Coco Chanel

Coco Chanel / Moda tasarımcısı
Coco Chanel / Moda tasarımcısı

"Ben kendi hayallerini bile aşmış bir kadınım. Ne var ki en yalın hayallerim yıllar içinde ellerimin arasından kayıp gitti. Bir eş, bir anne olmak gibi."

Coco Chanel kim?

Fransa’da ailemin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldim. Adım Gabrielle Bonheur Chanel. Annem çamaşır yıkayıcısıydı. Babam Albert Chanel at arabası ile kasabalardaki pazarları dolaşan bir satış elemanıydı. 2 erkek 2 kız kardeşim var. Annem tüberkülozdan hayatını kaybettiğinde 12 yaşındaydım.

Annenizi kaybettikten sonra babanızın sizi terk ettiği doğru mu?

Evet, doğru. Babam bizi yetimhaneye bırakıp bir daha geri dönmedi. 18 yaşıma geldiğimde kardeşlerimi de yanıma alarak Katolik kızların kaldığı Fransa’nın Aubazine şehrinde bulunan bir evde yaşamaya başladık.

Eğitim aldınız mı?

Aubazine Katolik Manastırı'nda eğitimimi tamamladım. Burada kaldığımız 6 yıl boyunca dikiş dikmeyi öğrendim. Fransız subaylarının kıyafetlerini diken bir terzinin yanında çıraklığa başladım.

Neden Coco denildi?

Bir gün çalıştığım yere Fransız subay ve milyoner olan Etienne Balsan geldi. Beni Fransız subaylarının gittiği Cafe Chantant adlı eğlence mekanına davet etti. Hayatımda ilk kez böyle bir yere gittim. Kadınlar, kahkahalar, danslar, subaylar, sigara dumanları ve sahne vardı. O sırada sahnede bir kadın şarkı söylüyordu. Etienne, benim sahneye çıkıp kendisi için bir şarkı söylememi istedi. Zoraki de olsa sahneye çıktım ve piyanistin yanına yaklaşarak "Qui qu’a vu Coco dans I’Trocadero? parçasını biliyor musunuz?” diye sordum. Yani "Coco’yu Trocadero’da kim gördü?" Şarkı bitti ama alkışlar bitmedi bir yandan da "Bir daha Coco! Bir daha Coco!" diye haykırışlar geliyordu. Sahneden indikten sonra Etienne yanıma gelerek bana sarıldı ve "Co-co Coco" diye fısıldadı ve "Sen benim için bugünden sonra Coco olacaksın." dedi. Kısacası Coco Chanel aslında o gün doğdu.

Etienne sizin için neyi ifade ediyor?

Hayatımın dönüm noktasını onunla yaşadım. Etienne beni çok seviyor ve değer veriyordu. Tanıştıktan belli bir süre sonra beni şatosuna davet etti. 3 yıl kadar yaşadığım bu şatoda güzel ve şık kadınlar, asil erkekler, elmaslar, inciler, partiler kısacası “lüks” ile tanıştım.

Lüks nedir?

Bazı insanlar lüksün, fakirliğin karşıtı olduğunu düşünüyor. Oysa öyle değil. Lüks, bayağılığın karşıtı.

Âşık oldunuz mu?

Etienne Balsan’ın bir arkadaşı vardı. Zaman zaman şatodaki partilere gelirdi. İngiliz üst sınıfına mensup aristokrat bir aileden geliyordu. Captain Arthur Edward "Boy" Capel’di. Onunla tanıştıktan sonra birbirimize karşı derin ve tarifsiz bir aşk ile bağlandık. Daha sonra Etienne’in şatosundan ayrılarak Boy ile birlikte Paris’te bir apartman dairesi kiraladık. Boy ile onu kaybettiğim araba kazasına kadar ayrılmadım. Daha sonra kazanın olduğu yere onun anısına bir anıt yaptırdım.

Sevdiğiniz birini kaybetmek nasıldı? Coco, Boy’dan sonra hayatına nasıl devam etti?

