Bitkisel ağırlıklı mı beslenmeli? Hayvansal ağırlıklı mı beslenmeli?

Varoluştan beri süregelen hayvansal ağırlıklı beslenme, artık geçerliliğini yitirdi mi? Bitkisel ağırlıklı beslenme tarzı insanoğlunun besin ihtiyacını karşılayabilir mi?
Varoluştan beri süregelen hayvansal ağırlıklı beslenme, artık geçerliliğini yitirdi mi? Bitkisel ağırlıklı beslenme tarzı insanoğlunun besin ihtiyacını karşılayabilir mi?

Varoluştan beri insanın temel ihtiyacı ve amacı olan beslenme yani hayatta kalma içgüdüsü ile önce hayvanlar avlanmış, sonrasında tarım keşfedilerek yerleşik hayata geçilmiş. Günümüzde ise insanlar çeşitli çevresel ve kültürel etkilerle tek tip beslenme tarzına yöneliyor ya da yönlendiriliyor. Özellikle yakın zamanda bitkisel tabanlı diyetler, vejetaryenlik ve veganizm yaygınlaşmaya başlarken hayvansal temelli beslenmeye de karşıtlıklar çıkıyor. Varoluştan beri süregelen hayvansal ağırlıklı beslenme, artık geçerliliğini yitirdi mi? Bitkisel ağırlıklı beslenme tarzı insanoğlunun besin ihtiyacını karşılayabilir mi?

Hükûmet

Hayvansal gıdalar; yumurta, süt, et vb. gıdalar ve bu gıdaları içeren besinlerin bütünüdür. Avcı yaşamla hayata başlayan insanoğlunun hayatında hayvansal gıdalar sürekli vardı ve var olmaya devam edecek. Bu beslenme tarzıyla birlikte insanın vücuduna giren ve vücutta hayati önemi olan bir besin maddesi var: Protein.

Protein, sindirimi uzun süren ve fazla enerji gerektiren bir besin türüdür. Bu yüzden de protein tüketildiğinde insan vücudu, besini sindirmek için daha fazla enerji harcar yani yağ yakar. Üstelik uzun süre de tokluk sağlar. Protein ağırlıklı beslenmek kas kütlesinin artmasını, yağ dokusunun azalmasını kolaylaştırır. Proteinler, karbonhidratlar kadar hızlı bir şekilde kana karışmadığı için şeker dengesini bozmaz ve açlık atakları, tatlı krizleri gibi kilo almaya neden olan yeme durumlarının önüne geçmek kolaylaşır. Metabolizmanın enerji düzeyini yükselterek hareket etme isteğini destekler ve fiziksel olarak daha aktif olmayı kolaylaştırır.

Hayvansal beslenmeye muadil hatta üstün olarak verilen vejetaryen diyette eksik olabilen proteinden dolayı vücutta onarıcı ve yapıcı faaliyetlerde aksamalar olabiliyor. Bununla birlikte bitkisel beslenme modeli kötü planlanırsa, bazı beslenme yetersizliklerine bile neden oluyor.

Ketojenik yani bitkisel beslenme vücutta keton üretimini artırarak vücudun kendi kendini tüketmesine yol açıyor ve böylelikle kas dokusu yavaşça eriyerek kaybediliyor. Hatta çeşitli ülkelerde kadınlar tarafından cilt güzelliği için protein tüketimi azaltılıyor ya da tamamen terk ediliyor.

Vejetaryen beslenme alışkanlığı olan çocukların günlük besin alımları iyi planlanmazsa büyüme geriliği görülebilir. Emziren annelerin bitkisel besinle takviye edemeyeceği vitamin vb. bileşenler çocuğa geçemez. Vejetaryen beslenmede sıklıkla karşılaştığımız bazı vitamin ve mineral eksiklikleri vardır. Bunlar demir, B12, D vitamini, kalsiyum ve çinkodur. Vejetaryen beslenme planlanırken bu kaynakların mümkün olduğunca beslenme ile sağlanması çok önemlidir. Bu vitamin ve minerallerin başlıca kaynağı et ve süt ürünleridir. Özellikle B12 ve demirin beslenme ile eksik alınması anemi gibi rahatsızlıklara yol açabiliyor.

