekânlar, insanı kendi evinden alıp sahnelerin çekildiği mekâna götürüyor.

Semih Kaplanoğlu’nun Bağlılık serisinin ikinci filmi Bağlılık Hasan’ı yazmıştım daha öncesinde. Bir çiftçi olan Hasan’ın toprağa ve suya bağlılığının azalmasını konu ediniyordu. Bağlılık Aslı’da ise modern dünyada bir beyaz yakalı olarak çalışan Aslı’nın kendi bebeğiyle olan bağlılığını konu ediniyor. Birinde toprağı ve suyu zirai ilaçlarla zehirleyerek, insanların zor durumlarından faydalanarak fıtratıyla olan bağına ihanet eden birini, diğerinde annelik duygusuyla savaşan, kariyer hırsıyla doğal bağlarına ihanet eden birini konu alıyor. İkisinin de ortak yanı, fıtrata yani yaratılıştaki saflığa olan ihanetleri aslında. Üçüncü filmde insanın hangi bağlılık sorununu işleyeceğini gerçekten merak ediyorum.

Bağlılık Aslı; anlatmak istediklerini lafı dolandırmadan anlatan, oyunculuklarıyla ama özellikle ambiyansıyla izleyiciyi kendine bağlayan bir yapım. Modern kapitalist dünyanın tasviri için özellikle seçilen mekânlar, insanı kendi evinden alıp sahnelerin çekildiği mekâna götürüyor. Diğer filmlerinde olduğu gibi bu filmde de -bence bilinçli bir seçim olarak- doğa seslerini sıkça kullanmaktan çekinmeyen yönetmen, modern dünyayı anlattığı sahnelerde piyano ile çalınan müziklere ağırlık veriyor.

Bal filmiyle Altın Ayı ödülünü aldığı günden beri takip ettiğim Semih Kaplanoğlu sinemayla şiir yazmayı seven bir yönetmen. İnsanın fıtratından uzaklaşmasıyla yaşayacağı sorunların anlatıldığı bu üç filminin de klasikler arasında yer alacağına hiç şüphem yok.

Ali Burak Cesur / Film Yorumcusu