Tutku ve aşk dönemleri benim için kapandı. Boy’un ansızın ve trajik bir biçimde ölmesi beni perişan etti. Kendimi çalışmaya adadım. Bu dönemde opera gösterileri için diktiğim kostümler ve kürk yakalı mantolar üzerine çalıştım. Tasarımlarımda yine değersiz sayılan kürkleri kullanmaktan kaçınmadım. Bu noktada değersiz olanı meşrulaştırdım. Soylu hanımların kendilerini cam parçaları ile süslemelerine yapay inci kolyeler ile karşılık verdim. Boynumun çevresini saran altı dizi inci benim vazgeçilmezimdir.

Ettienne destekçinizken neden sonu meçhul olan bir yolu denemek istediniz?

Konfor alanımın dışına çıkmayı seviyorum. Kendi yeteneğimin farkındaydım. İçimden gelen ilhamın sesine kulak verdim, hepsi bu. (Gülüyor.) Ettienne’in uçsuz bucaksız çiftliğinde gayet rahat bir hayat yaşayabilirdim. Fakat içimdeki sesi susturmak istemiyor, peşinden gitmek istiyordum. Çünkü duygularıma son derece önem veririm. Çiftlikte kendimi yararsız hissetmeye başladım ve bir şeyler üretme isteğim her geçen gün artarak devam etti. Bir gün Etienne’e şöyle dedim: "Ekmeğimi kendi yeteneğimle kazanmak istiyorum. Yapmayı bildiğim ve yapmaktan hoşlandığım şeyle. Buna kibir de istiyorsan. Ama içimden gelen ses böyle yapmam gerektiğini söylüyor." Etienne: "Şapka mı? Senin gereksinmelerinin daha az gülünç olduğunu sanıyordum." dedi ve yanıtımı dahi beklemeden yanımdan ayrıldı. Etienne’in söylediği "Gülünç gereksinmeler" tanımlaması ile baş başa kaldım. Aynı sözcüğü bana Notre Dame’daki Rahibe Marie’nin de söylediğini hatırladım. Öncesinde nakışım gülünç bulunurken şimdi de düşüncem gülünç bulunmuştu. Geleceğimi tasarlayacak adımları sessizce atmaya karar verip Paris’e gitmeyi planladım. Her ne kadar Etienne yapabileceklerime inanmasa da bana Paris’te bulunan küçük dairesini işletme olarak kullanabileceğimi söyledi. Finansal desteği de hem kendi birikimlerim hem de Boy’dan alarak sağladım.

Çalışma hayatınız nasıl başladı?

27 yaşımdayken çok beğenilen şapkalarımı yapıp sattığım ilk dükkanımı Paris'te Captain Arthur Edward "Boy" Capel’in finanse etmesi ile açtım. Burada şapkalar, ceketler, kazaklar ve denizci bluzları sattım. Tiyatro oyuncusu Gabrielle Dorziat bir tiyatro oyununda şapkalarımı kullandı ve kariyerimin önündeki kapılar açıldı.

Coco’nun tarzı?

Maskülen. Kadınların rahat giyim tarzını neden erkeklere kaptırdıklarını anlamıyorum. 1. Dünya Savaşı sırasında eşlerini askere göndermiş, özgürlük arayışı içinde olan kadınları korselerden kurtarıp farklı kıyafetler tasarladım.

İlk modaevinizi nasıl açtınız?

İlk olarak haute couture butiğini açtım. Chanel ürünlerinin ünü o kadar yayılmıştı ki yanımda 300’den fazla terzi çalıştırıyordum. Artık Paris'in en şık semtlerinden birinde yer alan Rue Cambon' da binanın tamamını satın aldım. 1919’da Paris’te Chanel modaevini açtım.

Dikiş dikmeyi nerede öğrendiniz?

