Çanakkale’de Osmanlı tokadı yiyen Siyonistler

Çanakkale’de Osmanlı tokadı yiyen Siyonistler.
Çanakkale’de Osmanlı tokadı yiyen Siyonistler.

Çanakkale Muharebeleri, önümüze büyük levhalar koyar. Bu levhaları iyi okuyanlar, izleri karıştırmayanlardır. Siyonizm musibeti 1915’te Çanakkale’de karşımıza dikildiğinde, aslında bugünün resmi çizilmeye gayret edilmişti. Ecdat, bu resmi çizmeye heveslenenlere Gelibolu’da hakiki bir ders verdi.

Birinci Dünya Savaşı başladığında Osmanlı idaresinde yaşayan, “hıyanet-i vataniye” suçunu işleyen, İngiliz ve diğer güçlerle iş birliği yapan Yahudiler, sınır dışı edilmişti. Bu Yahudi taifesi hususiyetle İngiliz işgali altındaki Mısır’da toplanmıştı. Filistin için karanlık hesapları olan bu siyasi topluluğun arasında, o dönem gazetecilik kimliğiyle bilinen bir isim de vardı. O isim, Birinci Dünya Savaşı’nın nedenlerini bir makalesinde açıklarken şu cümleleri kullanmıştı: “Hâlihazırda başımızdaki belanın kökleri, Küçük Asya’dadır (Anadolu) ve savaşın ilk ve son hedefi, Doğu Sorunu’nun çözümlenmesidir.

Savaş Türkiye’nin kapısını çaldığında kimin düşman, kimin dost olduğu, Türk - İslam’ın hükmü altındaki topraklar üzerinde kimlerin nasıl bir hesabı olduğu ne yazık ki doğru bir surette bilinemiyordu. Daha vahim olanı ise aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen hâlâ izleri karıştıranların, levhayı dikkatle okumayanların olmasıdır. Yukarıdaki sözleri söyleyerek Anadolu’yu işaret edip esasında Türkleri tehdit eden kişi, siyonizmin o yıllardaki temsilcilerinden Vladimir Jabotinsky’dir. Jabotinsky, Joseph Trumpeldor isimli bir başka siyonistle birlikte Mısır’daki Yahudileri bir araya getirerek bir toplantı tertip eder. Bu toplantıda alınan karar şudur: “Britanya İmparatorluğu ordusu çatısı altında, tamamen Yahudi gönüllülerden oluşan silahlı bir birlikle Osmanlı Devleti’ne karşı cephede savaşmak!”

3 Mart 1915’te siyonistlerin aldığı bu karar, kendi içlerinde de aslında bir panik havasının doğmasına yol açtı. İsrail’in kurulması için canla başla çalışan isimlerden biri olan David Ben-Gurion bu kararı desteklemedi. Siyonistler, aldıkları kararı Kahire’deki İngiliz bürokratı Ronald Graham’a ilettiler. Kendileri, İngilizlerle birlikte Mısır’dan Filistin’e doğru başlatılacak askerî harekata katılma arzusundaydılar. Ancak İngiliz emperyal aklı, onlara farklı bir hedef gösterdi. Hevesleri kırılsa da gözlerindeki kan, ruhlarındaki zulmet, bu hedef değişikliğini sorgulamadı. Neticede yine Osmanlı Devleti’ne karşı savaşacaklardı.

Sion Katır Birliği, Gelibolu yollarında

İngiliz arşivlerinde ZMC kısaltmasıyla ifade edilen (Zion Mule Corps) Sion Katır Birliği’nin komutasına, 22 Mart 1915’te General Maxwell’in emriyle Yarbay John Henry Patterson getirilir. Protestan bir ailenin çocuğu olan Patterson, dümenini kaybetmiş bir siyonizm hayranıdır. 17 Nisan 1915’te İskenderiye’den yola çıkan ZMC gönüllülerinin gözleri Kudüs’e doğru baksa da kibirleri uzun boylarını da aşmış, İngilizlerle birlikte namluları Gelibolu’ya çevrilmişti. Siyonistler, “sözde” Vaat Edilmiş Topraklar için yola çıkan, bir ülkeyi, bir milleti katletmeye giden İngiliz ordusunun peşindeki Sion Katır Birliği’ni şanlı bir törenle İskenderiye’den uğurladı. “Türkler, Çanakkale’de yedi düvelle harp etti,” sözü, işte bu satırlarla bir kez daha ispat edilmiş oluyordu.