B12 açısından sakatatlar (karaciğer, böbrek, vs.) et, süt ürünleri ve yumurta iyi birer kaynaktır. Diyette yeterli miktarda hayvansal besin bulunur ve protein ihtiyacı karşılanırsa normal şartlarda bireyin vitamin B12 gereksinimi de karşılanmaktadır.

B12 eksikliğinde sinir sistemi bozuklukları ve genellikle karaciğer ve böbrek hastalarında B12 deposu azalması ile kan hücrelerinin hızlı bölünmesiyle anemi gözlemleniyor. B12 eksikliğinde pernisiyöz anemi, büyüme geriliği, depresyon gibi sinirsel hastalıklar; homosistein yükselmesine bağlı damar sertliği ve kalp hastalıkları da görülebiliyor.

Vejetaryen tipi beslenen sporcular ise bitkisel kaynaklı besinleri ağırlıklı tükettikleri için posası yüksek ve enerjisi düşük bir diyete sahip oluyorlar. Posası yüksek besinlerin tüketilmesi vejetaryen sporcuların doygunluk durumunu artırırken, kuru baklagiller gibi besinler yüksek gaz yapıcı özelliğinden dolayı sporcuya rahatsızlık hissi veriyor. Bunun yanı sıra kas glikojen depolarını diğer besinlere oranla daha fazla miktarda dolduruyor.

Sonuç olarak insanoğlunun varoluşundan beri diyetinde olan hayvansal besinlerin azaltılması metabolizmanın yapıcı ve onarıcı sistemlerini olumsuz yönde etkiliyor. Aynı zamanda insanın gerek duyduğu enerjiyi de içinde barındıran proteinin yetersiz alınması günlük faaliyetleri olumsuz etkilerken vücudun yıpranmasının önünü açıyor. Tartışılan ve öne sunulan sebeplerden dolayı hayvansal ağırlıklı beslenmenin bitkisel ağırlıklı beslenmeden daha faydalı olduğu görülüyor.

Muhalefet

Tartışmaya devam etmeden önce birkaç tanımı hükümet tarafına hatırlatma fayda var. Vejetaryenlik çeşitli nedenlerle et, balık, kümes hayvanları tüketmemeye fakat bunların ürünleri olan yumurta, süt vb. ürünleri tüketebilmeye denir. Bunun yanında ayrıca hayvanların ürettiği yumurta, süt, bal vb. ürünleri de yemeyenlere ise vegan denir.

İnsanlar arasında bitkisel ağırlıklı beslenme alışkanlığı birçok farklı nedenlerden dolayı tercih ediliyor. En temel neden toplumun tahıla dayalı beslenmesi ayrıca süt ve yumurtaya rahat ulaşılıyor olması, hayvanın kesilmesiyle etinin kısa sürede tüketilmesi ve etin pahalı bir besin kaynağı olmasıdır. Son yıllarda kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker, kanser vb. kronik hastalıklardan korunma amacı ile de vejetaryen beslenme biçimi ne kadar sağlıklı bir beslenme modeli olduğunu ispatladı. Dünyada bulunan kanser türlerinin birçoğunun beslenme şekli ve besin ögelerinin düzenlenmesi ile önlenmesi mümkündür. Yapılan bazı çalışmalar vejetaryenlerin kansere yakalanma riskinin daha az olduğunu göstermektedir. Kırmızı et, özellikle çok yağlı işlenmiş etin yüksek sıcaklıkta pişirilmesi metabolizmada kanser gelişimi için risk olan etkenleri artıracak bileşiklerin oluşumuna neden olmaktadır. Hayvansal proteinlerin yerine soya veya bitkisel proteinlerin alımının Tip 1 ve Tip 2 diyabet hastalarının böbrek hastalıklarına yakalanma riskini ve ilerlemesini azalttığı da görülmüştür.