Notre Dame Manastırı’nda kumaşla tanıştım. Annem öldükten sonra yaşamımı manastırda geçirmeye başladım. Bir gün, Rahibe Marie bana kocaman bir kumaş verip bunun üzerine iki tane beyaz kuğu işlememi istedi. Bunu yaparken kendi stilimi ortaya koyarak işlemeyi sadeleştirdim. Sonucu çok beğendim. Hatta manastırda öğretilenlere ve ortalıkta görünenlere oranla kesinlikle çok daha özgün olduğunu biliyordum. İşlemeyi tamamlayıp bitirdiğimde Rahibe Marie’ye göstermeye gittim ve aramızda şöyle bir diyalog geçti. Rahibe: "Gabrielle, güzel ya da çirkin olması benim için önemli değil. Bu çalışma olsa olsa beni güldürür, o kadar. Böyle bir şey yapmak aklına nereden geldi söyler misin bana?" dedi. Kendisine "Bunun sizi gerçekten güldürdüğünü mü düşünüyorsunuz hemşire?" dedim. Rahibe: "Evet, Gabrielle, aynen öyle. Yeniden söylememi istiyorsan bu gülünç bir nakış olmuş." dedi. Ben de "Biliyor musun Rahibe Marie, belki siz beni gücendirdiğinizi düşünüyorsunuz. Oysa ben bana söylediklerinize çok memnun oldum. Gülünç olduysa, içinde biraz ironi barındırıyorsa bence bu hiç fena değil. Hatta, birilerini eğlendirecek bir şey yaratabildimse kendimi daha iyi hissederim. Bunun bana kendimi iyi hissettiren bir duygu olduğunu içtenlikle söylüyorum." dedim. Rahibe Marie: "Sen fazla yol alamayacaksın Gabrielle. Eğer aklını bu tip düşüncelerle doldurursan seni kimsenin anlayamayacağından emin olabilirsin. Dikkatli ol!" dedi. Kendisine son olarak şunları söyledim: "Haklı olabilirsiniz hemşire. Ama korkarım bu fazla bir şey değiştirmeyecek. Ben kendim için nasıl bir hayat istediğimi biliyorum. Ve bunun gibi riskler almak konusunda hevesli olduğumu da biliyorum."

Stilinizin hedefi nedir?

Kadınların yalnızca özgürlüğünü koruyacak giysileri hayal ediyorum. Ben bir hayalperestim. Aynı zamanda korkusuz ve çılgın.

Ürünlerinizi nasıl pazarladınız?

Yaptığım farklı tarzda ve özgün stildeki şapkaları kimse almayınca pazarlama stratejisi geliştirdim. Soylu ve üst düzeyde olan arkadaşlarımın evinde bir akşam şapkalarımı sergilemek için planlar yaptım. Ve bu planda başarılı oldum. Davete katılan kent dükü Alfred’in kızı Kraliçe Victoria’nın torunu Saksonya-Coburg- Gotha Prensesi Victoria Melita tasarladığım şapkaları takıp şunları söyledi: "Her yerde gördüğüm şapkalardan çok farklı bunlar. Bu da sizin zor seçimler yapmaktan korkmadığınızı gösterir. Nehrin akıntısına karşı yüzmek gözü pek insanlara ya da kendinden emin olan dâhilere özgü bir harekettir. Ama her şeyden önce hepsinin şahane olduğunu söylemek istiyorum." dedi.

Olmaz denen hangi tabuları yıktınız?

Savaşın olduğu dönemlerde kaliteli kumaşları bulmak oldukça zordu. Ben de jarse kumaşları kullanmaya karar verdim. Fakat kumaşın yapısı yapılan modellerle hiç uymayacak bir dokuma olsa bile ben o kumaş ile neler yaratabileceğimi düşünüyor ve atölyeme kapanıp kesmesi zor olan bu jarse kumaştan önce kendi bedenime diktiğim ve bel bölgemi vurgulamayan yeni bir tasarım ürettim. Truvakar bel bölgesine inen düz ceketlerle yaptığım tasarımlar Amerika’da Harper’s Bazaar dergisinde kapak oldu: "Gerçekten hoş, charme, hayal ve yetenek dolu."

Parfüm işine nasıl başladınız?

Parfümle ilgili ilk duyumlarımı Medici ailesinden aldım. Gizli ve mucizevi sudan söz ediyorlardı. Bir gün arkadaşımla kafede otururken arkadaşım Chantel, biyolog olan arkadaşı Mösyö Beaux’yu selamladı. Bunu bir fırsata dönüştürdüm ve Mösyö Beaux’nun laboratuvarını ziyarete gittim. Parfüm konusuna ilgili olduğumu ve benim için devrim niteliğinde bir koku hazırlamasını istedim. Mösyö Beaux bana sentetik kokuların kullanıldığı bir parfüm çalışmasından bahsetti. Hala sorunlar yaşadığı için zamana ihtiyaç duyduğunu iletti. Zamana son derece önem veririm. Kendisine: "Ne kadar zamana ihtiyacınız var? "diye sordum. Mösyö Beaux: "Aslında konu kimya olunca zaman vermek oldukça zor, bu çalışma aylar hatta yıllar bile alabilir." diye yanıt verdi. Ben de: "O zaman ben size 2 ay veriyorum, fazla değil. 2 ay sonra Paris’te görüşürüz. Hoşça kalın." dedim.

