Bu işte bir aldangaç var

Yolda olan, oturduğu yerde yaşlanandan daha büyüktür.
Yolda olan, oturduğu yerde yaşlanandan daha büyüktür.

Geçen bir arkadaşıma, "Bu işte bir aldangaç var gibi duruyor, pek itibar etmemek lazım." demiştim. Nereden buluyorsun bu kelimeleri, diye karşılık vermişti. Uydurdum sanmış. Hoş, uydursam n'olur? Bilge Karasu zamanında öyle iyi, yerine cuk diye oturan sözcükler uydurmuş ki şimdi tüm öykülerini bir de bu yandan övüyoruz. Darısı başımıza.

Aldangaç, aslında üzeri ot veya kumla örtülmüş tuzak demektir. İnsan ya da hayvan, üzerine basar da tuzağa bastığını anlamaz. Güçlü gibi durur, toprak gibi durur, çimen gibi durur ama hiçbiri değildir. Güvenirsin, ağırlığını verirsin, yola devam edeceğini sanırsın ama edemezsin. İçine düşersin, ancak o zaman fark edersin ki “aldangaç”a yakalanmışsındır.

Aldangaç bir metafor olarak da kullanılabilir. Mesela, Yunus Emre, dünyanın aldangaçlarla dolu olduğunu düşünür. O; hileli, sadece gönlünüzü hoş tutan ama ardından bir maraz doğuran, ilk bakışta cezbedici fakat aslında bir felakete yol açacak şeylere de aldangaç diyordu.

Hayattaki, işteki, dostluktaki aldangaçları yolca büyük olanlar, yolca küçük olanlara gösterirler. Tuzakları tanıtırlar, onlara kanmanı engellerler. Yolca büyük olmak, yaşça büyük olmaktan önemlidir. Çünkü yaş alan herkes bakarsın da bazen yaşı kadar bile yol almamıştır. Yolda olan, oturduğu yerde yaşlanandan daha büyüktür. Bazı şeylerin matematiği de böyledir.

Aldangaç, yerli bir kelimededir; Muğla ve Tokat'ta sık sık kullanıldığını görürsünüz. Aldanca, üzüntülü durumlarda gönlümüzü eğlendirecek şey demektir. Aldancık, kar çukuru demektir. Aldanç, kolay kandırılan kişi demektir. Aldamak, aldatıcı söz demektir. Aldanmak, yanılmak veya hataya düşmek demektir.

Tuğba Coşkuner: Eğitimci-Yazar-Editör