Çin’in yükselişi: Huawei, DeepSeek ve Mars hedefiyle yeni dünya düzeni

Çin, sadece ekonomik olarak değil, siyasi ve kültürel olarak da küresel sistemin kurallarını yeniden tanımlamaya çalışıyor. Bunu, Batı dünyasının reçetesi olan liberal reformlarla değil, kendi otoriter kalkınma modeliyle yapıyor.
Bu mücadelesinde bir numaralı rakibi olan ABD ile farklı yollardan gitmesine ve Batı doktrinlerine uymamasına rağmen Çin Devleti, şu anda yapay zekâ, çip, telekomünikasyon gibi pek çok teknolojide rekabetçi işlere imza atıyor. Dünya, yaklaşık 30 yıl öncesinde son bulan ve bir dönemi kasıp kavuran çift kutuplu düzenine geri dönmekte ve bizler de yeni dünya düzeninin kuruluşuna şahitlik ediyoruz.
Çin’in yükselişinin arkasındaki formül Çin’in küresel rekabette öne çıkmasını sağlayan temel formüller şu şekilde özetlenebilir:
Devlet kapitalizmi ve uzun vadeli strateji: Çin, devlet kontrolünde ama serbest piyasa unsurlarını da içeren bir ekonomik model benimsedi. Hükûmet, kritik sektörlerde uzun vadeli yatırımlar yaparak şirketleri küresel rekabette öne çıkardı. Batı demokrasilerinde olduğu gibi, seçim döngülerine bağlı olarak değişen politikalar yerine, kararlı ve sürekliliği olan sanayi politikaları izledi.
Bağımsız İnovasyon ve teknolojik otonomi: ABD’nin Çin’e yönelik çip kısıtlamaları, Huawei ve DeepSeek gibi şirketleri dışa bağımlılığı azaltmaya yöneltti. Çin, kendi teknoloji ekosistemini kurarak dışa bağımlılığı minimuma indirmeye çalışıyor.
Devlet destekli Ar-Ge ve tersine mühendislik: Çin hükûmeti, Ar-Ge harcamalarına büyük bütçeler ayırarak teknoloji geliştirme sürecini hızlandırdı. Aynı zamanda Batı’dan öğrenilen teknolojileri, tersine mühendislik ile kendi üretim gücüne entegre etti.
Stratejik sektörlere yönelik koruma politikaları: Telekomünikasyon, yapay zekâ ve çip üretimi gibi alanlarda yerli şirketlerin büyümesi için, ABD’li firmalara bağımlılığı azaltan politikalar geliştirildi. Huawei’nin ABD ambargolarına rağmen büyüyebilmesi, Çin’in koruyucu sanayi politikalarının bir sonucu oldu.
DeepSeek: Yapay zekâ alanındaki dönüşüm
Çin merkezli DeepSeek şirketinin geliştirdiği düşük maliyetli ve açık kaynaklı yapay zekâ modeli, ABD'nin bu alandaki üstünlüğüne meydan okuyan en önemli gelişmelerden biri olarak değerlendiriliyor. ABD, Çin’in bu alanda ilerlemesini önlemek amacıyla yapay zekâ modellerini eğitmede kullanılan yarı iletken çipleri, Çin’in kullanımına açmamak için muhtelif önlemler aldı. Buna rağmen DeepSeek, daha düşük seviyeli çiplerle dahi rekabetçi bir yapay zekâ altyapısı oluşturabileceğini kanıtladı.
ChatGPT’nin geliştirilmesi için harcanan para milyar dolarları bulurken; DeepSeek, sadece 5,6 milyon dolara geliştirildi. Böylece ChatGPT’ye alternatif olarak Çin’in sunduğu platform çok daha düşük bir bütçeyle ortaya konmuş oldu. Çin’in bu teknolojiyi, bunca kısıtlamaya rağmen bu kadar düşük bütçeyle geliştirebilmesi, piyasaları ve dünyayı ciddi bir şekilde sarstı. Aynı zamanda bu gelişme, ABD’nin teknoloji kısıtlamalarının Çin üzerinde ne kadar etkili olabileceği konusunda önemli soru işaretleri doğurdu.