Nasıl bir çalışma yürüttünüz?

2 ay sonra Mösyö Beaux, sözünü tuttu ve Paris’e ürünleri ile birlikte geldi. Yaptığı her ürüne bir numara vermişti. Yaptığımız toplantıda her ürünü koklamamı ve beğendiğim numaraları işaretlememi söyledi. 1 numaralı ürünün kapağını açıp çalışmaya başladım, 24 numaraya kadar olan ürünleri tek tek koklayıp en sonunda kararımı verdim. "No 5 ve No 22’yi onaylıyorum." dedim. Kimyager bana hayranlıkla bakarak "Olağanüstüsünüz Matmazel, bunu gerçekten söylemek zorundayım. Çünkü yaptığınızı değerlendirmeyi ancak üstün bir uzman yapabilir." dedi.

Ambalaja nasıl karar verdiniz?

Kokuyu seçtikten sonra işin ambalajlanması kısmına geldik. Bu işe yoğunlaşmış bir hâlde kafede otururken Pablo Picasso ve George Braque’ın kübist akımları tarzında yazılmış yazı dikkatimi çekti. Parfümümün tasarımı için bir heykeltıraş ile çalışmaya karar verdim ve arkadaşım Misia sayesinde genç bir sanatçıyla tanıştım. Genç sanatçı benim için inanılmaz yalınlıkta köşeleri yuvarlatılmış, saydam bir dikdörtgen prizma şişe tasarladı. Bu tasarıma bayıldım.

Marka ismine nasıl karar verdiniz?

Mösyö Beaux benim için çağdaş şairlere başvurulabileceği konusunda fikir verse bile ben yine içimden gelen sese kulak verip "Evet kararımı verdim. Adı CHANEL No.5 olacak" dedim. Mösyö Beaux, beni bu kararımdan döndürmek için çaba sarf etse de bunu başaramadı. Bana bunun ilk defa yapılan bir şey olduğunu söyledi. Bense kendimden emin bir tavırla: "Mükemmel, demek ki ilk olacağım." dedim.

Bu hayattaki en büyük hayaliniz?

Ben kendi hayallerini bile aşmış bir kadınım. Ne var ki en yalın hayallerim yıllar içinde ellerimin arasından kayıp gitti. Bir eş, bir anne olmak gibi.

Çalışmaktan yorulduğunuz oldu mu?

Belli bir yaştan sonra kendime daha evvel hak tanımadığım bir huzura çok ihtiyacım oldu. Ve o anda kararımı verdim: "Artık dayanamayacağım. Sıradan bir Gabrielle olmak, yaşlı bir hanıma layık sıradan bir gölgede yaşamak istiyorum. Coco Chanel dönemi bitmiştir." dedim.

Dünya savaşlarını görüp yaşamış biri olarak bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Bazen bu gezegenin insanlarının özellikle arada bir savaş çıkarttıklarını düşünüyorum, neden biliyor musun? Kendilerini bir insan olarak hissetmek için daha iyi bir yol bilmiyorlar da ondan. 2. Dünya Savaşı süresince sayısız politikacı ve üst düzey asker ile görüşerek savaşın sonlanması için çaba gösterdim. Hatta İngiliz birlikleri beni sorgularken, Alman Hükümeti için çalıştığımı ileri sürüyorlardı. Ancak ben hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum. Ben barış için girişimde bulunmak istedim. Ve bunu başaramadım. Belki bir tutam şanssızlık da dâhil oldu buna. Yaptığımdan utanç duymuyorum.

Coco ne zaman biter?

Daima inandığım işleri ve davranışları yaptım. Yatağın hep ölüm döşeği olduğunu düşündüm. Bu sebeple gözümü açar açmaz ayağa dikildim. Beni yatakta görürseniz anlayın ki ölmeye karar vermişimdir.

Ödül sizin için neyi ifade ediyor?