Çanakkale Boğazı açıklarındaki büyük adalardan biri olan Limni’ye varan Sion Katır Birliği, burada bazı garip olaylar yaşadı. İngiliz karargâhının emriyle iki kısma ayrılan birlik, farklı gemilerle taşındığı için Patterson endişeye kapıldı. Zira o çok sevdiği Yahudi çocuklarının hâlâ acemi olduğunu düşünüyor, onların tehlikeye atılmasına gönlü razı gelmiyordu. Ayrıca katır birliğini taşıyan gemilerden biri olan Hymettus, çamura saplanıp karaya oturmuştu. Müttefiklerin 25 Nisan sabahı yapacakları büyük çıkarmanın öncesinde yaşanan bu olay, Patterson’u çileden çıkarmıştı. A. R. Murley isimli bir kaptan, -esasında sivil bir denizci- Patterson’a yardım etmiş ve bir şekilde birlik çamura saplanan gemiden alınarak bir başka gemiye nakledilmişti.

25 Nisan 1915, Gelibolu Yarımadası'nın karadan işgalinin başlatılacağı tarihtir. Bugüne şahit olmak, bugün de gayreti olanlardan olabilmek için amansızca gayret sarf eden Patterson ve onun siyonist birliği, İngilizlerin meşhur 29. Tümeni’ne su, cephane ve yiyecek ikmali emrini yerine getirmek üzere Gelibolu açıklarına vardı.

Gelibolu önlerinde Türklere hücum!

Patterson’un bahsettiği bu muharebe, tarihe Arıburnu çarpışması olarak geçmiş, Türk askerinin parlak zaferiyle sonuçlanmıştır.
Patterson’un bahsettiği bu muharebe, tarihe Arıburnu çarpışması olarak geçmiş, Türk askerinin parlak zaferiyle sonuçlanmıştır.

General Patterson, hatıralarında Gelibolu’ya hücumu Homerik bir savaş olarak nitelendiriyor. “Yeryüzü üzerindeki ulusların yarısı bu dev mücadele için toplanmışlardı. Avustralya ve İngiltere’nin çocukları, Hindistan’daki uyrukları; Cezayir ve Senegal’deki vatandaşlarıyla Fransa, Rus denizciler ve askerler…” sözleriyle Türklerin karşısındaki güruhu övünçle anlatan Patterson, muharebeyi Helenistik hikâyelerle betimleyerek savaşı kendi penceresinden ifade ediyor. Cepheye süngü zoruyla sürülen, vatanlarından koparılan binlerce insanı uyruk ve vatandaş olarak gülünç sözcüklerle zikreden Patterson, muhtemelen bu satırları hatıralarına yazarken Kaptan Murley ile viski yudumluyordu.

Sion Katır Birliği’nin komutanı, müttefiklerin çıkarma harekâtındaki başarısızlıklarına da değiniyor, eleştirdiği hususları tek tek sıralıyor. Öyle ki Sion Katır Birliği’nin Gelibolu’ya ayak basmadan evvel yaşanan bazı çarpışmaların adam yetersizliği sebebiyle başarısızlığa uğradığını, bu durumun elde edilecek coşkulu zafere mani olduğunu düşünüyordu. “Türkleri önlerine kattılar (Arıburnu sırtlarındaki muharebeden bahsediyor). Pek çok Krupp silahını etkisiz hâle getirmişlerdi (Anzak birliklerini kastediyor). Eğer tek bir tümenle desteklenmiş olsalardı, Boğaz’a kadar bütün yol şüphesiz ele geçirilmiş olurdu. Adam yetersizliği yüzünden iş öyle bir noktaya geldi ki başarıyla ele geçirdikleri tüm yerleri bırakıp, denize bakan tepelere kadar geri çekilmek zorunda kaldılar. Burada büyük kayıplar vererek sekiz ay boyunca Türkleri bu koyda tutmayı başardılar. Mevzilerine yapılan her saldırıyı da geri püskürttüler. Ah, keşke 29. Tümen de çıksaydı buraya, ne coşkulu bir zafer kazanırdık kim bilir?”