Huawei: ABD’nin engellemelerine rağmen teknoloji liderliği
Çin’in küresel teknoloji sahnesindeki en büyük oyuncularından biri olan Huawei, Batı’nın yaptırımlarına ve ABD’nin sert kısıtlamalarına rağmen büyümeye ve teknoloji dünyasında söz sahibi olmaya devam ediyor.
ABD’nin, Huawei’nin 5G teknolojilerinde lider konuma gelmesini engellemek için uyguladığı çip ambargoları ve uluslararası baskılar, şirketin rekabet gücünü kırmaya yönelik önemli adımlar oldu. Ancak Huawei, dışa bağımlılığı azaltma stratejisi kapsamında kendi ekosistemini geliştirmeye başladı ve bu süreçte büyük ilerleme kaydetti.
Huawei’nin en dikkat çeken başarılarından biri, ABD çiplerine erişimi engellenmesine rağmen 7 nm teknolojisiyle üretilen Kirin 9000S işlemcisini geliştirmesi oldu. Batı’nın iddialarına göre Çin’in bu seviyede çip üretebilmesi, ABD’nin teknolojik ambargolarının etkinliğini sorgulanır hâle getirdi.
Ayrıca Huawei, HarmonyOS ile Google ekosistemine alternatif bir mobil işletim sistemi geliştirerek ABD merkezli yazılım devlerinin hâkimiyetine meydan okuyan bir seçenek sundu. Şirket, telekomünikasyon, yapay zekâ ve otonom sürüş teknolojileri gibi pek çok alanda ilerleyerek küresel rekabetin yeni kurallarını belirlemeye devam ediyor.
Tüm bu gelişmeler, Çin’in teknoloji savaşlarında yalnızca savunmada kalmadığını, aynı zamanda bağımsız inovasyon kabiliyetini artırarak ABD’ye meydan okuduğunu gösteriyor.
2049: Kızıl Gezegen hedefi ve uzay yarışı
Çin, 2049’a kadar Mars’ta kalıcı bir insanlı üs kurmayı hedefleyerek uzay yarışında bağımsız bir güç olma yolunda ilerliyor. 2033’te ilk insanlı Mars misyonunu gerçekleştirmeyi planlayan Çin, Ay’ı bir geçiş istasyonu olarak kullanarak yakıt ve lojistik sorunlarını çözmeyi amaçlıyor.
ABD’nin SpaceX ve NASA öncülüğündeki projelerine karşı kendi ekosistemini geliştiren ülke, Mars’ta su ve oksijen üretimi gibi kritik teknolojilere odaklanıyor. Eğer başarılı olursa Çin’in Kızıl Gezegen’deki varlığı, küresel güç dengesini dünyadan uzaya taşıyan yeni bir dönemin habercisi olacak.
Sonuç: Otoriter modelin başarısı mı?
Çin, Batı’nın liberal ekonomik ve siyasi modellerine meydan okuyarak otoriter bir rejimle küresel düzeni yeniden şekillendirmekte. Teknoloji, uzay ve yapay zekâ gibi kritik alanlarda Batı'nın kısıtlamalarına rağmen bağımsız ilerleyebilmesi, merkeziyetçi yönetiminin sağladığı uzun vadeli stratejik planlama, sıkı devlet kontrolü ve kontrollü serbest piyasa modeliyle mümkün oldu.
Batı demokrasilerinde seçim döngüleri nedeniyle sıkça değişen politikalar, Çin’de tek bir strateji altında uzun vadeli projelere dönüşerek kesintisiz ilerleme sağladı. Huawei, DeepSeek ve Mars projeleri gibi örnekler, Çin’in inovasyon ve sanayi politikalarında bağımsızlığını artırarak küresel güç dengesini değiştirdiğini gösteriyor.
Tüm bu gelişmeler, Çin’in yalnızca ekonomik ve teknolojik anlamda değil, siyasi sistem olarak da Batı’ya alternatif bir model sunduğunu ve bu modelin Batı’nın öngördüğü gibi başarısızlığa uğramadığını kanıtlıyor.
*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.