Amerika’nın en büyük ödülü olan Neiman Marcus ödülünü 74 yaşımda aldım. Aklıma nedense ilk olarak bu geldi. (Gülüyor.) Belki de sondan başa giden bir hayatım olduğu içindir. Time beni yüzyılın önemli yüz kişisi arasında gösterdi. Hem de tek kadın olarak bu iyi bir ödül sayılır mı?

Neden Chanel var oldu?

Hayat beni memnun etmiyordu, ben de hayatımı kendim oluşturdum.

Moda nedir?

Moda basit bir kıyafet meselesi değildir. Moda rüzgarla doğar, gökyüzünde yaşar, bazen de sokaklara çıkar. Onu sadece hissedersiniz. Moda geçer, stil kalır.

Doğru elbiseyi nasıl seçmeli?

Her zaman elbisenin içindeki kadını arayın. Eğer elbisenin içinde bir kadın bulamazsanız, elbise de yok demektir.

Parfüm kullanmayı sever misiniz?

Parfüm kullanmayan kadının geleceği yoktur.

Sizce en güzel renk?

Size yakışan.

Çalışmalarınızda siyahı tercih etme nedeniz?

Ben siyahı sundum ve bugün hâlâ gücünü koruyor. Siyahın yok olması için etraftaki her şeyin yok olması lazım. Kötü giyinirseniz elbisenizi hatırlarlar, iyi giyinirseniz elbisenin içindeki kadını hatırlarlar.

Tarzınızın erkek modasına benzetilmesi hakkında düşünceleriniz nedir?

Böyle konuşan insanlara "Benimle ilgili ne düşündüğünüzü önemsemiyorum. Ben sizin hakkınızda hiçbir şey düşünmüyorum." diyerek karşılık veriyorum.

Zaman sizin için neyi ifade ediyor?

Karar verilmiş bir monotonluk için vakit yok. Çalışmak için vakit var. Aşk için vakit var. Bunlardan geriye vakit kalmıyor. Unutmayın hayatımız rakamlardan ibaret değil nitekim 30 yaşında görkemli, 40 yaşında çekici ama hayatının geri kalanında karşı konulmaz olabilirsin. Doğa sizlere 20’li yaşlarda yüz ifadenizi verir, hayat 30’lu yaşlarda ifadenizi şekillendirir. Ama 50 yaşında hak ettiğiniz ifadeyi alırsınız.

Kadına en çok yakışan şey nedir?

Zarafet. Bir kadın fazla şık olabilir ama asla fazla zarif olamaz.

Zarafet nedir?

Reddediştir.

Erkekleri nasıl tanımlarsınız?

Erkeklerin çocuk gibi olduğunu bildiğiniz sürece her şeyi biliyorsunuz demektir. Unutmayın ki erkekler her zaman kendilerini endişelendiren ve huzursuzluk çıkaran kadınları hatırlar...

Bir tavsiye?

En cesurca adım, kendini düşünmektir. Hem de yüksek sesle. Vazgeçilmez olmak için farklı olmanız gerekir. Bir şey olmaya değil biri olmaya karar veren kişi ne kadar çok kaygıdan kurtulur.

Bir eleştiri?

Hafızası olmayanlar, kendilerinin farklı olduğu konusunda ısrarcı olurlar. Coco Chanel; küçük bir kasabada, parçalanmış bir ailenin içine doğmuş. Hayatı onu rüzgar gibi devamlı farklı yollara savursa da o kendisini henüz çok küçük yaşlarda tanımayı başarmıştı. Kim olduğunu, neler yapabileceğini biliyordu. Aklını kullanarak duygularına esir olmadan daima hayallerinin peşinden koştu. Bazen düştü ama daha da güçlenmiş olarak yeniden kalktı. Ardında sayısız sansasyonel haber, soru işareti ve kalp kırıklığı bıraksa da kendisini bir şekilde sevdirmeyi başardı. Konfor alanının dışına çıkma cesareti göstererek rahat ve bir o kadar da şık kıyafetleri için asla zarafetinden ödün vermeden hayatının yürüyüşünü tamamladı. Cümlelerime Coco’nun sevdiğim bir sözüyle son vermek istiyorum. ‘’Kendin olmaya karar verdiğin an güzelleşirsin.’’

Esra Cihanbey