Protein ağırlıklı beslenmek kolesterol yükünü artırabildiği için kalp ve damar hastalıkları bakımından risk oluşturması ihtimali söz konusudur. Bununla birlikte lif bakımından düşük bir diyet türü olduğu için protein ağırlıklı beslenme bağırsak problemlerine, kabızlığa neden olabilir. Meyve ve tahıl grupları tüketilmediğinde ise çoğu zaman vitamin ve mineral eksikliğine yol açmaktadır.

Yüksek protein içerikli diyetlerden sonra hızla verilen kilolar, hızla geri alınır. Yapılan bazı çalışmalarda vejetaryenlerin vejetaryen olmayanlardan daha düşük BKİ’ye (Beden Kitle İndeksi) sahip oldukları saptanmıştır. Bu durumun diyetteki daha yüksek lif alımı ve düşük protein içeriği gibi beslenme bileşimindeki farklılıklardan kaynaklandığı düşünülmektedir. Daha fazla bitkisel gıda ve daha az hayvansal ürün tüketiminin bireylerde kilo kontrolüne yardımcı olacağı da belirtilmektedir. İyi dengelenmiş vejetaryen diyetlerde bu beslenme şeklinin yüksek tansiyon üzerine olumlu etkisi dikkate değer.

Vejetaryen annelerin gebelik ve emzirme döneminde enerji ve besin ögelerine ihtiyacı vejetaryen olmayan annelerle aynıdır. Gebelik boyunca sık görülen kabızlığı vejetaryen beslenmede yüksek oranda tüketilen posa önler. Vejetaryenlerin tükettikleri bitkisel kaynaklı besinler folik asit içerdiğinden bebeğin sinir sistemi gelişimi için yararlıdır. (https://www. sadahastanesi.com/vejetaryen-beslenme) Proteinin kas ve kemik yapısı için önemli olduğu hükümet tarafından aktarılıyor fakat biliniyor ki sporcular protein ile beslenip ekstra protein desteği alıyorlar. Ancak takviyeleri bıraktıklarında kasları tekrar ve tekrar eriyor.

Vejetaryen beslenmenin sağlığa olan yararlarının yanı sıra çevreye olan etkisi de çok kıymetli. Dünyamız küresel ısınma ile karşı karşıya. Küresel ısınmaya neden olan şeylerden bir tanesi de ekolojik ayak izi. Hayvansal protein kaynaklarının üretimi, bitkisel bazlı protein kaynaklarına göre çok daha fazla ekolojik ayak izi oluşturmaktadır. Reijnders & Soret (2003) soya fasulyesinden elde edilen proteini referans noktası alıp, bunu et proteini üretimi ile kıyasladığında, çevreye etki bakımından et proteini üretimi için 6 ila 17 kat daha fazla araziye, 4,4 ila 26 kat daha fazla su kaynağına, 6 ila 20 kat daha fazla fosil yakıta ve 7 kat daha fazla fosfat kayacına ihtiyaç olduğuna; bunun yanı sıra et proteini üretim sürecinin bir yan ürünü olarak sülfür oksit veya nitrojen oksit gibi asitleştirici madde emisyonunun 7 kattan daha fazla, ekosistem ve insan sağlığı için olumsuz etkisi olan biyosit emisyonunun 6 kat daha fazla, toprağı kirleten bakır emisyonunun ise 100 kattan daha fazla olduğuna işaret etmişlerdir. (https:// berkayturkkan.com/vejetaryen-beslenme)

Sonuç olarak bitkisel ağırlıklı beslenmenin protein ağırlıklı beslenmeden aşağı kalır bir yanı yok. Hatta sadece insanlığı değil, tüm doğayı düşündüğümüzde bitkisel ağırlıklı beslenme daha sürdürülebilir olarak karşımıza çıkıyor. Bu artı yön ile de bitkisel ağırlıklı beslenme, hayvansal ağırlıklı beslenmenin önüne geçmiş oluyor.