Patterson’un bahsettiği bu muharebe, tarihe Arıburnu çarpışması olarak geçmiş, Türk askerinin parlak zaferiyle sonuçlanmıştır. Hayaller ve niyetler bir araya geldiğinde alınamayan zafer, her İngiliz’in, her Fransız’ın ve hatta her siyonistin gönlünü karanlık bir manzaraya gömse de sonuç değişmedi. Mehmetçik her cinsten düşmanına Çanakkale’de hakiki bir ders verdi. Hasta adam lakırdısıyla hakaret ettikleri Osmanlı, tarihe şan veren bir zafere Çanakkale’de muvaffak olmayı başardı. Cenabıallah’ın inayeti, Hz. Peygamber’in (s.a.v) ordusunu zafere taşıdı. Kalplerdeki iman; şuur, gayret ve fedakarlıkla birleşerek Çanakkale’ye ayak basan düşmanı perişan etti.

Sion Katır Birliği'nden İsrail ordusuna

Çanakkale’yi, bilhassa Gelibolu kıyılarını görebilme fırsatınız olduysa arazinin aslında ne kadar zor ve aşılamaz olduğunu anlayabilirsiniz. Ancak İngilizler, Fransızlar ve yazımıza konu olan siyonistlerin gözleri öylesine dönmüştü ki hakikati tespit edip ona göre hareket edebilme kabiliyetini kaybetmişlerdi. Vatanını savunan bir ordunun Çanakkale’de geçilmesi, yenilgiye uğratılması imkânsızdı. Zafere hep bir adım yakın olduklarını sanan bu gafil sürünün zihniyeti bugün de aynı şekilde fütursuzca, ne pahasına olursa olsun anlayışı ile devam etmektedir. Onlar, niyetlerine yakın olduklarını sanarak zalimliklerine devam ederler. Elbette ki Hz. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Büyük hayal ve emeklerle Çanakkale’ye getirilen Sion Katır Birliği, cephede aktif rol alamadı. Arkalarında ölülerini de bırakarak Gelibolu’dan geri çekildiler. İngilizlerin “emsalsiz” dediği 29. Tümen’i destekleyen Yahudi gönüllülerden oluşan bu birlik, daha sonra Filistin’de yine Patterson komutasında Kudüs’ün işgaline katıldı. İsrail’in ilk başbakanı David Ben-Gurion, 1967’deki 6 Gün Savaşı sırasında yine İsrail’in başbakanlığı görevinde olan Levy Eskhol, Yahudi Öz Savunma Örgütü'nün kurucusu Vladimir Jabotinsky, İsrail Cumhurbaşkanı İtzhak Ben-Zvi gibi onlarca isim, bu katır birliğinin dönüşerek bir zulüm makinesi hâline gelmesinde gayret sarf ettiler. Katır birliği, Filistin’de bir süre sonra Haganah ismiyle Müslümanları katleden bir terör örgütüne dönüştü. Ardından İsrail’in resmî olarak kurulmasıyla da bir ordu teşkilatına kavuştu. Bugün IDF ismiyle (İsrail Savunma Kuvvetleri) Gazze’de, Batı Şeria’da, Lübnan ve farklı coğrafyalarda karanlık planlarını kanlı eylemlerle tatbik eden oluşumun nihai hedefi, “sözde” Vaat Edilmiş Topraklar'a ulaşmaktır. Bu yolda en karanlık, en kanlı, en şeytani eylemleri dahi gerçekleştirmekten çekinmeyen bu güruhun hevesleri, bugün daha da azgın bir surette dünya ile alay edercesine ortaya saçılmış vaziyettedir.

Kıymetli genç arkadaşım, dün bugünü ve yarını öylesine özetliyor ki… Bizlerden beklenen şanlı ecdadımızın muzaffer duruşunu bir kez daha tekrarlamaktır. Mazlumu korumak, mazlumun yardımına koşmak bizden beklenendir. Zira bu toprakların, Anadolu’nun asil evlatları, daima beklenenler olmuşlardır. Çanakkale perdesini tekrar aralayacak, o sahneyi tekrar canlandıracak nesillere selam olsun. Selam olsun o sahnede, o zalimleri yeniden perişan edeceklere…

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım